Paylaş
Simeone’nin Atletico’su gibi bir kırık, bir klasik santrforlu 4-4-2 oynuyorlar. Gerideki dörtlüyle orta sahadaki dörtlü birbirine öyle yakın ki, pas serisi yapmak, boşluk bulmak için sihir gerekiyor adeta. Ama çok zor gol atıyorlar, düne kadar Avrupa Ligi’nde 9 maçta 9 golleri vardı sadece. Hava toplarında turnuvanın en iyilerinden biri konumundalar (maç başına 21,8 başarı). Ancak 6,8 şut ortalamasıyla gruplardaki 48 takımın en kısırı konumundaydılar. Ben Kopenhag’daki maç için doğrusu daha umutluydum, zira onların bu ‘fakir Atleticosu’ modeli, 0-0’ken, ya da gole ihtiyaçları olmadığında makbul. Kopenhag’daki maça ‘gole mecbur’ olarak başlayacaklardı, dolayısıyla A planlarının dışına çıkmak zorundalardı. Ancak maalesef 4’üncü dakikadaki erken gol, tüm planları alt üst etti.
İHRACAT ZENGİNİ
‘Tüm planları alt üst etti’ tabirini kullanırken aslında hikâyeyi biraz eksik anlattığımı hissettim. Zira Kopenhag’ı tanımlayan temel unsurlardan biri, her iki devreye hızlı başlamaları. Şu ana kadar Avrupa’da attıkları gollerin üçü maçların ilk dört dakikası içinde. Üçü de 46-50 arasında... Maalesef Başakşehir de, her iki devre başındaki coşkulu rakibe hazırlıklı gözükmedi.
Dünkü sonuç ne olursa olsun, Başakşehir’i bu seviyeye kadar Türk futbolunu temsil ettikleri için tebrik etmek lazım. Yalnız dünden Türk futbolunun çıkarması gereken önemli dersler var. Türk spor kamuoyunun küçümsediği FC Kopenhag, adeta bir ‘Moneyball demosu’. Hocaları Solbakken, 2013’te göreve gelmiş, sözleşmesi 2023’e kadar. O geldikten sonra beş büyük lige 100 milyon Euro’luk ihracat yapmışlar (Robin Olsen, Delaney, Cornelius, Zanka ve Skov ihracatlarının sadece birkaçı). Dün oynayan 21 yaş altı üç yıldız, stoper Nelsson, sağ açık Daramy, santrfor Wind de sırada. Yani dün biz Kopenhag’a değil, bir tür Moneyball projesine yenildik aslında.
Paylaş