Son Güncelleme:
Bali’nin bahtsız kardeşi Lombok
Endonezya’nın en güzel adalarından Lombok henüz dünya turizmi tarafından yeterince keşfedilmedi. Oysa mercan denizi, bakir plajları, volkanı, ormanlarıyla yanıbaşındaki Bali’den aşağı kalır yönü yok. Türkiye’nin kışı yaşadığı şu günlerde adadaki gündüz sıcaklıkları 25 dereceden aşağıya düşmüyor. Okurumuz Müjdat Sönmez gitti, izlenimlerini yazdı.
Bali’yi bilmeyen yoktur neredeyse. Gidip görmese de hemen herkes güzelliğinden az çok haberdardır. Doğası, mimarisi, canayakın halkı, hayranlık uyandıran tapınakları, törenleri, dansları, renkleri dillere destandır. Doğruya doğru, bütün övgüleri fazlasıyla hakeder. Güzel, alımlı, hayat dolu ve güler yüzlüdür. Bir de bacısı vardır gölgesinde: Lombok.
Mahallenin tüm delikanlılarını peşinden koşturan fettan küçük kardeşine hiç benzemez Lombok. Ağırbaşlı ve içine kapanıktır. İhmal edilmişliğini, gölgede kalmışlığını kader belleyip sabırla susmuş, kısmetinin açılacağı günü beklemiştir inançla. Bahtsızlığı kardeşinin erkenden palazlanmasıdır, yoksa ne güzellikte Bali’den geri kalır ne de doğal zenginlikte. Volkan desen onda, mercan denizi desen onda, plaj desen onda, hem de en bakiri en tenhasından.
BAE SAHİL KİRALADI
Son yıllarda Lombok’un talihi yavaş yavaş açılıyor. Uluslararası havalimanı 2009’da hizmete girdi, beş yıldızlı ilk tatil köyü de geçen sene açıldı. Söylenenlere gore Birleşik Arap Emirlikleri 10 kilometrelik bir sahil şeridini satın alıp büyük bir tatil kompleksinin yapımına start vermiş.
Yanyana olmalarına rağmen Lombok ve Bali apayrı coğrafi özelliklere sahip. Lombok’un yüzölçümü yaklaşık yüzde 20 küçük. İki adanın arasında Wallace Boğazı yer alıyor. Darwin’in çağdaşı olan Alfred Wallace adını taşıyan bu boğaz sadece fiziksel değil, iki adayı sadece jeolojik özellikler açısından da ayırıyor. Bali’de tropik iklim hüküm sürerken, Lombok’ta daha çok bir zamanlar parçası olduğu Avustralya kıtasının savan iklimi hakim. Bu nedenle Lombok ve Bali’de yaşayan bitki ve hayvan türleri birbirinden tamamen farklı.
Ancak asıl önemli farklılık kültürel doku. Endonezya, Müslüman bir ülke ve Lombok’da ülkeyi oluşturan yaklaşık 13 bin adada olduğu gibi Müslümanlar yaşıyor, Bali’de ise Hindular. 16’ncı yüzyılda bütün adalar hızla Müslümanlaştırılmış, ancak Bali’ye özerklik verilip Hindu dini sadece burada serbest bırakılmış. Bali’nin nüfusu 3,8 milyon, Lombok’un 3,1 milyon.
BAKİR VE HUZURLU
Bali ile ilgili kaynaklarda Lombok bir detaydır sadece, oysa Bali’den bahsetmeden Lombok’u anlatmak olmaz. Bali, Lombok’un alnının yazısı, biyografisinin giriş cümlesidir.
“Tanrıların adası” olarak nam salan Bali, 1960’larda turizmle tanışıp hızla Endonezya’nın vitrinine dönüşmüş. Yatırımlar adaya akmış, uluslararası zincirler otel, tatil köyleri açmış. Halk turizme tamamen adapte olmuş. Evleri, tapınakları, sunakları turistlere açmışlar; bir yandan günlük hayatlarını ve ibadetlerini sürdürürken, bir yandan da fotoğraflarının çekilmesini yadırgamıyor, hatta çapkın gülüşlerle buna davetiye bile çıkarıyorlar. Geri kalmış ülkelerde olduğu gibi turistlerin etrafında pervane olup dilenen çocuklar ve kadınlar yok burada. İstisnasız herkes gülümsüyor. Öyle maske gibi, zoraki bir tebessüm değil yüzlerindeki. Gönülden ve doğal. Adanın her yerinden fışkıran huzurun, tapınakların zarafetinin, ibadet biçimlerinin güzelliğinin yüzlerine yansıması sanki bu gülüş. Halk birbirine olduğu kadar turistlere karşı da son derece güleryüzlü. İbadet ederek yaşıyor, yaşayarak ibadet ediyorlar. İnancın ve günlük hayatın mükemmel bir uyumla kaynaştığı istisnai bir yer Bali.
