Boston’da ilim, irfan ve alışveriş
70 üniversiteli Boston’da bir bahar günü yapabileceğiniz pek çok şey var. Nehir kıyısındaki parklarda yürüyün, antikacılarda alışveriş yapın, restoranları keşfedin. Hepsinden önemlisi bedavaya Harvard’lı olun, fikir önderlerinin ücretsiz konferanslarını dinleyin, ufkunuz açılsın.
Hayatta en güzel şeyler bedavadır’ demişti ressam arkadaşım Altan Adalı.
Boston’dayım. Daha doğrusu Cambridge’de. Boston, Charles Nehri’nin öbür kıyısında.
Yolunuz buraya mı düştü?
Güne sudan başlayın. Yüzülebilecek temizlikte nehrin kıyısında yürüyorum. Yoldaşlarım, balık tutan, koşan, bisiklete binen, bebeklerini, köpeklerini dolaştıranlar. İş yolunda, otomobillerinden “Senin yerinde olmak isterdim” diye bakanlar. Bahar sabahı. Saat yedi. Nehirde, kızlı-erkekli yarış teknelerine ördekler yol veriyor. Yanlarında yeni doğmuş yavruları. Aralarına katılın. Kano kiralayın. Venedikli gondolcular gibi şehri sudan yaşayın. Köprülerin üstünden otomobille değil, şehrin siluetinin yansıdığı sudan kürek hızıyla geçin.
REÇETEYLE ESRAR
Geldiğinizde, bir gününüzü benim gibi yaşayın. Cebinizden para çıkmadan, dünyanın başka hiçbir yerinde toplu halde bulamayacağınız zenginlikleri tadın.
Cambridge’in ana meydanı Harvard Square yakınlarında konferansa gidiyorum.
Kaldırım kenarında küçük alanda ekili çiçekler. Ortadan yükselen direkte kuş yuvasına benzettiğim nesne... Beş-altı kitaplık sokak kütüphanesi. Kitap alın, kitap bırakın. Botswana-Zimbabwe rehberini aldım. Gitmişçesine, bu hafta sonu orasını yaşayacağım. Botswana mitolojisine göre, dünyanın ilk insanı, ardından diğer canlılar, bir mağarının içindeki kuyudan yeryüzüne bu ülkeden çıkmışlar. Konuyu derinlemesine araştırmak istiyorsanız buyurun Harvard Üniversitesi’ne.
Her yerde olduğu gibi tarih burada da kazananların öyküsü. Boston, Amerikalıların bağımsızlık için İngiltere’ye karşı ayaklanmalarını başlattıkları yer. Devrim kahramanları, Londra’ya vergi ödemek istemeyen çay kaçakçıları. Şehrin merkezinde kaldırıma döşenmiş kırmızı tuğlaları (Freedom Trail) takip ederek o günlerin yaşandığı mekânları görebilirsiniz. Alış-veriş? Şehir butik dolu (Newberry Street). Antikacı? İstediğiniz kadar. Müzikal? Boylston Street tiyatrolarında. Her tarafta İrlanda barları. Esrar? “Boston Amsterdamlaşıyor mu,” diye soruyorlar. Amerika’da birkaç şehir gibi burada da sonbaharda reçeteyle satış yapan özel kenevir dispanserleri açılacak. Ziyaret listesine son eklenen, türümüzün felaket merakının ifadesi- terör vahşetinin vurduğu Boston Maratonu’nun bitiş noktası.
Ele avuca gelen Boston’da, lokanta, müze, alışveriş derken her şehirde yaptığınızı tekrarlamak kolay. Turistik tüketiminizin Boston dosyasında, neyi nerede gördüğünüzün dipsiz kuyusuna atılacak çok şey var. İşte, baskette Celtics, Amerikan futbolunda Patriots, beyzbolda Red Sox gibi, şehrin takımlarındaki çağdaş gladyatörlerin gösterileri. Hele ligi kazansınlar, ülkenin ‘şanı şöhretini’ gözeterek kendilerini Amerika değil, dünya şampiyonu ilan ediyorlar.
Bana Boston’u farklı kılan, yılda birkaç ay burada yaşamama neden olan sebep başka yerde nadir rastlanan konferanslar.
Halka açık.
Amerika’ya gelen ülke liderlerinin, Harvard’da konuşmaya davet edilmeleri Beyaz Saray’a konuk olmaktan öte bir lütuf. Washington’da bando mızıka ile karşılanmak, Harvard’da kürsüden seslenmeye benzemiyor.
PSY VE CHOMSKY KONFERANSTA
Pakistan’da öldürülmeden önce, Benazir Butto’nun “beni destekleyin” diye ABD’ye seslendiğini burada dinledim. Gorbaçov’un, Sovyet Komünist Partisi Genel Sekreterliği’nden uzaklaştırıldıktan sonra McDonald’s’a danışmanlık yaptığını buradaki konuşmasında öğrendim. Suudi Arabistan’ın Arap baharına nasıl baktığını mı merak ediyorsunuz? Kralın kardeşi bunu anlatmak için buralardaydı. İsrail-Filistin sorunu? Başkan Obama’ya çözüm önerisini, eski İsrail Büyükelçisi Thomas Pickering ilk geçen hafta burada dile getirdi.
