Beş gezgin beş öneri (EYLÜL)
Bütün yazı çalışarak geçirip, tatil için ise sonbaharı bekleyenlerdenseniz bu haber sizin için! İnternet sitemizde yazan beş gezgin yazarımıza ‘Eylül ayında nereye gitmeli, neler yapmalı?’ diye sorduk. Beşinden de oldukça güzel, eğlenceli ve bütçeyi pek sarsmayacak öneriler geldi. İşte eylülde mutlaka gitmeniz gereken beş yer...
Yoğun bir iş temposunda çalışanlar yaz aylarını iple çekerler. Yıllık izinler de genellikle bu aylarda kullanılır. Yalnız ülkemizde ve dünyada öyle yerler var ki, buraları mutlaka eylül ayında ziyaret etmeniz gerekiyor. Eğer yazın tatil yapamadıysanız veya kendi isteğinizle yıllık izninizi eylül ayında kullanacaksanız beş gezgin yazarımızın önerdiği bu yerleri mutlaka dikkate almalısınız. Önerilen yerler hem kesenize uygun bir tatil sunuyor, hem de bolca huzur…
SEYMEN BOZASLAN / Instagram: @seymen.b
Büyükşehirler arasında kalmış bir nefes: YEDİGÖLLER (BOLU)
Koca şehirlerde yaşayan bizlerin en büyük derdi beton savaşları olsa gerek. Evden işe, işten eve derken, hayat koşturmacası dediğimiz kelimenin dışına çıkamıyoruz bazen. Bu yüzden bir manzara fotoğrafı gördüğümüzde uzun uzun bakarız. Sizlere o manzaralardan birinden, Bolu Yedigöller’den kısaca bahsedeceğim. Bu yeşil cennet eylülde gidilmesi gereken en güzel yer.
İstanbul ve Ankara’dan üçer saat mesafede olan bu güzelliğe doğru giderken, yolda anlıyorsun zaten seni nelerin beklediğini. Yavaş yavaş büyüsüne kapılıyorsun Yedigöller diyarının. Adını birbirlerine 100 metre uzaklıkta olan, Büyükgöl, Deringöl, Seringöl, İncegöl, Nazlıgöl, Sazlıgöl ve Kurugöl’den alıyor. Yedigöller’in kıymetlisi Büyükgöl, canlı alabalık yetiştirilmesi için damızlık olarak kullanılıyor. Hatta ilginç bir bilgi vermek istiyorum. Ülkemizde ilk alabalık üretme istasyonu 1969 yılında burada kurulmuş.
Bölgenin en önemli özelliklerinden birisi de, çok fazla bitki türüne ev sahipliği yapması. Kayın, meşe, kızılağaç, gürgen, titrek kavak, sarı çam, fındık, ıhlamur ağaçları gibi bir çok ağaç bulunuyor. Bu durum, ülkemizde bitkiler üzerine araştırma yapan uzmanlara da adres gösterir nitelikte.
Yedigöller’in bir diğer özelliği de, sahasında bulundurduğu 100 üzerindeki kuş türü... Sadece kuşlar yok tabi. Ayı, kurt, tilki, sincap, yabani ördek, tavşan ve geyik de bu manzaranın bir parçası. “Geyik mi?” diye soranlara, bir de güzel haberim var. Yedigöller’de geyik üretme istasyonu bulunuyor. Dileyenler ziyaret edebilirler.
Yedigöller’i ziyaret için en uygun tarih, nisan ve kasım ayları arasındaki dönem. Özellikle mayıs ve eylül aylarında her renkten ağaç görebilirsiniz. Tam bir renk cümbüşü sunuyor ziyaretçilerine. Aralık ve mart arasında ise, Bolu-Yedigöller yolu karla kapanıyor. Bu yüzden Yeniçağa-Mengen üzerinden bölgeye gitmenizi öneririm.
