Paylaş
Şenol Güneş’in Beşiktaş’ının sihrini ortaya koyması için topa ihtiyacı var, hücum sürekliliğine ihtiyacı var, bireysel kaliteye ihtiyacı var. Kocaman’ın Fenerbahçe’si ise topsuz oyunda fırsat arayan, bütüncüllük ilkesi üstüne kurulu, bireysel kaliteyi ilk sıraya koymayan, kolektif kalite odaklı bir takım.
Dün geceki maçı iki perdeye bölmek gerek: Birinci perdede yani ilk yarım saatte işler Kocaman’ın istediği gibi gitti. Kompakt duran, hücum presle kritik toplar kazanan ve golü de bulan taraf Fenerbahçe’ydi. 30’dan sonraysa maçın ikinci perdesi başladı; Güneş, Medel’i stopere kaydırıp geriden çıkış kalitesini artırdı, Babel’i de ikinci santrfor rolüne alıp orta sahadaki sıkışıklığı rahatlattı. Zira merkezde Medel-Atiba-Tolgay 500-600 metrekareye sıkışmış, bir alan paylaşımı krizi yaşıyorlardı. Beşiktaşlıların sanırım son 2 sezondaki en büyük yanılgıları, Talisca’yı “10 numara” sanmaları. Hayır, Talisca “10 numara” değil, ikinci santrfor. Yani Beşiktaş iki senedir 4-2-3-1 değil, 4-4-2 oynuyor. O yüzden Talisca’nın muadili bir merkez oyuncu değil, bir santrfor olmalıydı. 30’dan sonra Güneş takımını çift santrfora döndürerek, galibiyetin fitilini ateşleyen doğru kararı da almış oldu aslında.
Kocaman, bir maç önü taktik hazırlık ustası. Takım bütünlüğü, oyun disiplini ve şablon futbolu uzmanı. Ancak ısrarla gözden kaçırdığı bir detay var: İyi futbol, iyi futbolcuyla oynanır. Büyük antrenör, inandığı şablona ve disipline, kaliteli futbolcuları uydurabilen antrenördür. İtaatkâr ve vasat 11 adamla kusursuz bir disiplinle oynayabilirsiniz ama futbolda tabelayı genelde kaliteliler belirler, vasatlar değil.
Maçın adamı: GARY MEDEL
MAÇA orta sahada başladı, savunmanın göbeğinde bitirdi. Ama sanki 90 dakika boyunca her iki pozisyonu da aynı anda oynadı. Üç ciğeri, dört de kalbi var adeta bu adamın.
Paylaş