Paylaş
Çoğu insanın hayallerinden biri Ege’nin kıyı kasabasında yaşamak! Nasıl olmasın, Anadolu’nun her köşesi güzel ama Ege’nin havası da tadı da başka… Özellikle de Çeşme Yarımadası’nın ve Alaçatı’nın. Ülkenin en turistlik beldesi Alaçatı denince akla ilk gelenler Hacı Memiş ve Kemalpaşa oluyor. Yani, iki ana cadde... Aslında Alaçatı bu iki caddenin çok üzerinde güzellikler barındırıyor. Bu hafta içi bir günlüğüne Alaçatı’ya gittim. Hayatımın en ilginç, en farklı günlerinden birini yaşadım. Üstelik ne Hacı Memiş’e uğradım, ne de Kemalpaşa’ya... Sezon yeni yeni açılıyor. Birçok dükkânda tadilatlar bitmiş, temizlikler yapılmış. Sokaklar henüz sakin. Ancak az sayıda da olsa turist var. Sabah bir kafede oturdum. ‘Neler yapabilirim?’ diye düşündüm. Bu kıyı kasabasında balık tutmak, balık yemek gibi planlar yaparken birden aklıma mezat geldi.
Fotoğraf: Can POYRAZOĞLU
Ekmeğimin peşinde
Alaçatı Su Ürünleri Kooperatifi’ne gittim. Mezat 11’de başlıyordu. Sonuna yetişebildim. Çoğu balık satılmıştı. Tezgâhın üzerinde taze taze sinaritleri, dilleri, mercanları, dülgerleri, lipsosları, karagözleri görünce hayıflanmadım. Bir gün önce Beykoz’da yediğim ve dünyanın parasını ödediğim o bayat balıkları düşününce kahroldum. Bakmakla yetindim. Ali Kaymakçı kooperatifin başkanı… Her sabah bu mezadı düzenli olarak yaptıklarını anlattı. Yerel halktan, restoranlardan, diğer işletmelerden gelenlerin olduğunu, kısa bir sürede de tüm balıkların satıldığını söyledi.
Mezadın o sabahki ziyaretçilerinden biri de Ahmet Kirazcı idi. 2 yaşındaki kızı Berre’yi de getirmiş, ona dil balığı almıştı. Bir kiloya yakın dile 40, 1 kiloya yakın mercana ise 50 TL vermişti. Hem taze hem de ucuz... Balığı kaçırdım bari ‘ot cennetine geldim’ diye düşünerek ot toplamaya karar verdim. Semtin bu konudaki en uzman isminin kapısını çaldım, Gökçen Adar. Aslında o bir makine mühendisi. Yıllarını beyaz yakalı olarak geçirmiş. Ancak şu anda Alaçatı’da küçük bir sanat galerisinde sergiler yaparak hayatını geçiriyor.
Adar’ın en önemli özelliklerinden biri de Alaçatı’daki otlarla ilgili ilk yemek kitabının yazarı olması.
Kirli Çıkı Sanat Galerisi’nde kısa bir sohbetin ardından arabaya atlayarak ot yolculuğumuza başladık. Adar, yerleşim yerlerinden çıkar çıkmaz kafasını camdan çıkarıp gördüğü otları saymaya başladı. Aslında en başta pek umudumuz yoktu çünkü sıcaklar artmış, otlar kısmen kurumaya, çiçeklenmeye başlamıştı. Ancak yine de onlarca taze ot bulduk. Yuvacık Yolu üzerinde birkaç noktada durduk. Ebegümeci, arapsaçı, radika, livik (yılan fıstığı), turp otu gibi bir süre ot topladık. Akşam için salata malzememiz tamamdı.
Enginarların da zamanı... Bir tarlanın önünde durduk. Adak, kaç çeşit enginar olduğunu sayıyordu. Tarladakiler Bursa ve Sakız enginarıydı. Uzunca bir süre sahiplerine bakındım. Kimseyi bulamasam da birkaç enginar kesecektim. Neyse ki sahiplerini buldum. 2 Sakız 3 de Bursa enginarı keserek yolumuza devam ettik. Bu arada her yer çiçek tarlaları ile doluydu. Özellikle papatyalar ve gelincikler... Gelincik çiçeklerinden börek, papatyalardan da salata yapıldığını da hayatımda ilk kez Alaçatı’da öğrenmiş oldum.
Kendi keşfinizi yapın
Sıra geldi topladıklarımızı hazırlayıp yemeye... Alaçatı’nın iki meşhur caddesindeki, birbirinden lezzetli yemekleri yapan restoranlarına gitmek istemedim. Kendim pişirip kendim yiyecektim. Malzemem de vardı üstelik. Ancak yardım şart. Kafamda denizkestanesi de var. Çıkarması kolay da açması yemesi için bir bilen şart. Alaçatı’nın ünlü şeflerinden biri Kemal Demirasal. Ondan yardım istedim. Derdimi anlattım. Denizkestanesi bulup bulamayacağımızı sordum. O da bana dolunay olup olmadığını söyleyip, ay takvimine baktı ve “Tam geçiş dönemi, içleri biraz boş olabilir ancak olabilir...” dedi. Malzemelerini alıp geleceğini söyledi... Akşamüzeri Delikli Koy’da Kemal’i beklemeye başladım. Delikli Koy, Alaçatı Halk Plajı’nın hemen yanında bakir bir koy. Ama müdavimi çok… Özellikle sezonun ilk düğününü yapanların fotoğraf mekânı olmuş. Koyda geçirdiğim iki saat boyunca beş gelin damat çekim için oradaydı.