Lombok ise daha yeni yeni tanışıyor turizmle. Altyapı neredeyse hiçyok; olan da çok yetersiz. Wallace Boğazı’nı hızlı teknelerle iki saat, feribotlarla dört saatte geçip Lombok’a ulaştığınızda zamanda da yolculuk yapmışsınız hissine kapılıyor, 50-60 yıl öncesine gidiyorsunuz. Nitelik ve nicelik olarak herşey Bali’nin yıllarca gerisinden geliyor. Ama ne gam? Yeni yeni emeklemeye başlayan turizm sektörü adayı “Bali’nin bakir hali” sloganıyla pazarlıyor. Ada turizminin ağır silahları el değmemiş plajları, sörf için ideal denizleri, inanılmaz zenginlikteki mercan yatakları, Sasak köyleri ve unutulmaz bir tecrübe vaat eden Rinjani volkanı.
RINJANI’NİN ZİRVESİ MANZARASIYLA SOLUK KESİCİ
Bu sakin adanın en turistik yeri batı kıyısındaki Senggigi. Buradaki oteller ve tatil köyleri Bali’yi çağrıştırıyor. Cafe-restoranları ve dükkanları da. Neyse ki Bali’nin Kuta’sı gibi çığrından çıkmış değil henüz.
Lombok’un en büyük kozu, kutsal sayılan Rinjani volkanı. İnanışa göre zirveye kimin ulaşacağına dağın kendisi karar verirmiş. 3 bin 726 metre yüksekliğindeki Rinjani, Endonezya’nın üçüncü en yüksek dağı. Zirveye çıkan çeşitli parkurlar arasında en çok rağbet görenleri kuzeydeki Senaru ve doğudaki Sembalun kentlerinde başlayıp bitenler. İki, üç ya da dört gün süreli dağ yürüyüşü turları düzenleniyor. Bir rehber ve taşıcı eşliğinde gün boyu tırmanıp, geceleri kamp yaparak unutulmaz bir macera yaşamak mümkün. Tırmanışın en zor etabı zirveye en yakın kısmı. Gece üçte başlayan bu etap karanlıkta el fenerleriyle 2,5 saat yokuş yukarı tırmanmayı gerektiriyor. Şafak söktükten sonra karanlıkta yürümenin zorluğu bitiyor ama zirveye çıkan yamaç daha da dikleşiyor. Üstelik zirveye en yakın bölüm çakıl taşı büyüklüğünde lav döküntülerinden oluşuyor. İki adım çıkıp bir adım geri kayıyorsunuz. Bu yokuş yukarı mehter yürüyüşü boyunca nefessizlikten ve yorgunluktan etrafınıza bakamıyor, kayıp düşmeyeyim diye tüm dikkatinizi ayağınızı bastığınız noktaya veriyorsunuz. Ancak nefeslenmek için bir an durup etrafınıza bakınca ne yorgunluk kalıyor ne de korku. Nefesiniz yine kesiliyor, ama bu sefer manzaranın güzelliğinden. İki gün önce yola çıkarken başladığınız nokta bir taş atımı uzağınızda sanki, zirveye son birkaç yüz metre kalmış, aşağınızda, 2 bin metrede olağanüstü güzellikteki Segar Anak Gölü, daha da aşağılarda çepeçevre tropikal orman ve en dış dairede bütün Lombok’u çevreleyen deniz. Adanın değil, dünyanın zirvesindesiniz sanki, hayatınızda hiç olmadığınız kadar yukarıda. Bir yandan adım atacak haliniz yokken, diğer taraftan “yolun geri kalanını da mutlaka çıkmalıyım” duygusu sarıyor. “Artık pes etmek olmaz, bu kadar geldikten sonra havlu atamam” diyorsunuz. İnanmasanız da safsatalara, dağ dile geliyor birden, “Unutma...” diyor “...sana değil, bana bağlı zirveye çıkıp çıkamayacağın. Kararı verecek olan benim!”. İşte o zaman farkediyorsunuz kimbilir kaç zamandır kabul edilmek için dualar ettiğinizi. Ve kan ter içinde zirveye ulaştığınızda hepsine değiyor.