Şimdi bu yazıyı okurken, “yeşillik işte ağaç diyerek” geçebilirsiniz ama önemli olan bu manzaranın bir parçası olup ve içine dahil olmanız… Bu yüzden ona uygun hareket etmelisiniz. Yedigöller’e sabah erkenden gitmelisiniz. Kahvaltınızı yanınızda götürüp serileceksiniz bir ağacın altına... Demleyeceksiniz çayınınızı da oh mis… Bitti mi? Hayır. Çadırınızı da kuracaksınız ve ertesi günü bekleyeceksiniz. Neden mi? Dünyaya, kuş sesleriyle uyanmanız için…
ELVİN LEVİNLER / Instagram & youtube: @elvinimin
Kartpostal gibi: AMALFİ SAHİLLERİ (İTALYA)
Işıl ışıl körfezleri ve yüksek kayalıkların üzerine kurulu şehirleriyle göz kamaştırıcı bir sahil şeridi burası… Deniz, limon kokusu, doğa, güneş, hareket ve sükûnet bir arada. Bu güzelliğe eylülde gitmek hem havanın biraz serinlediği hem sokakların boşaldığı bir dönem olduğu için çok daha cazip. Sahil şeridi boyunca birbirine hem benzer hem de çok farklı yan yana kıyı kasabaları içinde farklı hayallere ve zevklere hitap eden yerler bulmak mümkün.
Sorrentine Yarımadası’nın güneyinde Napoli’den Salerno’ya uzanan bölge ismini Amalfi kasabasından alıyor. Campania bölgesi; Napoli, Positano, Ravello, Minori gibi kıyı kasabalarını ve Capri adası’nı da içinde barındırıyor. Farklı hayallere ve zevklere hitap eden yerler demişken iki yerden bahsetmek istiyorum.
Amalfi: Bölgeye ismini veren ama bölgenin geneline göre daha naif, merkezi, uygun ve samimi bir yer. Yüksek yamaçlara kurulu renkli evler, 30 küsür kat aşağı inip yüzebileceğiniz turkuaz sular, küçücük meydanında çokça tarihi çeşme ve kafesiyle renkli ve lezzetli bir durak. Lokal yerler de var, iki Michelin yıldızlı restoranlar da; ama bizce söz konusu İtalyan mutfağı ve deniz mahsulleriyse macera aramaya, saatlerce sıra beklemeye, küçücük füzyon tabaklara gerek yok.
Ayrıca limandan kalkan vapurlarla bir saatte Capri’ye, 25 dakikada Positano’ya ulaşım çok pratik. Hem daha uygun hem de daha merkezi olduğu için kalmak için de iyi bir tercih.
Positano: Bölgenin şık, gösterişli ve pahalı yeri. ‘Amalfi Kıyıları’ diye araştırdığınız zaman karşınıza çıkan gösterişli görsellerin çoğu buradan çekilmiştir. Şık bir akşam yemeği, kayalıklar üzerinde gece eğlencesi veya yolda George Clooney ile karşılaşma ihtimali burada mümkün.
Bu güzel manzarayı seyretmek için illa ki görkemli, pahalı otellerden birinde kalmanız veya akşam yemeği yemeniz şart değil. Hava karardıktan sonra o manzarada yemek yemektense o masalsı manzaraya karşı yemek öncesi bir şeyler içerek güneşi sarp kayalıkların üzerine tutunmuş renkli evlerin ardından batırıp o keyfi doyasıya yaşayabilirsiniz
BAHAR GÜNDOĞDU / Instagram: @nerdesinbahar
Yeşilliğin içinde huzur dolu bir kamp: HACILLI ŞELALESİ (ŞİLE)
Eylül ayının gelmesi kamp zamanı artık gelmiş demektir. Şimdilerde İstanbul'a yakın bir hafta sonu kaçamağı için doğayla baş başa bir kamp düşünüyorsanız size çok güzel bir önerim var: Hacıllı... İstanbul'dan 2,5 saat gibi bir sürede Hacıllı'ya ulaşabilirsiniz. Şile'ye giderken Saklıgöl tabelasından bir sonraki sapaktan girdiğinizde Teke köyü tabelalarını takip edin. 20 dakikada Hacıllı tabelasına, sekiz dakika sonra köyün mezarlığına geliyorsunuz. Tamamen doğanın kucağında bir kamp olanı…
Şimdi biraz da size yaşadıklarımdan bahsedeyim… Buralarda herhangi bir tesis yok. Çadırlar kurulur kurulmaz kendimi dereye atıyorum. Hava eylül için bir hayli sıcak. Suya dayanamayan bir insan olarak kendimi elbiselerimle suya atıyorum tabi… Sulara gire çıka dere boyu yürüyorum şelaleye doğru. Şelalede su kalmadığını öğrendim ama yine de görmeden olmaz. Normalde bu zamanlar su olurmuş ama bu yıl malumunuz kurak geçti. Muhteşem manzaralardan geçiyorum. Geldiğinizde hayran olacaksınız… Serin sularda gördüğüm her göle atlaya yüze şelalenin oraya ulaşıyorum.
