Güncelleme Tarihi:
Her iki takımın teknik kapasitesinden daha çok yönetimlerinin, esas olarak da kulüp başkanlarının bugüne kadar yaptıkları icraatlarının maçın sonucuna tesir edeceği kanaatindeyim. Şimdi elimizden geldiğince iki kulüp başkanlarını karşılaştırmaya çalışalım :
Her iki başkan da zengin. Yeri geldiğinde kulüplerine para vermişlikleri vardır. Ama içlerinden birisi sistematik bir biçimde çeşitli şekillerle kulübü kendisine borçlandırmakta, bunu da muhalefete ve potansiyel başkan adaylarına karşı koz olarak kullanmaktadır.
Her iki başkan da transfer sezonlarında bol keseden harcama yapabilme kabiliyetindeler. Fakat içlerinden birisinin yaptıkları transfer, istisnalar hariç dünya transfer borsasında en kötüsü verdiğinin biraz azına alıcı bulabiliyorken, diğerinin yaptıkları tam anlamıyla transfer edilen futbolcunun eski kulübü için piyango niteliği taşımaktadır.
![]() |
Erdoğan Aksoy yazıyor |
Başkanlardan biri, yönetimine sürekli kaliteli ve kalburüstü kişileri alırken, diğer kulüp başkanının yönetimine girmenin gerek ve yeter şartı sadece kendi kulüp başkanlığına muhalefet etmemesidir.
Bir yönetimde Aki Koç gibi isimler bulunurken, diğer yönetimde Sinan Engin’in bile bir spor programında “Yaaa bu bizim şey şey, adı neydi? Immmmm…” sözlerinden anlaşıldığı gibi kale almadığı isimler bulunuyor.
Hal böyle olunca, kaliteli yöneticilere sahip olan başkan kulüp gelirlerini artırıcı pazarlama tekniklerini devreye alırken diğer başkan, pert ettiği projenin daha tapusunu almadan, gelecekteki onlarca yılın gelirlerini factoring şirketlerinde kırdırarak kaynak bulma yoluna gitmektedir.
Bir başkan yaptığı icraatlarla kulübüne kurumsal bir kimlik kazandırırken, diğer kulüp tam anlamıyla bir patron şirketi zihniyetiyle yönetilmektedir.
Bir kulüp başkanı daha önce verdiği tavizlerden yol yakınken dönerek doğru yolu bulurken diğeri, daha önce yediği içtiği ayrı gitmediği sürekli misafirlerini, kahvelerden topladığı başka gruplarla terbiye yoluna gitmektedir.
Bir kulüp başkanı yapımını bitirdiği stadının tribünlerinde kadınları, çocukları ağırlarken, diğer kulübün tribünlerinde Karagümrük kabadayıları üşümektedirler.
Kulüplerden biri hızlı bir gelişim süreci içindeyken diğer kulüp kendi kimliğine, kendi etik değerlerine ihanet etmekte, yozlaşmış bir dünyanın yoz bir yolcusu olma yoluna girmiştir. Bu gerçek de en çok bu satırları yazanın gücüne gitmektedir.
Nedendir bilinmez Beşiktaş yönetiminin başı ne zaman sıkışsa imdadına F.Bahçe maçları yetişmekte, alınan bir galibiyetle yönetimlerini sonraki yıllara taşımışlardır. Bu durumda uzun vadede kazanan kulübün hangisi olduğu tartışılır durumdadır.
İşin daha da kötüsü yukarda bir kısmını saydığımız bu maddeleri olabildiğince arttırabiliriz de.
Şimdi bu durumda...
Beşiktaş ezeli rakibi F.Bahçe'yi yense ne olur, yenmese ne olur?
Yıllar önce Enver Paşa komutasındaki Türk birlikleri Anadolu’nun kıraç topraklarından çıkar çıkmaz Rusya’nın gür ormanları ile karşılaştığında “Biz bu savaşı çoktaaan kaybetmişiz de haberimiz yok” örneğiyle neredeyse birebirdir.
Belki Trabzon maçındaki gibi Ernst müthiş vurarak, İstanbul'a 1 puan almak için gelen Anadolu takımları gibi oynayan takımını galibiyete de taşıyabilir. Ya da bir başkası kendisinden beklenmeyen bir performans göstererek galibiyetin mimarı olabilir. Ama hiç bir sonuç yukarda sıraladığımız düşüncedeki mağlubiyeti gizleyemez. Asıl olan da budur.
Yorumlarınız için Erdoganaksoy1903@hotmail.com ‘a yazabilirsiniz.