Paylaş
Bizse maalesef bu kurayı ve Avrupa’da baharı uzaktan izleyeceğiz. Şu anda UEFA ülkeler sıralamasında 13’üncü basamaktayız.
İLK 11'DE KESİN YOKUZ
Gruplara direkt takım gönderme sınırı olan ilk 11’in dışında kalmamız kesinleşti. Neyse ki turnuvaya birer temsilciyle devam eden Sırbistan, İsviçre, Yunanistan gibilerle mesafemiz uzak. Yani sezonu 13’üncü bitireceğimiz kesin gibi. 2020-21 Süper Lig şampiyonu (Devler Ligi şampiyonunun kendi liginden de bilet alması koşuluyla) gruplara direkt olarak girecek. Ancak bu bizim için son direkt bilet... 2021- 22 Süper Lig şampiyonunu artık iki ön eleme bekliyor.
HERKES ÖN ELEMEYE
UEFA turnuvalarının sayısı bu yıl itibariyle üçe çıkıyor. Bu yılı 13’üncü basamakta bitirmemiz, Şampiyonlar Ligi’ni 2, Avrupa Ligi’ni 1, Konferans Ligi’ni de 2 takımla zorlamamız demek. 2022-23’te Avrupa’daki 5 temsilcimizin hepsi ön eleme oynayacaklar. Şampiyonumuz ve kupa galibimiz ikişer; lig ikincimiz, üçüncümüz ve dördüncümüzse tam üçer ön eleme oynayacaklar artık.
BU NOKTAYA NASIL GELDİK?
UEFA ülkeler sıralaması, yalnızca son 5 yıllık performansları dikkate alan bir tablo. 2016 ve 2017’yi 10’uncu sıradan bitirmiştik. Zaten ne olduysa son 3 sezonda oldu. Bazı antrenörler anlaşılmaz bir şekilde Avrupa Ligi’ni önemsememeye ve B takım hüviyetinde kadrolarla sahaya çıkmaya başladılar. Bu da özellikle son 3 yılda düşük puan toplamamızın ve 13’üncü basamağa düşmemizin 1 numaralı sebebi.
GARİP BİR İNANIŞ
Nedense kamuoyunda Avrupa kupalarında başarının sadece ülke puanıyla ilgili olduğuna dair garip bir inanış var. O yüzden de kulüplerin fanatik taraftarları, Avrupa kupalarını önemsememeyi makul bulabiliyorlar. Ülke puanı, yalnızca o ülkenin Avrupa kupalarına kaç takımla gideceğini ve hangi turdan başlayacağını belirler. Oysa bir kulübün bir turnuvada hangi torbada yer alacağı, doğrudan kulüp puanıyla ilgili. Bu konunun kamuoyunda tam olarak anlaşılamadığı ortada.
İMAJIMIZ ZARAR GÖRDÜ
Ayrıca bir kulübün Avrupa kupalarında sürekli yer alması, hatta grup alışkanlığı tüm dünyadaki imajını belirleyen 1 numaralı unsur. Bugün yabancı oyuncu alırken de, büyük liglere oyuncu satmaya çalışırken de elinizdeki en güçlü koz, Avrupa vitrini. Mesela Ajax’ın De Ligt’i ya da Van de Beek’i olağanüstü yüksek bedellere satmasının altında, bu oyuncuları vitrine çıkarması yatıyor elbette. Ama siz kulüp olarak yerel başarıyla yetinmeye kararlıysanız, Avrupa’da isminiz bilinmiyor ya da giderek unutuluyorsa, ikinci-üçüncü sınıf yabancıları transfer etmeye mahkumsunuz elbette.
YÜKSELİŞİN ÇARESİ 1 PUANDA
Benim bu dehlizden çıkmak için bir çözüm önerim var. “Önerim kusursuz çözümdür” diye bir iddiam da yok, tabii ki TFF’nin daha iyi bir önerisi varsa onu da sonuna kadar destekleriz. Halen Süper Lig’de bir galibiyete yaklaşık 3 milyon, bir beraberliğe ise 1,5 milyon TL ödül dağıtılıyor. Oysa beraberliğe (aynen puanlamada olduğu gibi) bence galibiyetin yarısı değil üçte biri kadar ödül verilmeli. Bu sayede iki ayrı kazancınız olacaktır:
1- GALİBİYETE 3 MİLYON TL
Süper Lig’de yıllardır tek hedefi beraberlik olan kulüpler için 1 puan biraz daha az cazip olacaktır. Galibiyetin 3 milyon, beraberliğin 1 milyon ödül getirmesi, kulübü de futbolcuyu da daha fazla galibiyete odaklayacaktır
2- YILDA 100-200 MİLYON TL
Her beraberlikte havuza 1 milyonluk ekstra bir kaynak kalacak. Bu da lig sonunda havuzda 100-120 milyon civarı para birikmesi demek. Bu para da Avrupa kupalarında galibiyet alan takımlara ödül olarak dağıtılabilir. Avrupa Ligi’nde bir galibiyete zaten UEFA, 570 bin Euro ödüyor. Bir o kadar da Süper Lig yayın havuzunun ödemesi bence kulüpleri de, antrenörleri de, futbolcuları da kendine getirecektir kısa vadede.
3- CİDDİ ADIMLAR ATILMALI
YukarIda yaptığım öneri, elbette kısa vadede sonuç alma odaklı bir çözüm. Palyatif bir öneri. Orta-uzun vadede daha kalıcı sonuçlar için elbette daha ciddi adımlar atılmalı. Spor kulüpleri yasası çıkmalı, bilançolar tamamıyla şeffaflaşmalı. Kulüp yöneticileri dönemlerindeki borçlardan yüzde yüz mesul olmalı. Kulüplere sezonda maksimum iki teknik sorumluyla imza sınırı getirilmeli. İkinciyle de yollar ayrılırsa yeni teknik sorumlu transfer edilememeli, ekipten bir antrenörle devam edilmeli. Pro lisans alabilmek için bir FIFA yabancı dili şartı getirilmeli. Türk futbolunda bir anlayış devrimi zamanı gelmiştir artık. Umarım yetkililer de farkındadır bu dibe vuruşun.
Paylaş