Paylaş
ANAMURYUM
Nekropolün mozaikleri freskleri gözalıcı
Etrafını yıkık duvarlar çevreler antik şehrin. Sessizdir. Taşların arasından görünen Akdeniz mavisi, sahil “Türk Rivyerası” adını hak edercesine göz kırpar. Dünyada sadece bir kaç yer bu kadar çekicidir...
BEKÇİYİ BULAN MOZAİKLERİ GÖRÜR
Anamuryum’un geçmişi Bizans’tan öncesine uzanıyor. MÖ 4’üncü yüzyılda, bugünün Lübnan’ından gelen Fenikeliler tarafından kurulduğu düşünülüyor. Akdeniz’in tüm limanlarıyla ticaret yapan Fenikeliler şehri Romalılar’a terk edince önem kazanmış. Bugünkü kalıntıların çoğu Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrıldığı 395’ten çok sonra yapılmış. Yedinci yüzyılda Araplar Anamuryum’u ele geçirip halkını kovmuş. Nedendir bilinmez, onlar da dönmek istememiş. Yerleşimin yeniden başlaması 12’nci yüzyılı bulmuş.
Anamuryum’a yaklaşırken, bir zamanlar şehre su sağlayan iki taş kemerin kalıntılarını göreceksiniz. Kentin nekropolü, yani mezarlık bölümü diğer antik kalıntı alanlarından geniş. En süslü mezarlar iki bölümden oluşuyor: Dua ve mezar odası. Bazılarında mozaik zemin ve freksler yerinde. En güzelleri koruma amacıyla kilit altında. Eğer görevliyi bulmayı başarıp ücretini öderseniz kapı açılıyor, mozaikleri görüyorsunuz.
BAZI EVLERİN ÇATISI KORUNMUŞ
Nekropolün yanında üç Bizans kilisesinin kalıntıları var. Ancak antik kentten bugüne ulaşan ve asıl gezilmesi gereken yapı bir 3’üncü yüzyıl hamamı. Yapının bazı duvar resimleri ve mozaik zemini hâlâ duruyor. Anamuryum’da tiyatro, stadyum ve antik dükkanlarla evlerin kalıntılarına ulaşılmış. Kimilerinin çatısı bozulmadan gelmiş bugüne, bu sayede altın çağlarında neye benzediklerini hayal etmek kolaylaşıyor. Evlerin bazılarında mozaik “halılar” var ama günümüzde korunmaları için kumla kaplanmış.
Antik kenti gezmeyi bitirdiğinizde kumsalın çağrısına kulaklarınızı tıkamanız hayli zor olacak. Eğer hâlâ enerjiniz kaldıysa, dağlık buruna doğru ilerleyin ve 80 kilometre uzaklıktaki Kuzey Kıbrıs’a doğru manzarayı seyredin.
MAMURE KALESİ
Kaderi adı oldu
Anamuryum’un 16 kilometre doğusundaki devasa Mamure Kalesi’ni gözden kaçırmanız imkansız. Yakınlardaki ünlü Kızkalesi’nin aynadaki yansıması gibi. Mamure, küçük balık restoranlarının tam karşısında, denizin hemen kıyısında. Önce Bizanslılar takviye edip güçlendirmiş, daha sonra da Ermeniler ve Haçlılar. Bugün göreceğiniz kale, ana girişin üzerindeki yazıtta anlatıldığı gibi, 13’üncü yüzyılda Selçuk Sultanı Alaeddin Keykubad tarafından yeniden inşa edilmiş. Bu kadar sağlam bir kale Osmanlıların gözünden kaçmamış. 19’uncu yüzyıla kadar kullanılmış. İçinde birer tiyatro, odeon (antik zamanlarda konser verilen basamaklı yapı) var. Diğer kalıntıların niteliği belirsiz. Tarihi boyunca geçirdiği onarımlar nedeniyle kaleye “Mamure” (onarım görmüş) adı verilmiş. Kale surlarının içinde cami ve çeşme yer alıyor. Hamam ise surların dışında. Mazgallı duvarları ve kuleleri ortaçağda geçen Türk filmlerine dekor olmuş. İçindeki kalıntılar yağmalanmış.
