Güncelleme Tarihi:
Daha 19 yaşında ve Fenerbahçe gibi büyük bir takımda attığı gollerle futbol gündemine damgasını vurdu. Onu izlerken içim gidiyor. Üzerinden adeta akıyor yeteneği... Bir yandan onun için heyecanlanıp çok daha başarılı işlere imza atmasını isterken, diğer yandan geçmişte
şahit olduğum nice yıldızlar gibi bir anda parlayıp sonrasında kayıp gitmesinden dolayı endişe duyuyorum.
Ben yıllar önce Beşiktaş’ta oynarken Sinan Engin idari menajerdi. Bir sezon sonu Çeşme’de tatilde karşılaştık. Heyecanla genç ve yetenekli iki oyuncunun, Okan Koç ve Sinan Kaloğlu’nun transferini söylemiş hatta Okan için “Beşiktaş’ın sağ kanadını 10 yıl için kurtardım” demişti.
Çok değil 2-3 yıl içinde Okan da Sinan da yok oldu ortadan. Yetenekliler miydi? Evet, ikisi de yetenekliydi. Genç yaşta kendilerini gösterip Beşiktaş’a transfer olmuşlardı. Ama ne İstanbul hayatına ne de büyük takıma hazırdı ikisi de. Doğal olarak sadece yetenekle de tutunamadılar. Herkes Okan’a topa nasıl vuracağını öğretti altyapıda...
Ama kimse ona büyük şehirdeki hayatı, zorlukları, neler yapması gerektiğini anlatmadı. Büyük takıma gelip büyük paralar kazandığında lüks sitede ev alacağı söylendi belki ama site hayatı ya da insani ilişkiler öğretilmedi. Ardı ardına birçok olaydan sonra kaçınılmaz son da kulübün Okan’ı göndermesiyle geldi zaten. Okan transferini büyük umutlarla ve heyecanla Çeşme’de bana anlatan Sinan Engin, sonrasında Okan’ı çok uyardığını ve düzeltmeye çalıştığını söyledi. Ama artık çok geçti...
Sadece Okan ve Sinan değil, sayısız örnek var böyle... Mesela 1990’larda Tarık Daşgün en başta gelen örneklerdendir. Genç, yetenekli, çok büyük umutlar vaat eden bir oyuncuydu Fenerbahçe’ye geldiğinde. Sonra kaybolup gitti. Şimdi büyük takıma gelmiş gençlere ders olsun diye verilen örneklerin başında geliyor adı.
KİMSE ANLATMADI BİZE
Sürekli altyapının öneminden bahsediyoruz. Ama eksik: Altyapıdaki eğitim-öğretimin içeriğinin de değişmesi lazım. Türkiye’deki yetenekli futbolcu adaylarına daha 13-15 yaşlarında tek bir hedef gösteriliyor:
Üç büyüklerden birine transfer olmak! Anne, baba, amca, dayı, menajer, hoca herkesin söylediği: “Büyük futbolcu olacaksın. Beşiktaş, Fenerbahçe ya da Galatasaray’da oynayacaksın.” Evet, hepimizin hedefi buydu. Ama kimse bize o büyük takıma transfer olduğumuzda, o büyük paraları kazandığımızda, İstanbul’a geldiğimizde ne yapacağımızı anlatmadı. Kimse bize banka hesabındaki bol sıfırlı paraları nasıl değerlendirmemiz, nasıl giyinmemiz, nasıl konuşmamız, nasıl oturup kalkmamız gerektiğinden bahsetmedi. Halbuki üstümüzdeki formanın değişmesiyle tüm hayatımız değişti. Mekânların kapıları sonuna kadar açılmaya, her adımımız fotoğraflanmaya, evli olsak bile kadınlardan sayısız telefonlar, mesajlar alırdık. Ben 26 yaşındaydım Beşiktaş’a eldiğimde... Bu geç yaş kariyerim için büyük handikap olsa da bu yaş benim için bir şanstı aslında. Zonguldak’ta doğmuş büyümüş biri olarak 20’li yaşlarda İstanbul’a gelseydim sudan çıkmış balığa dönebilirdim. Hata üzerine hata yapıp kaybolabilirdim. Bir yandan hayalini kurduğum takıma gelmenin sevincini yaşarken diğer yandan başarımı sürdüremezsem bütün emeğin bir anda silinebileceğini biliyordum.
BUCA’DAN BARCELONA’YA
Bugün Salih Uçan’ı bu karışık duygularla takip ediyorum. Futbol gündeminin futbol hariç her şeyle meşgul olduğu şu günlerde Salih işin güzel tarafını hatırlattı. Altyapıların önemini hatırlattı. Yaşıtlarına ve ardından gelenlere umut ışığı oldu.
Şu an her şey en mükemmel senaryoda olabilecek şekilde ilerliyor onun için. En büyük şansı da Aykut Kocaman’ın onu doğru zamanda doğru yerde doğru şekilde kullanması. Ama hedefi kesinlikle ‘futbolu Fenerbahçe’de bırakmak’ olmamalı! Hedefi, Barcelona’da oynamak’ olmalı! İnanıyorum ki, Salih’in Barcelona’daki futbolculardan yetenek olarak eksiği yok. Ve artık Türkiye’den dünyaya açılmak eskisi kadar zor değil. Buca’da oynarken belki şu anda olduğu yeri hayal bile edemiyordu Salih ama oldu işte! Buca’dan Fenerbahçe’ye gelmiş olmasından çok daha kolay buradan Barcelona’ya, Real Madrid’e gitmesi artık!
Sevgili kardeşim Salih,
Sana ne yemen, ne içmen, kaç saat uyuman, kaç saat antrenman yapman gerektiği konusunda öğütler vermek istemem. Sen zaten futbolcu doğmuşsun. Allah vergisi bir yeteneğin var. Sana kendi deneyimimden yola çıkarak söyleyeceğim tek şey kendine hayallerini zorlayan hedefler koyman. Ve hedeflerine ulaştığın an çıtanı biraz daha yükseltip hemen yenisini belirlemen. Şımar, ukala ol, egon olsun ama diğer yandan da bu işi doğru yaptığın sürece bunlara sahip olacağını unutma! Unutma ki; gittiğin mekânlar da basın da sayısı giderek artan kız arkadaşların da onların sana ilgisi de başarın devam ettiği sürece evam edecek.
Hem bir gün her şey bir anda elinden gidebilirmiş gibi sarıl işine hem de bugün sahip olduklarının tadını çıkar! Şu an her şey senin lehine... Önündeki tek engel kendinsin!