En yukarıdaki asıl şelalenin olduğu yere tırmanmak zor ama oraya da çıkıyorum. Gerçekten etkileyici doğa harikası bir yer. Okuduğum doğa parkı yakıştırmasını fazlasıyla hak ediyor. Yukarı iple tırmanabileceğiniz bir mağara var. Mağaranın çok derin olduğunu söylediler. İçi buz gibi ve karanlık… Gezmek isteyenler fenerle gelmeli. Mağaranın derinlerinde yarasalar olduğunu söylediler. Dere içinden yukarıya yürümek, aralarda yüzmek ve geri dönmek dört saat sürüyor.
Bu dört saat ıslak elbiselerle dolaştığımız anlamına geliyor. Hacıllı, yaz aylarında çok kalabalık olması sebebiyle ilkbahar ve sonbaharda tercih etmek daha mantıklı. Kamp alanınızı da şelaleye giden patikaya çok yakın bir yere kurmazsanız sakin bir kamp yaşayabilirsiniz. Derede yürümeye elverişli bir ayakkabı getirmeniz hayatınızı kolaylaştıracaktır.
ÖYKÜ YALÇIN / Instagram: @oykununoykuleri
Adriyatik'e bakan vizesiz ülke: KARADAĞ (BUDVA ve KOTOR)
Karadağ yani Montenegro Türklere vize uygulamıyor fakat Euro para birimini kullanıyor. İtalyanca Monte ‘dağ’, negro ise ‘kara’ anlamına geliyor. Zaten tüm ülke İtalyanların etkisi altında… Dağlar arasında deniz seviyesinde kurulu bu şehre gitmek için en güzel zamanlar ilkbahar ve sonbahar. Aksi halde yaz sıcağı sizi biraz zorlayabilir. Bu nedenle şimdi bu güzel ülkeye adım atmalısınız.
Skadar Gölü, Lovćen, Biogradsko Gölü ve Durmitor olarak dört tane ulusal parkı var. Biz 10 günde 8 ülke 3 bin 100 kilometre yol yaparak Balkanları kendi aracımızla gezdik ve inanır mısınız onca ülke şehir içinde mavi yeşilin en güzel kombinasyonunu bu topraklarda bulduk.
Tabi siz ulaşımınızı Karadağ'a uçarak sağlayacaksanız ilk varış noktasınız Podgorica olacak. Podgorica'dan ise otobüs aracılığıyla Budva ve Kotor'a ulaşabilirsiniz. Biraz Budva ve Kotor’dan bahsetmek istiyorum…
Budva: Plaj sevenlerdenseniz doğru adrestesiniz. Tabi sadece plaj değil, Budva'nın Old Town'u yani ‘Eski Şehir’ bölgesi de çok güzel. Lakin eski şehirlerin güzelliğini ve büyüklüğünü sıralamak gerekirse sıralama aşağıdan yukarıya doğru Budva, Kotor, Dubrovnik olur. Hepsinin içinde kendinizi ayrı bir zaman diliminde yaşıyor gibi hissediyorsunuz.
