Değişen sensin futbol değil!

Bundan birkaç ay önceydi... Victor Hugo’nun başyapıtı ‘Notre Dame’ın Kamburu’ndan uyarlanan muhteşem müzikali izlemiş, o büyüleyici performanstan sarhoş olmuş biçimde çıkıyorduk salondan. Yanımdan geçen bir genç çiftin diyaloğuna şahit oldum istemsizce. 20’lerinin başındaki genç adam, genç kadına şöyle dedi tam olarak: “Güzeldi ama aşırı uzundu yahu!”

Haberin Devamı

15’inci yüzyıl Paris’inin muhteşem bir fotoğrafını çeken, hatta şu sıralar dünyada çok tartışılan ‘Göçmenlerin Dünya Kupası’ meselesine de 500 yıl önceden ışık tutan, harika bir kent, harika bir aşk, harika bir insanlık öyküsünün muhteşem bir temsilini izledikten sonra genç adamın aklında kalan şey buydu: Temsilin uzunluğu!

Bu diyalog, beni çocukluğuma, Zeki Alasya-Metin Akpınar’ın TRT’de her hafta sahneledikleri skeçlerin birine götürmüştü: Skeçte Metin Abi’miz, sonradan görme bir zengini canlandırıyor ve büyük bir ressamın sergisini ziyaret ediyordu. Bir tabloyu almaya niyetleniyor ve ressamı yanına çağırarak şu soruyu yöneltiyordu sanatçıya: “Tablonuzu çok beğendim, yalnız bunun bir boy büyüğü var mı acaba? Zira ben salonumun duvarındaki gömme kasayı gizleyecek bir tablo bakıyorum da...”

Haberin Devamı

EN iYi KUPALARDANDI

2018 Dünya Kupası ile ilgili eleştirileri biraz bu iki hikâyeye benzetiyorum ben... Kamuoyunun bir kısmına göre turnuva sıkıcıymış, yıldızı yokmuş, defansif ve az gollü imiş. Ben öyle hissetmedim oysa ki. Hatta bugüne kadar izlediğim 8-9 Dünya Kupası içinde en iyilerden biriydi bence. Son dörde Uruguay-Rusya-Portekiz gibi tutucular değil, iyi futbol oynamaya çalışanlar kaldı.

 Çok az kırmızı kart, çok az futbol dışı tatsızlık yaşandı. Video hakem performansları kusursuza yakındı. Evet taktik ve strateji ön plandaydı, ama en az gol kadar eğlenceliydi organize işler. Son dönemde kulüpler tarafından köşeye sıkıştırılan milletler arası futbolun nefes aldığı bir turnuvaydı bu.

BERGKAMP VE TUANZEBE

Futbolun değiştiği, tatsızlaştığı ya da sıkıcılaştığını iddia edenlere şöyle yanıt veriyorum ben: Aslında değişen sensin, futbol değil. Bundan 25 yıl önce bir arkadaşla buluşmak için mesajla 10 kez teyit etmeye ihtiyaç duyulmaz, “Cumartesi öğle 1’de Kadıköy iskelede buluşalım” demek yeterli olurdu.

Buluşulduğunda sadece 2 kişi konuşur, masadaki 2 kişinin dışında telefonla yazışılan 22 yabancı muhabbete karışmazdı. İnsanlar bir aktiviteye çok daha fazla odaklanır, çok daha fazla değer verir ve ondan çok daha iyi verim alırdı. Futbol da aynı bence. Maç aynı, 90 dakika. Ama ondan alınan verim ya da eğlence değişti sanki son yıllarda...

Haberin Devamı

Michael Cox, Dennis Bergkamp’ın 1995’te Arsenal’e transferini nasıl öğrendiğini şöyle anlatıyor: Dennis, otel odasına dönmüştü. Televizyonu açtı, teletext’ten P302’yi tuşladı. Ve okudu: “Bergkamp agrees to join Arsenal (Bergkamp, Arsenal’le anlaştı)”. 1995 senesinde transferini ancak teletext’ten öğrenebilen, o sırada cep telefonu bile olmayan Bergkamp, birkaç yıl sonra Arsenal formasıyla Newcastle’a belki de futbol tarihinin en fantastik golünü atarak unutulmazlar arasına girdi...

Oysa bugünün Premier Lig oyuncusu Alex Tuanzebe, Manchester United’ın Amerika kampında bir bilgisayar oyununu 17 saniyede bitirerek geçmeyi tercih etti tarihe... Üstelik bu rekoru kırmak için yalnızca bir değil, iki United’lı oyuncu yarışmışlar o gün...

Haberin Devamı

Ben Bergkamp’ın oynadığı futbolu da, Tuanzebe’nin oynadığını da seviyorum. Umudum, Tuanzebe’nin de bu oyunu en az Bergkamp kadar sevmesi. Ve Tuanzebe’nin yaşıtlarının da bu oyunun değerini en az Bergkamp’ın yaşıtları kadar bilmesi...

Yazarın Tüm Yazıları