Rinjani turlarının adalılar için büyük bir iş kapısı ve Lombok turizminin en büyük kozlarından biri olmasına rağmen, çevre kirliliği ne yazık ki had safhada. Özellikle kamp yapılan yerler civarında ve zirveye çıkan patikalar boyunca her türlü medeniyet artığı bulmak mümkün. Her yer çöp içinde. İşletmecilikten bilahaber yetkililerin kısa vadeli planlarıyla yürüyor işler. Ülkenin tümünde görülen zayıf ve yozlaşmış devlet eli volkanın en tepelerine bile ulaşıyor. Camileri, yolları, okulları, hastaneleri ile üçüncü dünya toprağı olduğunu söylüyor Lombok. Kadrini kıymetini bilmeyen bu adamların elinde nasıl kocayıp yıprandığını, eski güzelliğinden birşey kalmadığını anlatıyor, dert yanıyor uzun uzun. Başkent Mataram’ın çirkinliğinden ve betonlaşmasından yakınıyor. Hak versem de gönlünü almak ve konuyu değiştirmek için köylerinin, plajlarının, gililerinin güzelliğinden dem vuruyorum.
MERCANLARDA PAPAĞAN BALIKLARIYLA YÜZDÜM
İslamın etkisiyle yerliler denizden el ayak çektikleri için, plajlar hep turistlere kalmış. Turistlerin tek ilgisi plajlar değil elbet. Sörf ve özellikle dalış için gerçek bir cennet bu adalar. Basit bir gözlük ve snorkelle bile mercanları gözlemek mümkün. Daha teknik donanımlı dalışlar tabii ki çok daha fazlasını vaat ediyor. Şahsen, 50-60 metre ötemde huşuyla turlayıp mercan kemiren hörgüç kafalı papağan balıklarını kolay kolay unutamam. Herbiri 1,5 metrelik bu koca balıkların tam 17’si birden düştü benim şansıma. Dinamitle avlanma yüzünden 1970’lerde mahvolan mercanlar artık koruma altında ve son derece zengin denizaltı faunasının baş aktörleri konumunda.
SASAK EVLERİ DOĞU KARADENİZ’İ ÇAĞRIŞTIRIYOR
Sasaklar Lombok’un ilk sakinleri. 14’üncü yüzyılda adaya ilk adımı atan bu göçebe topluluğun kökenlerinin bugünkü Myanmar’a kadar uzadığı söyleniyor. Hemen hepsi Müslüman. Artık büyük bölümü yerleşik hayata geçmiş. Yüzyıllardır adanın iklimi ve doğasıyla en uyumlu koşullarda yaşıyorlar. Sasak evleri Doğu Karadeniz bölgemizin serendelerini andırıyor. Ahşap kazıklar üzerinde yükselen bu dörtgen planlı sazdan evlerin orta katı yaşam alanı, altı ahır, bir merdivenle ulaşılan üst kat ise erzak deposu. Lumbung denen bu evlerde orta kat geceleri yatak odası olarak kullanılıyor, gündüzleri ise yemeklerini orada yiyor, sohbetlerini orada ediyor, sıcaklar bastırdığında dört yandan esen hafif rüzgarların kucağında aynı zamanda çatıyı oluşturan tepedeki erzak deposunun gölgesinde kestiriyorlar. Yüzyıllardır doğayla bu kadar uyumlu bir halde yaşayan adalıların son asırda betonla tanıştıktan sonra inşa ettiği “modern” mahalleleri görünce insanın içi sızlıyor gerçekten. En ucuz, en kalitesiz betondan derme çatma bu evler yığını bir gecekondu mahallesine dönüştürüyor bu cennet köşesini. Adanın en güzel Sasak köylerinden biri olan Sade’yi görmek göze de ruha da iyi geliyor bu yüzden. Köylerini en basit malzemeyle inşa etmelerine rağmen, Sasaklar birçok mühendislik sorununu asırların tecrübesiyle damıtarak çözmüş, üstelik sadelikten taviz vermeden yapıları ve sokakları güzelleştirmeyi de başarmışlar. Hiçbir fazlalık, hiçbir eksiklik yok. Her şey olması gerektiği gibi, o kadar doğal.
CENNET ADALARIN SUDAN UCUZ OTELLERİ
Küçük adacık anlamına gelen gililerden sayısız miktarda var Lombok’ta, ama tam kuzeybatı köşesinde karikatürlerdeki düşünce balonları gibi peşpeşe yükselen üç tanesi var ki, gözlerinin içi parlıyor Lombok’un, söz onlardan açılınca: Gili Trawangan, Gili Meno ve Gili Air. Hele ki en küçükleri Gili Air’in adını anınca en anaç haliyle gülümsüyor.
