Novodeviçi’nin Türk şairi vatan hasretiyle yatıyor
Moskova merkezinin güneybatısında, Moskova Nehri’nin geniş bir U yaparak döndüğü alanda Rusya’nın en ünlü mezarlığı bulunuyor. Kentin en turistik üçüncü mekanı, manastırıyla UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde. İçinde kimler yatmıyor ki. Kruşçev’den Yeltsin’e politikacılar, Çehov’dan Gogol’a yazarlar, Şostakoviç’ten Prokofiyef’e besteciler... Bir de Türk komşuları var: 3 Haziran’da ölümünün 49’uncu yılında anacağımız şair Nazım Hikmet Ran. Okurumuz, Ankaralı gezgin Timur Özkan geçen yıl ölüm yıldönümünde gitti...
Her yıl milyonlarca turistin ziyaret ettiği Moskova’da tarihi ve dini yerler daha öne çıkar. Bunlar arasında biri var ki tarihi önemiyle olduğu kadar, aralarında dünyaca ünlü şairimiz Nazım Hikmet’in olduğu çok sayıda sanatçı, bilim ve devlet adamının mezarına ev sahipliği yaptığı için özellikle çok ziyaretçi çeker. Moskova’nın merkezi sayılabilecek bir yerinde ve kentin içinden geçen Moskova Nehri’nin hemen kenarındaki Novodeviçi dünyanın biletle gezilen sayılı mezarlıklarından biridir.
Novodeviçi, mezarlıktan çok birbirinden özgün heykellerin sergilendiği sanat galerisi görünümünde. Bu yönüyle Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya’nın mezarlarının bulunduğu Paris’teki Pere Lachaise’yi Evita Peron’un mezarının bulunduğu Buones Aires’teki Recoleta’yı çağrıştırıyor. Oysa Novodeviçi sadece bir mezarlığın adı değil. Yanı başındaki tarihi manastır da en az kendisi kadar ünlü, üstelik 2004’ten bu yana UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde. Rusya’daki toplam 15 Dünya Kültür Mirası’ndan biri.
GÖREVLİLER NAZIM’I TANIYORTÜRKLERE YARDIMCI OLUYOR
Ünlü Moskova metrosunun kırmızı hattı üzerindeki Sportivneya istasyonundan yürüyerek ulaşılan Novodeviçi Manastır Kompleksi mezarlık ve manastır bölümlerinden oluşuyor.
Mezarlık 1898’da açıldı. 11 parsel olarak planlanan 75 bin metrekare büyüklüğündeki alanda 26 bin civarında mezar bulunuyor.
Manastır ve mezarlık bölümleri arasındaki kapı genellikle kapalı olduğu için önce dışarı çıkıyoruz ve mezarlık girişindeki bilet satış yerine gidiyoruz. Görevliler çoğu zaman Türkiye’den gelenleri tanıyor ve bilet istemedikleri gibi doğruca Nazım’ın mezarının yerini de tarif ediyor. Nadiren de olsa burada düzenlenen bir cenaze veya anma merasimine denk gelirseniz girişler zaten serbest oluyor.
Ana kapıya çok yakın bir yerde bulunan Nazım’ın mezarına doğru yürürken etraftaki heykel ve rölyefler hemen fark ediliyor. Anlaşılan o ki, buradaki mezarların sakinleri sanat dünyasının önemli isimleri olunca, onlar için yapılan mezarlar da sahiplerinin kişiliklerine yakışacak şekilde birer sanat eseri gibi tasarlanmış.
MEZAR TAŞI DEĞİL ANMA HEYKELLERİ
“Burası insani hüzünlendiren ya da içini karartan bir yer olmaktan çok uzak. Hayranlık uyandırıcı, aydınlatıcı, insanı kültürel açıdan zenginleştiren ve içini yaşam ötesi düşüncelerle dolduran bir mekan. Her şeyden önce mezarlarda yatan kişilerin isim taşları ölmüş olmalarını nitelemeye yönelik değil. Hayattayken onlara gösterilen saygı, sevgi ve yaratıcılıklarına övgünün amaçlanmış olduğu anlaşılan, her biri ayrı bir sanat eseri niteliğindeki mezar taşları. Daha doğru bir tabir Anı Taşları veya Anma Heykelleri olabilir. Bu sebeple belki burayı tarihi değerini de katarak daha doğru bir terim olan Nekropol yani Anıt Mezarlık olarak adlandırmak çok daha uygun olacak” diyor gezgin dostumuz Cem Artun, Novodeviçe’yi anlattığı yazısında…
Şair, yazar veya müzisyenlerden, kaşiflere, askerlere ve devlet adamlarına kadar pek çok ünlünün mezarının yer aldığı Novodeviçi’de Nazım’a ayrılan yer ne kadar merkezi ise, usta şair için yapılan mezar bir o kadar sade.
ÇINARIN ALTINDA EŞİ VERA’YLA
Vasiyetindeki gibi bir çınar ağacının altındaki mezarda son eşi Vera Tulyakova Hikmet ile birlikte yatıyor Mavi Gözlü Dev, siyah granit mezar taşı üzerinde bir rölyefi ve Latin alfabesiyle yazılmış Nazım yazısı daha doğrusu imzası yer alıyor. İlginçtir ayakucundaki diğer mezar taşında yer alan Vera’nın adı da Latin alfabesiyle yazılırken soyadı Kril alfabesiyle yazılmış.
