Üşümekten nefret etsem de buzun çekimine kapılmamak imkânsız

Güncelleme Tarihi:

Üşümekten nefret etsem de buzun çekimine kapılmamak imkânsız
Oluşturulma Tarihi: Mart 19, 2012 00:00

Fransız fotoğrafçı Matthieu Paley, 1998’den bu yana Asya’nın erişilmesi zor coğrafyalarına yolculuk yapıyor. Afganistan’ın 4 bin metreyi aşan dağlarında yak yetiştiren Kırgızlara, Baykal Gölü’nün ücra O’lkhon Adası’ndaki şamanlara misafir olup yaşamlarını fotoğraflıyor. “Afganistan, Pakistan, Sibirya’da hep dağlara gittim ve dostluk gördüm, korkulacak yerler değil” diyor.

Haberin Devamı

Geçen yıl İstanbul’a yerleşen Paley’in fotoğrafları iki galeride birden sergileniyor. Fransız Kültür’deki “Dünyanın Çatısında Unutulanlar” başlıklı sergisi 9 Mayıs, Linart’taki retrospektif sergisi “Masalsı Dünyadan Fısıltılar” ise 10 Nisan’a kadar sürecek. Linart’taki 19 fotoğrafının numaralandırılmış özel baskılarını da satışa sunan Paley, bunlardan ikisinin ardındaki öyküyü anlattı.

BAYKAL’IN ŞAMANLARI BUZUN ALTINDA RUHLARIN DOLAŞTIĞINA İNANIYOR

Kazak yüzbaşı Dimitri Peşkov, 1889-1890 kışında Rusya-Çin sınırındaki Blagovestchensk’ten atına atlayıp Çar’ı ziyaret etmek için St. Petersburg’a gitmişti. Rusya’yı baştan başa aştığı bu yolculukta donmuş Baykal Gölü’nden atıyla geçmişti. 2005’te, 9 bin kilometrelik zorlu kış yolculuğu Serko adlı romandan filme uyarlandı. Ben de yayımlanacak kitabın fotoğraflarını çektim. Bunun için iki kez Baykal Gölü’nün doğusunda, şamanizmin merkezi olarak anılan O’lkhon Adası’na gittim. Bu fotoğrafları 2005 Şubat’ında, sıcaklığın eksi 40 dereceye kadar düştüğü günlerde çektim.

GÖLÜN HOMURTUSU VE ATEŞ BÖCEKLERİ

Kışın Baykal donuyor, adaya at ve otomobille göl üstünden geçiliyor. Tipide yolculara güzergâhı göstermek için buza dev kütükler dikiyorlar. Sığlıktaki ağaçlar da işaretleniyor. Hatta bu işaretler şaman totemlerine benziyor. Nisan sonlarında buzlar çözülene kadar kestirme buz rotasını kullanıyorlar.

YAŞLI KADINLARIN ŞARKI SÜRPRİZİ

 Bölgedeki maceraperestler kimi zaman göl yeterince kalın buzla kaplanmadan otomobille üstüne çıkıp, kırılan buzların kurbanı oluyor. Yöredeki şamanlar, soğuk kış gecelerinde göl kıyısından geçenlerin buzların homurtusuyla birlikte, suyun dibindeki ateşböceklerini görebileceğini söylüyor. Yani gölde ölenlerin ruhlarının suyun dibinde dolaştığına inanılıyor.

Biz de gölü ciple geçmeyi denedik. Kıyıda dört yaşlı kadına rastladık. Adaya gittiğimizi duyunca, cipe bindiler, yola koyuduk. 75 yaşındaki kadın, hep bu kıyıda yaşadığını, ilk kez buzdan karşıya geçmeyi denediğini söyledi. Buzun kırılmasından çok korkuyorlardı. Korkularını bastırmak için hep birlikte şarkı söylemeye başladılar. Bu sıra dışı olayı doyasıya yaşamak, buzları incelemek için gölün ortasında durduk. Cipten indik. Kadınlar çok etkileyici şaman şarkıları söylüyordu.
Unutulmaz bir andı.