GÖRMEDEN DÖNMEYİN
* ANAMUR MÜZESİ: Kent müzesine 1992’de kavuşmuş. Yakın çevrede yapılan kazılarda ele geçen bulguların sergilendiği müzede bir zamanlar antik kentleri süsleyen mozaikler, pişmiş topraktan kaplar, insan yüzlü yağ kandilleri, süs eşyaları ve mezarlarda bulunan objelerin yanı sıra o dönemlere ait sikkeler de görülebilir. Müzenin etnografik eserlerin bulunduğu bölümünde ise yörenin bugüne kadarki yaşam biçimlerini anlatan kilimler, ev ve mutfak eşyaları, takılar var.
* ÇUKURPINAR MAĞARASI: Dünyanın en derin ikinci mağarası olduğu söyleniyor. Anamur’un 50 kilometre kadar dışında, Taşeli Platosu’nda. Son çalışmalarda 1000 metreden derine inilmiş. Zeminde göller var. Şimdilik sadece mağaracılar girebiliyor.
* KÖŞEKBÜKÜ ASTIM MAĞARASI: Kent merkezinden 15 kilometre uzakta, Türkiye’nin en iri, en sulu Vaşington portakallarını yetiştiren Ovabaşı köyünde. Deve yavrusunun (köşek) bile geçemeyeceği kadar dar vadideki patikalarla (bük) ulaşılırmış eskiden. Girişteki tabelaya göre, 20 bin yıllık mağara astımlılara iyi geliyor. Dilek, şifa ve huzur bölümlerinden oluşuyor. Sıcaklığı yıl boyunca 18 derece. Işıklandırılan mağarayı gezmek köprü ve merdivenlerle kolaylaştırılmış. Yorulursanız dışarıdaki kafede soluklanabilirsiniz.
* TİTİOPOLİS ANTİK KENTİ: Ovabaşı yolundaki Kalınören köyünün antik Titiopolis’in üstüne kurulduğuna inanılıyor. Kilikya kentinin geniş alana yayılmış kalıntıları dikkate alan uzmanlar odeon, tiyatro, meclis binası, çeşmenin köyün altında kaldığı kanısında. Hamam, bazilika, nekropol kalıntıları arasında kalan mozaikler, lahitlerdeki hayvan figürleri hâlâ etkileyici güzellikte.
* ALAKÖPRÜ: 13’üncü yüzyılda Karamanoğulları’nca yaptırılan köprünün etrafı bugün mesire alanı. Ağaçların gölgesinde soluklanabilir, nehirde yüzdükten sonra kır lokantasında alabalık ziyafeti çekebilirsiniz.
* DRAGON ÇAYI VADİSİ: Toroslar’dan doğan çay Akdeniz’e koşarken yaklaşık 35 kilometrelik yol kat ediyor. Etrafı farklı ağaç türlerinin oluşturduğu ormanlarla kaplı. Nehir sporlarından hoşlananlara keyifli bir parkur sunuyor.
YOKSULA EVCİK VARSILA SAYVANT
Anadolu’da her kentin kendine özgü bir mimarisi vardır. Anamur’da ise farklı tarzda yapılar çıkıyor karşımıza. En küçüğü evcik: Yaylalara yapılıyor, 15-20 metrekareyi geçmiyor. Deniz kıyısında ise sazdan evcikler kullanılıyor. Hali vakti yerinde olanlar kireçtaşı ve harcın kullanıldığı sayvant yaptırıyor yaylaya. Bunlar evcikten daha büyük. Yükseklere yol yapılıp ulaşım kolaylaşınca, ne yazık ki, yayla evleri betonlaşmış, özgün evler yavaş yavaş yok olmaya başlamış.
Paylaş