Diğerleri gibi Nazım’ın mezarı da her zaman çiçekler içinde. Fark çoğunlukla Türkler tarafından, kimi zaman da Türkiye’den getirilmiş olmaları. Herkes bir şekilde anıyor Nazım’ı, kimi dua ediyor, kimi saygı duruşunda bulunuyor, biz ise bir şiirini okumayı seçiyoruz. İlk defa 1990’da soğuk bir yılbaşı günü ziyaret etmiştik. Tur programında Novedeviçi yoktu, kendi girişimlerimizle yolu öğrenmiş ve gelmiştik. Önce, bizden önce gelenlerin bıraktığı çiçekleri düzenledik. Kimse konuşmuyordu, açıkçası böyle bir ziyaret için hazırlıksızdık ve ne yapacağımızı bilmiyorduk. Derken birimiz, daha sonra diğerlerimiz o an içimizden geçen bir şiiri okuduk, hatırlayabildiğimiz kadar…
“… yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin / hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil /ölmekten korktuğun halde, ölüme inanmadığın için / yaşamak, yani ağır bastığından...”
İLYUŞİN VE TUPOLEV
Bu kısa moladan sonra Novadeviçi’yi gezmeye devam edecek olursak, Nazım’ın komşuları arasında; Rusya’nın eski liderlerinden Boris Yeltsin’in ve bir diğer eski lider Gorbaçov’un eşi Raiza’nın mezarları dikkat çekiyor. Burada yatan devlet erkanı iki isimden ibaret değil. Kaynaklar tüm Bolşevik liderlerin ve generallerin burada defnedildiğini yazıyor, Kruşçev ve Gromiko’dan başka Stalin’in eşi Nadya ile adları Rus yapımı uçak modellerine verilen generaller İlyuşin ve Tupolev de ünlü sakinleri arasında… Bir diğer ünlü isim de Moskova’nın en geniş koleksiyona sahip müzelerinden birini kuran Tretyakov. Novodeviçi’nin edebiyat ve müzik dünyasından sakinleri çok daha tanınmış isimler. Yazarlardan Gogol, Çehov, Mayakovski, İlya Ehrenburg... Bestecilerden Prokofiyev ve Şoştakoviç... Hepsi de kendi yaşamlarından bir kesit veya mesleklerinden bir simgeyle tasarlanan özgün mezarlarda yatıyor.
Kısacası Novadeviçi Manastır Kompleksi, bir mezarlıktan çok daha fazlası, Moskova’nın mutlaka görülmesi gereken UNESCO tescilli dünya mirası…
SOFYA, TAMİR ETTİRDİĞİ MANASTIRA HAPSEDİLDİ
Komplekse adını veren manastırda inşa edilen ilk yapı bir katedral. Geçmişte sadece çar ailesinden kadınların kullanırmış. Prens Üçüncü Vasili tarafından Smolensk’in Litvanya’dan alınmasının anısına yaptırılmış. Katedralden sonra aynı yerde dini ve askeri gayeler de gözetilerek birçok bina inşa edilmiş. Novadeviçi Manastırı zaman içinde çeşitli saldırılara hedef olmuş. 1680’de Çariçe Sofya (Büyük Petro’nın üvey kız kardeşi), manastırı hem tamir ettiren hem de genişleten isim olmuş ama kader Sofya’yı daha sonra bu manastıra hapsedecektir. Tıpkı, daha sonraları gene Büyük Petro tarafından buraya hapsedilen eşi gibi…
Novodeviçi Manastırı, Napolyon’un ünlü 1812 Kuşatması’ndan kurtulmayı başardı. 1917’deki Ekim Devrimi’nden sonra yapacak bir şey yoktu. Önce Kadın Özgürlüğü Müzesi daha sonra Tarih ve Sanat Müzesi ve en nihayet Devlet Tarih Müzesi olarak kullanılan binalar, ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra eski
sahiplerine iade edilmiş. Halen 100 kadar rahibenin yaşadığı manastır Rus Tarih ve Kültür Müzesi olarak da kullanılıyor.
Kompleksin en önemli binası; Kremlin’deki Uspenski Katedrali’nin bir benzeri olan Smolensk Katedrali. 1524’e tarihlenen katedral binasından başka; Çariçe Sofya’nın inziva yeri Naprudnaya Burcu, yemekhane olarak da kullanılan Azamet Kilisesi ve Manastır Binası burada dikkat çeken diğer yapılar. Manastırın içine giremiyoruz ama içerde çok iyi korunmuş İsa fresklerinin bulunduğunu öğreniyoruz. Çan Kulesi de manastırın görülmesi gereken yerlerinden. 1689’da Çariçe Sofya tarafından yaptırılan 72 metre yüksekliğindeki kule Kremlin’deki Büyük Çan Kulesi’nden sonra Moskova’nın en yüksek ikinci yapısı olarak kayıtlara geçmiş.