Trawangan içlerinde en turistik olanları. Ama öyle bunaltıcı bir kalabalık değil bu. Herkes, her şey son derece rahat, dingin ve huzurlu. Motorlu taşıtların olmadığı bu cennet adalarda franjipan ağaçlarıyla çevrili bahçeler arasında birbirinden zarif, birbirinden güzel konaklama tesisleri yer alıyor. Geleneksel mimariden esinle yapılmış bu şık otellerde modern hayatın nimetlerini bulmak da mümkün. Üstelik sudan ucuz fiyatlarla.
Mahallenin tüm delikanlılarını peşinden koşturan fettan küçük kardeşine hiç benzemez Lombok. Ağırbaşlı ve içine kapanıktır. İhmal edilmişliğini, gölgede kalmışlığını kader belleyip sabırla susmuş, kısmetinin açılacağı günü beklemiştir inançla. Bahtsızlığı kardeşinin erkenden palazlanmasıdır, yoksa ne güzellikte Bali’den geri kalır ne de doğal zenginlikte. Volkan desen onda, mercan denizi desen onda, plaj desen onda, hem de en bakiri en tenhasından.
BAE SAHİL KİRALADI
Son yıllarda Lombok’un talihi yavaş yavaş açılıyor. Uluslararası havalimanı 2009’da hizmete girdi, beş yıldızlı ilk tatil köyü de geçen sene açıldı. Söylenenlere gore Birleşik Arap Emirlikleri 10 kilometrelik bir sahil şeridini satın alıp büyük bir tatil kompleksinin yapımına start vermiş.
Yanyana olmalarına rağmen Lombok ve Bali apayrı coğrafi özelliklere sahip. Lombok’un yüzölçümü yaklaşık yüzde 20 küçük. İki adanın arasında Wallace Boğazı yer alıyor. Darwin’in çağdaşı olan Alfred Wallace adını taşıyan bu boğaz sadece fiziksel değil, iki adayı sadece jeolojik özellikler açısından da ayırıyor. Bali’de tropik iklim hüküm sürerken, Lombok’ta daha çok bir zamanlar parçası olduğu Avustralya kıtasının savan iklimi hakim. Bu nedenle Lombok ve Bali’de yaşayan bitki ve hayvan türleri birbirinden tamamen farklı.
Ancak asıl önemli farklılık kültürel doku. Endonezya, Müslüman bir ülke ve Lombok’da ülkeyi oluşturan yaklaşık 13 bin adada olduğu gibi Müslümanlar yaşıyor, Bali’de ise Hindular. 16’ncı yüzyılda bütün adalar hızla Müslümanlaştırılmış, ancak Bali’ye özerklik verilip Hindu dini sadece burada serbest bırakılmış. Bali’nin nüfusu 3,8 milyon, Lombok’un 3,1 milyon.
BAKİR VE HUZURLU
Bali ile ilgili kaynaklarda Lombok bir detaydır sadece, oysa Bali’den bahsetmeden Lombok’u anlatmak olmaz. Bali, Lombok’un alnının yazısı, biyografisinin giriş cümlesidir.
“Tanrıların adası” olarak nam salan Bali, 1960’larda turizmle tanışıp hızla Endonezya’nın vitrinine dönüşmüş. Yatırımlar adaya akmış, uluslararası zincirler otel, tatil köyleri açmış. Halk turizme tamamen adapte olmuş. Evleri, tapınakları, sunakları turistlere açmışlar; bir yandan günlük hayatlarını ve ibadetlerini sürdürürken, bir yandan da fotoğraflarının çekilmesini yadırgamıyor, hatta çapkın gülüşlerle buna davetiye bile çıkarıyorlar. Geri kalmış ülkelerde olduğu gibi turistlerin etrafında pervane olup dilenen çocuklar ve kadınlar yok burada. İstisnasız herkes gülümsüyor. Öyle maske gibi, zoraki bir tebessüm değil yüzlerindeki. Gönülden ve doğal. Adanın her yerinden fışkıran huzurun, tapınakların zarafetinin, ibadet biçimlerinin güzelliğinin yüzlerine yansıması sanki bu gülüş. Halk birbirine olduğu kadar turistlere karşı da son derece güleryüzlü. İbadet ederek yaşıyor, yaşayarak ibadet ediyorlar. İnancın ve günlük hayatın mükemmel bir uyumla kaynaştığı istisnai bir yer Bali.