Karşı kıyıya geçtiğimizde buzun üstündeki atlıya rastladık. Biraz sohbet ettik. Fotoğraf çekeceğimi söyledim, kabul etti. Önce buzların üstünde fotoğraflarını çektim. Altımızdaki buzlar müthiş sesler çıkararak çatırdıyordu. Zamanım azdı, hava kararmak üzereydi. Yakındaki bir tepeye çıktım. Atlının yukarıdan birkaç fotoğrafını daha çektim. Çok etkileyici bir manzaraydı...

Serko projesi, aşırı soğuktaki ilk deneyimimdi. Beni çok etkiledi. Soğuktan nefret ederim. Fakat soğuktaki zarafet, estetik bir fotoğrafçı için çok çekici. Buzdaki desenler bile başlı başına bir güzellik.

Haberin Devamı

ULUSLARARASI İŞLETME OKUDU GEZGİN FOTOĞRAFÇI OLDU

Haberin Devamı

Gezginlik Matthieu Paley’e (38) aileden miras. Annesi ve babası 1970’lerde otomobille Fransa’dan Afganistan’a kadar seyahat eden iki meraklı gezgin. Çocuk sahibi olmaları da onları durduramamış. “Karavanla Kuzey Afrika turuna çıktık. 1984’te Türkiye’yi gezmiştik. Çok sevdiler, daha sonra defalarca geldiler. Geçen yıl Hong Kong’dan İstanbul’a yerleşmemde de önemli etkileri oldu” diyor Paley. Normandiya’da uluslararası işletme öğrenimi gören Matthieu Paley, 1996’da staj için gittiği Endonezya’da hayatını değiştirmeye karar vermiş. “İş dünyası bana göre değildi. Farklı kültürleri incelemek, fotoğraf çekmek istiyordum. O zamanki kız arkadaşım, şimdiki eşim grafik tasarımı öğrenimi için New York’a gitmeye hazırlanıyordu. Ben de onunla Parsons Tasarım Okulu’nda 1.5 yıl fotoğraf dersleri aldım. 1.5 yıl da fotoğraf asistanlığı yapıp, kız arkadaşımla Pakistan’ın yolunu tuttum.” Paley, bu seçiminde çocukluğu boyunca ailesinden dinlediği Asya ile ilgili öykülerin, okuduğu kitapların, babasının çektiği fotoğrafların etkili olduğunu söylüyor. “Savaş fotoğrafçısı olmadım. Hep Afgan dağ köylerine gittim. Dostlukla karşılandım. Köylüler dinimi, seyahat nedenimi bile sormadan bana evlerini açtı. Dillerini öğrendim, geleneklerine saygı gösterdim.”

BEŞ DİL BİLİYOR

Okulda İngilizce, Almanca, Korece öğrenen Paley, daha sonra Urduca, Vahi (Dağlarda konuşulan eski Farsça) öğrendi. Farsça çalıştı. 2000 yılına kadar Afganistan, Pakistan, Tacikistan, Moğolistan’da çalıştı. Ağa Han projelerinde görev aldı. 11 Eylül faciasından sonra, Bangkok’a geçti. Editör dostunun önerisi üzerine Hong Kong’un sahil köyü Sheik O’ya yerleşti. Asya’da fotoğraf çekmeyi sürdürdü. Geçen yıl eşi ve dört yaşındaki oğlu Luca’yla İstanbul’a yerleşti. İkinci oğlu Timote (Timuçin), geçen yıl Türkiye’de doğdu. (www.paleyphoto.com, www.g-linart.com, http://ifturquie.org/tr)