Kemal geldi. Ben otlarımı, birkaç saat önce kestiğim enginarları çıkardım. O da bıçaklarını açtı bir kayaya. Hemen yanı başımızdan kollarımızı suya sokup birkaç denizkestanesi çıkardık. Bir bezme ve sopayla kestaneyi yerinden oynattıktan sonra sudan çıkarması kolay oldu kestaneleri. Dişileri aldık, erkekleri suya geri bıraktık. 10 kadar kestane olmuştu. Bıçakla onları tek tek açtı. Nasıl yapılacağını da gösterdi. Kemal gelirken yanına bir de levrek, bir avokado, bir baş soğan ve biraz da kişniş getirmişti. Levreğin filetosunu çıkarıp deniz suyunda marine etti. Enginarları temizledi. Ben çantamdan makineyi çıkarana kadar o getirdiği tahtasının üzerine güzel bir sofra hazırlamıştı bile... Misket limonu sıkıp sıkı yedik akşam yemeğimizi...
Kemal iyi bir şef olmasının yanı sıra iyi de bir Alaçatılı. Doğup büyüdüğü yeri terk edemiyor, etmek de istemiyor. Kemal de Alaçatı’nın sadece iki caddeden oluşmadığını belirterek şunları söylüyor: “Burası çok güzel. Her şey var. Macera da var. Uçsuz bucaksız bakir koyları var. Al buz çantası, yap soğuk sandviçini git birine, kafanı dinle. Burası beach clup’lardan, lüks restoranlardan ibaret değil. Bulunduğumuz yer, ‘Delikli Koy’ çok biliniyor. Ancak bilinmeyen onlarca koy var. İnsanlar 15-20 dakika yol yapıp harika yerler bulabilirler. Ildırı ve Şifne taraflarında, Zeytinler’den içeri girince, Seferihisar Körfezi’nde çok güzel koylar var. Bizim burada yaşamamızın sebebi para pul değil. Alaçatı’nın bu güzellikleri için yaşıyoruz. Sanatı, pazarı, kültürü için... Sezonda bizi görenler çok para kazandığımız düşünüyor. Yanılıyorlar. Hayatımıza devam edebilecek kadar kazanıyoruz. Burada ‘Tasting Alaçatı’yı yapmamızın sebebi de bu. 12 ay açık kalanların yaptığı bir etkinlik. Programı görünler aslında Alaçatı’nın ruhunu da anlamış olacak. Ildırı’da seyir terası olan bir restoran var. Anne patatesi yapıyor. Grek satalası var. Şifne’de ünlü bir pideci var. Odun ateşinde muhteşem pideler yapıyor. Paşalimanı’nda Special Börük var mesela, börekleri çok leziz. Caz kafeler var, dinletiler yapılıyor. Herkes kendi keşfini yapmalı buraya geldiğinde...”
Alaçatı’da hava sıcaklığı mükemmeldi, 22-24 derece arası... Nem çok azdı. Kalabalıktan ise eser yoktu. İşte buydu tam da aradığım. Alaçatı’nın Ege’nin tam zamanı. Aşırı sıcaklar, kalabalık yok. Bütün koylar, deniz, doğa sizin... 70-80 kilometre uzunluğundaki tüm bakir koylar gibi...
Alın size bahane
Alaçatı’ya gitmek için bir bahaneye ihtiyacınız varsa o da hazır. 11-13 Mayıs tarihler arasında çok önemli bir organizasyon yapılacak, ‘Tasting Alçatı’. Sohbetler, etkinlikler, workshop’lar, müzik, sanat etkinliklerinin yapılacağı festivalde, Alaçatı’nın en iyi restoranları ve otelleri; özel mönüleri, etkinlikleri ve atölye çalışmaları ile üç gün boyunca bu organizasyonda yer alacak.
Ayrıca 12-13 Mayıs’ta ‘Peak Talks’ adıyla Türkiye’nin önde gelen şefleri, tadım uzmanları, Ege’nin, Çeşme’nin, Alaçatı’nın başarı hikâyesi haline gelmiş isimlerin sıra dışı hikâyelerini anlatacakları etkinlik de yapılacak. Konuşmacıların isimlerine ve diğer tüm detaylara www.tastingalacati.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Yenilikler
Alaçatı’da sezona yenilikleriyle de giriyor. Yeniliklerin en önemlilerinden biri tam da Delikli Koy’un üst tarafında yer alan Vadi Alaçatı... Burası aslında tarımla turizmin iç içe girdiği, tatil yaparken pek çok şeyi de öğrenip tatbik edebileceğiniz bir mekân. 400 dönüm arazi üzerinde sadece 19 bungalov var. Alaçatı’nın ilk lavanta bahçesi de burada. Çoğu alan zeytinlik ve türlü türlü sebze de yine Vadi Alaçatı’da ekili. Sahibi Bülent Özcan çok farklı bir ortam yaratmış. Bu sezon hazırlıklarını tamamladı. Bana sorarsanız Alaçatı’nın alternatif turizm modeli olarak yıldızlaşan mekânlarından biri olacak. Merkezde de hareketlik var. Stay Otel, Cura Balık açıldı. Zıpkın artık eskisinden de iddialı..
Paylaş