Noam Chomsky, Cambridge’de en sık rastlanan konuşmacılardan. En son, reklamların çocukları metalaştırmasıyla ilgili bir toplantıda dinledim. Bizantologlar, sibersavaş uzmanları, müzik tarihçileri, borsa iktisatçıları, ne ararsanız var. Gangnam Style’la ünlenen Koreli rapçı PSY geçen gün burada konferans, ardından da yemek verdi.
Nerden mi haberiniz olacak?
İnternette arama motorlarına Harvard yazın. Birkaç tık sonra karşınızda konferansıyla, müziğiyle, tiyatrosuyla size kapılarını açan bir âlemle karşılaşacaksınız. Dünyanın kültür sanayiine teslim olduğu, romanın, müziğin, tiyatronun kime ne kadar satar diye planlanıp tezgâhlandığı, pop entelektüellerin Marksizm, pop tarikat liderlerinin din sömürüsüne soyunduğu günümüzde, Harvard’da bu ayrıcalıklı vahanın yaşayabilmesi kayda değer.
İLK ATOM BOMBASI STADYUMDA DENENDİ
Ancak bilim, insanın merakını yenememesi kadar şeytanla pazarlığının da sonucu. Hele savaş işin içine girince. Hiroşima ve Nagazakiye’ye atom bombası atılmadan önce ABD Başkanı’nın danıştığı kişiler arasında bu üniversitenin rektörü de var. Çünkü, o günlerde gizli bir laboratuvarda hocalar napalm bombasını geliştiriyor. İlk deneme nerede yapılıyor? Harvard Business School’un yanında, üniversite takımlarının Yale ile geleneksel maçlarını yaptığı ABD’nin ilk futbol stadında (Soldiers Field)...
İkinci Dünya Savaşı ile birlikte güçlenen asker-üniversite işbirliği, W.H. Auden’ın, savaş sonrası üniversitede binlerce öğrenciye okuduğu Under the Lyre şiirinde söylediği gibi ‘Gerçeğin, işe yarayan bilgiye’ yenik düşmesi sonucu.
Harvard’ı ziyaretinizde şansınız varsa güneş sistemimizin evrendeki yerini, yaşamın sırlarını sorgulayabilirsiniz. Altan Adalı’nın sözünü ettiği, hayatta en güzel şeyler gibi bu da bedava. Dünyanın sayılı astronomları üniversitenin Astro-fizik Merkezi’nde (Garden Street No: 60) ayda bir buluşlarını, ardından teleskoplarını paylaşıyor, sorularınızı yanıtlıyor. Her gün sonsuzluğa doğru genişleyen evrenin yüzde 70’inin henüz ne olduğunu bilmediğimiz kara enerjiden oluştuğunu burada öğrendim. Boş görünen uzayda paralel evrenler olabileceğini de.
Harvard’da bir gün, insanın haddini bilmesinin yolculuğu demek. Alışkanlıklarınızın allak bullak oluşunda ruhaniyet arıyorsanız, o da her sabah Appleton Şapeli’nde, üniversite korosunun sesinde. Giriş ücretsiz.
Umberto Eco gazetede haber olamadı
Harvard ve MIT dışında, Boston’da üniversite sayısı 70 civarında. Dünyada metrekare başına en çok doktoralı, Nobelli insan burada. Harvard’ın toplam 68 kütüphanesi var. En eski kitap 1634 tarihli, Şeytan ve Şehvete Karşı Hıristiyan Mücadelesi. Harvard’ın kuruluşunda kilisenin rolü belirleyici. Üniversitenin dokuz müzesinden Museum of Natural History ise kritik düşüncenin dini inançtan zamanla özgürleşmesinin ifadesi. Türümüzün evriminin öyküsünü anlatan farklı canlı ve bitkiler burada ziyaretinizi bekliyor. Üniversite sinematekinin binası (Harvard Film Archive, Quincy Street) Courbesier’in Kuzey Amerika’da tek eseri. Çeşitli ülkelerden yönetmenler filmlerini tanıtıyor, tartışıyor. Giriş serbest. Az ötede yeniden inşa edilen Güzel Sanatlar Müzesi. Projesi, Paris’te Centre Pompidou’yu yapan Renzo Piano’ya ait.
Etrafta o denli kültür fışkırıyor ki dikkati çekmiyor. Umberto Eco konuşmaya gelmişti. Günlük Harvard Crimson adlı üniversite gazetesinde haber bile olmadı. Öğrenci kuruluşunun sahibi olduğu, üniversite yönetiminden bağımsız çıkan bu gazeteyi ve kampüs haritasını Holyoke Center’dan edinebilirsiniz. Ücretsiz.
Meşhurlarla istakoz
Boston’a niçin gelinir? Size kalmış... Amerika’nın en eski lokantasında (Union Oyster House) yüzlerce meşhurun fotoğraflarının arasında istakoz yiyebilirsiniz. Yan masada, ünlü politikacının, film yıldızının, yılda 100 milyon dolar kazanan basketçinin ağzını peçetesiyle sildiğini görebilir, anında İstanbul’a tweet de atabilirsiniz, “Bak yanımda kim yemek yiyor diye.” Diş kiranız, tarih dedikodusu olsun. Fransa Kralı Louis Phillippe imparator olmadan önceki sürgün yıllarında bu binada otururken, Boston’un genç, seçkin hanımlarına Fransızca dersleri verirmiş.