Haberin Devamı

KIRGIZ KIZIN YANAĞINI BOYAYAN DONDURUCU SOĞUK

Bu küçük kız Afganistan’ın 4300 metre yüksekliğindeki Pamir Yaylası’nda yaşayan bir Kırgız. Yak yetiştirip, Pakistan’da satıyorlar. Kırgız kabileleri, 1979’da Afganistan’ın Sovyetler Birliği’nce işgali sırasında, erişilmesi güç dağlara kaçmış. Bir kısmı Pakistan’a sığınmış. Ardından Türkiye’ye gelip, 1983’te Van’ın Erciş ilçesi yakınlarındaki Ulupamir Köyü’nü kurmuşlar. Kırgız kabileleriyle ilk kez 2001’de, Afganistan dağlarında yolculuk yaparken tesadüfen karşılaştım. Yaşadıkları yaylalara ulaşmak için en yakın yerleşimden haftalarca yürümek gerekiyordu. Tabii öncesinde dostluk kurmalıydım.

VAN’DAN PAMİR’E MEKTUP GÖTÜRDÜM

2004’te Türkiye’ye gelip, Ulupamir’i ziyaret ettim. Bir hafta köyde kaldım, önde gelenleriyle tanıştım, sohbet ettim. Onlara Afgan dağlarındaki yaylaları ziyarete edeceğimi söyleyince çok heyecanlandılar. Kardeşlerini, kuzenlerini 20 yıldır görmediklerini anlattılar. İçlerinden biri “Mektup yazsam, Afganistan’daki akrabalarıma götürür müsün” diye sordu. Kabul ettim. Haber hemen köye yayıldı. “Fransız adam Wahan’a gidiyormuş, akrabalarımızı görecekmiş” lafını duyan kâğıda kaleme sarıldı. Köyden ayrılırken elimde 15 mektup vardı. Artık bu seyahate çıkmak için, fotoğrafın dışında, insani bir nedenim olmuştu. 2005 yazında eşimle Afganistan’a gittik. En yakın yerleşimden bir eşek satın aldık. Dağ yollarında bir ayda 300 kilometre yolculuk yapıp Pamir’e ulaştık. Köylülerin misafiri olduk. Bana postacı adını taktılar. Hepsiyle dost olduk. Bu öykü ve fotoğraflar Fransa’da Geo dergisinde yayımlandı.

ZORLUĞUN İLACI SONSUZ TEVEKKÜL

Sonra iki kez daha gittim. “Yaşam koşulları yazın bu kadar zorluysa, kışın ne yapıyorlar acaba” diye düşündüm. Kışın bölgeye ulaşmak çok zor ve tehlikeliydi. Pamir’e en son 1972 kışında bir Batılı çıkmıştı. Geo dergisine Kırgızca üzerine çalışan genç bir Fransız antropogla Pamir’e gitmeyi önerdim. O yazacak, ben fotoğraflayacaktım. 2008’in ocak ayında yola çıktık. Donmuş nehirlerden geçip, zorlukla ulaştık. İki ay kalıp, Kırgızların hayatını gözlemledik. Eksi 20 derece soğuktan sonra sıcak çadıra giden küçük Kırgız kızı bu yolculukta fotoğrafladım. Öylesine zorluydu ki yaşam koşulları, burada yaşama ısrarlarını anlamakta zorlanıyordum. Zorlu koşullar Kırgızlara tevekkülü öğretmiş, bu da dayanma gücü getirmişti. Çocukları öldüğünde bile bunu kader olarak değerlendirip, olgunlukla karşılıyorlardı. Musluktan akan su, elektrik gibi günlük hayatımızın vazgeçilmezleri orada uzak birer hayaldi. Bu deneyim bana modern hayatın yarattığı illüzyonlardan kurtulma fırsatı verdi. Ardından 2011 kışında gidip film çektim. Washington National Geographic Society’nin talebi üzerine bir sunum yaptım. Talepleri üzerine geçen ay bir kez daha gittim, fotoğraf çektim. Bu yaz bir kez daha gidip eksiklerimi tamamlayacağım. Çalışma ekim ayında “Dünyanın Çatısında Unutulanlar” adı altında Fransa’da yayımlanacak.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!