Budva'nın tüm plaj zenginliği içinde herkesçe bilinen hatta dünyanın en romantik balayı otellerinden biri kabul edilen bir yer var. Orası Sveti Stefan. Sveti Stefan, merkeze 10 dakika uzaklıkta. İster ücretsiz denize girebilir, ister şezlonglu bölümde ücret ödeyerek oturabilirsiniz. Yalnız otelin plajına gitmeyin derim çünkü girişi 100 Euro! (400 TL) Otel adanın tamamını kapsadığından sadece öğlen 2’de başlayan bir tur ile 25 Euro (100 TL) ücret karşılığında gezilebiliyormuş.
Kotor: UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan Kotor, Cruise gemilerinin uğrak noktası olduğundan sabah erken saatlerde gezmeye başlarsanız çok daha keyif alabileceğiniz bir yer. Zaten Kotor Kalesi o kadar yüksekteki “zirveye ulaşıp muhteşem manzaralara tanık olacağım” derseniz en geç sabah 7'de yola çıkın derim. Tabi yanınıza bolca su alarak… Kotor'da şehri surların üzerinde yürüyerek yukardan izleyerek gezdiğinizde hem limanın hem de eski şehrin muhteşem fotoğraflarını çekeceğinize eminim.
Karadağ gerek araba ile komşu ülkeleri olan Arnavutluk, Sırbistan veya Hırvatistan'dan sınır geçilerek bir road trip yolculuğunda gelinebilecek gerek de uçağa atlayıp bir hafta sonunda kendinizi ödüllendirebileceğiniz bir ülke...
NADİYE ÇAĞLAR / Instagram: @nilyesiliyollar
Bodrum’un komşu kıyısı: KOS ADASI (YUNANİSTAN)
Ilık denizi ve kavurmayan güneşi ile tatil için en keyifli aylardandır eylül. Yaz sezonunun yoğunluğunu geride bırakan Ege’nin incisi Yunan Adaları da tüm dinginliğiyle bu ayda da gezginleri bekliyor. Günübirlik vize ile de gidilebilen adalara Ege’nin çeşitli şehirlerinden feribotlarla ulaşım hem ucuz hem de çok kolay. İki ay evvel yaşadığı depremin sancılarından kurtulan Kos Adası da yolu Bodrum civarına düşecekler için oldukça keyifli bir rota.
Tarihi MÖ 2 binli yıllara dayanan Kos diğer adı ile İstanköy, Bodrum’a sadece 13 deniz mili uzaklıkta bulunmakta… Yüzyıllar boyunca çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış adada, 400 yıl kadar Osmanlı Devleti de hüküm sürmüş. Her köşeye yayılmış tarihi eserler ve kalıntılar farklı milletlerin izlerini taşımakta. Bizans eserlerini dolaşırken arka planda bir Osmanlı camisinin minaresini görebilir, kültürlerin ve dinlerin yüzyıllar içinde harmanlanmış şahane ruhuna eşlik edebilirsiniz.
Kos Adası’na Bodrum merkezde ve Turgutreis’te bulunan limanlardan kalkan feribotlarla ulaşmak çok kolay. Merkezden bir saat ve Turgutreis’ten yarım saat mesafede bulunan Ada için her gün birden fazla sefer düzenleniyor.
Kapı vizesi alma: Eğer Schengen vizeniz varsa hiç düşünmeden Kos’u planlarınıza ekleyerek Bodrum tatilinizi renklendirin. Ama vizeniz yoksa da üzülmeyin çünkü kapı vizesi uygulaması ile bu sorunu halletmeniz çok kolay. Limanlarda bulunan seyahat acentelerine istenen belgeleri vererek kısa süre içerisinde tek girişli vizenizi almanız mümkün. Kos’da gezebileceğiniz yerler ise, Şövalyeler Kalesi, Roman Agora, Eleftherias Meydanı, Defterdar Cami, Hipokrat Ağacı, Cezayirli Gazi Hasan Paşa Cami, Christ Kilisesi, çarşı ve birbirinden güzel plajlar…
Fotoğraflar: Seymen Bozaslan, Elvin Levinler, Öykü Yalçın, Bahar Gündoğdu, Nadiye Çağlar