Toba Gölü’nün Batak kabilesi
Sumatra, 17 bin adadan oluşan Endonezya’nın Papua ve Borneo’dan sonraki en büyük adası. Müthiş doğası ve etnik zenginlikleriyle göz kamaştırıyor.
Depremleri, tsunamisiyle sık sık haberlere konu oluyor. Adanın batı ve kuzey sahillerinden uzaklaşıp içerilere girdiğinizde gizli hazinelere varıyorsunuz. Bunların en ünlüsü dünyanın en büyük krater gölü Toba ve etrafında yaşayan, 200 öncesine kadar insan yiyen Batak kabilesi. Gezgin Attila Atasoy gitti, izlenimlerini yazdı.
Jawa Adası’ndaki Başkent Jakarta’dan yerel havayoluyla ya da Singapur’dan Kuzey Sumatra’nın Medan şehrine vardığınızda şaşırıyorsunuz. Böylesine gelişmiş, modern bir kent beklemiyorsunuz çünkü. Bu görünümünü Çinlilerin ticaret merkezi olmasına borçlu.
Medan’dan karayoluyla Toba Gölü’ne gitmek dağlardan 8-9 saat, ovalardan 5-6 saat alıyor. Yollar o kadar dar ki minidibüsten büyük taşıt geçemiyor. Biz dağlık bölgeden giderek Batakları, evlerini, eski hanedanlığın izlerini görmek istiyoruz.
Dar yollar boyunca kakao, kauçuk, yağ palmiyesi ağaçlarının yetiştirildiği alanlardan geçiyoruz. Yerel meyvelerden tadıyor ve nihayet Batak köylerine ulaşıyoruz.
B1’İN MÖNÜSÜ KÖPEK B3’ÜN TİMSAH ETİ
Endonezya’da 31 eyalet, 100’e yakın etnik grup var. Yoğunlukla Kuzey Sumatra’da yaşayan Batakların bütün ülkedeki nüfusu altı milyonu buluyor. Etnik grubun sadece bir alt boyu (Mandalin Batakları) Müslüman. Geri kalanı animist geleneklerle Hıristiyanlığı sentezleyen bir inanışa sahip. İnançlarını mimariye yansıtınca ortaya çok ilginç görüntüler çıkmış.
Bataklar atalarının kuzeyden ve denizden geldiğine inanıp evlerini gemi şeklinde yaparmış. Ölülerini bahçelerine ya da tarlalarına gömer, onlara sürekli özen gösterirlermiş. Ruhu memnun edilmeyen ölünün geri geleceğine, lanet getireceğine inanırlarmış. Şimdilerde ailenin ölülerine tapınmaya devam ediyorlar. Günlük yaşamları gibi mezarları da iki inancı birden yansıtıyor. Bir Batak aile mezarlığında haçın yanında ruhların oturması için yapılan minyatür evleri, ruhların öteki dünyaya kolay ulaşması için konulmuş kayıkları görebilirsiniz.
1816’ya kadar insan yiyen bu kabile, ruhun karaciğere yakın bölgede barındığına inanırmış. Ruh vücuttan dolaşmaya çıkarsa kişinin hastalanacağına inanıp bedende tutmak için adaklar adanır, atalara dua edilirmiş. İnsanları da karaciğer bölgesinden başlayarak yerlermiş. Bir çeşit ruhun devamı ve zenginleştirilmesi ritüeli olabilir mi acaba? Neyse, şimdilerde insan hariç her şeyi yiyorlar: Köpek, domuz, timsah... Köyün B1 işaretli restoranları köpek eti satıyor. Arka bölmelerinde kesimi bekleyen köpekleri görmek irkiltici. B2’ler domuz, B3’ler timsah eti restoranı. Sadece B işareti taşıyan binalar ise genelev! Yaaa işte böyle... B deyip geçmeyin...
PALMİYE YAPRAĞI YERİNE TENEKE
Batak evleri yerden 1,5 metre yükseltilmiş tahta kazıklar üzerine yapılıyor. Alt bölme ahır. Tipik bir evin çatı bölümü iki metreden yüksek, sanki göğe uzanmak istiyor. Geleneklere tam uyularak yapılan Batak evlerinde palmiye yaprakları damı örterken yeni yapılanların çoğunda teneke kullanılıyor. Evlerin dış cephesi ağaç oymalarla bezeli.
GÖLDEKİ KÜÇÜK İSVİÇRE
74 bin yıl önce meydana gelen volkanik patlama, Hindistan, Pakistan ve körfez ülkelerini 1,5 metre kalınlığında külle kaplamış. Son iki milyon yılın en büyük patlaması sonrasında tüm dünyada uzun bir kış başlamış, sadece altı bin insan hayatta kalmış. Burada ise Sumatra’nın İsviçresi denilen Toba Gölü oluşmuş. Yüzölçümü 1750 kilometrekare. Kıyısında Akdeniz iklimini hissediyorsunuz. Ekvatoral bölgede sürpriz bir vaha gibi. Avrupalıların bir uyuştucu mantar türünü keşfetmeleriyle uğrak yeri olmuş. Göldeki Samosir Adası’na küçük feribotlarla ulaşılıyor. İşte burada kendinizi İsviçre’de hissediyorsunuz. Batak mimarisine sadık kalınarak özellikle Avrupalıların yaptığı turistik tesislerde her türlü imkan bulunuyor. Yüzde 90’ı Müslüman olan, deli gibi sigara içilen, alkolün genellikle yasak olduğu Endonezya’da bazı eyaletler hariç ancak böyle tesislerde alkol satılıyor. Tabii birçok Avrupalının uyuşturucu mantar ve alkolün etkisiyle rezalet çıkardıklarına da şahit olduk maalesef. İnşallah beyaz adam buraları daha fazla kirletmez.