Lombok ise daha yeni yeni tanışıyor turizmle. Altyapı neredeyse hiçyok; olan da çok yetersiz. Wallace Boğazı’nı hızlı teknelerle iki saat, feribotlarla dört saatte geçip Lombok’a ulaştığınızda zamanda da yolculuk yapmışsınız hissine kapılıyor, 50-60 yıl öncesine gidiyorsunuz. Nitelik ve nicelik olarak herşey Bali’nin yıllarca gerisinden geliyor. Ama ne gam? Yeni yeni emeklemeye başlayan turizm sektörü adayı “Bali’nin bakir hali” sloganıyla pazarlıyor. Ada turizminin ağır silahları el değmemiş plajları, sörf için ideal denizleri, inanılmaz zenginlikteki mercan yatakları, Sasak köyleri ve unutulmaz bir tecrübe vaat eden Rinjani volkanı.
RINJANI’NİN ZİRVESİ MANZARASIYLA SOLUK KESİCİ
Bu sakin adanın en turistik yeri batı kıyısındaki Senggigi. Buradaki oteller ve tatil köyleri Bali’yi çağrıştırıyor. Cafe-restoranları ve dükkanları da. Neyse ki Bali’nin Kuta’sı gibi çığrından çıkmış değil henüz.
Lombok’un en büyük kozu, kutsal sayılan Rinjani volkanı. İnanışa göre zirveye kimin ulaşacağına dağın kendisi karar verirmiş. 3 bin 726 metre yüksekliğindeki Rinjani, Endonezya’nın üçüncü en yüksek dağı. Zirveye çıkan çeşitli parkurlar arasında en çok rağbet görenleri kuzeydeki Senaru ve doğudaki Sembalun kentlerinde başlayıp bitenler. İki, üç ya da dört gün süreli dağ yürüyüşü turları düzenleniyor. Bir rehber ve taşıcı eşliğinde gün boyu tırmanıp, geceleri kamp yaparak unutulmaz bir macera yaşamak mümkün. Tırmanışın en zor etabı zirveye en yakın kısmı. Gece üçte başlayan bu etap karanlıkta el fenerleriyle 2,5 saat yokuş yukarı tırmanmayı gerektiriyor. Şafak söktükten sonra karanlıkta yürümenin zorluğu bitiyor ama zirveye çıkan yamaç daha da dikleşiyor. Üstelik zirveye en yakın bölüm çakıl taşı büyüklüğünde lav döküntülerinden oluşuyor. İki adım çıkıp bir adım geri kayıyorsunuz. Bu yokuş yukarı mehter yürüyüşü boyunca nefessizlikten ve yorgunluktan etrafınıza bakamıyor, kayıp düşmeyeyim diye tüm dikkatinizi ayağınızı bastığınız noktaya veriyorsunuz. Ancak nefeslenmek için bir an durup etrafınıza bakınca ne yorgunluk kalıyor ne de korku. Nefesiniz yine kesiliyor, ama bu sefer manzaranın güzelliğinden. İki gün önce yola çıkarken başladığınız nokta bir taş atımı uzağınızda sanki, zirveye son birkaç yüz metre kalmış, aşağınızda, 2 bin metrede olağanüstü güzellikteki Segar Anak Gölü, daha da aşağılarda çepeçevre tropikal orman ve en dış dairede bütün Lombok’u çevreleyen deniz. Adanın değil, dünyanın zirvesindesiniz sanki, hayatınızda hiç olmadığınız kadar yukarıda. Bir yandan adım atacak haliniz yokken, diğer taraftan “yolun geri kalanını da mutlaka çıkmalıyım” duygusu sarıyor. “Artık pes etmek olmaz, bu kadar geldikten sonra havlu atamam” diyorsunuz. İnanmasanız da safsatalara, dağ dile geliyor birden, “Unutma...” diyor “...sana değil, bana bağlı zirveye çıkıp çıkamayacağın. Kararı verecek olan benim!”. İşte o zaman farkediyorsunuz kimbilir kaç zamandır kabul edilmek için dualar ettiğinizi. Ve kan ter içinde zirveye ulaştığınızda hepsine değiyor.
Rinjani turlarının adalılar için büyük bir iş kapısı ve Lombok turizminin en büyük kozlarından biri olmasına rağmen, çevre kirliliği ne yazık ki had safhada. Özellikle kamp yapılan yerler civarında ve zirveye çıkan patikalar boyunca her türlü medeniyet artığı bulmak mümkün. Her yer çöp içinde. İşletmecilikten bilahaber yetkililerin kısa vadeli planlarıyla yürüyor işler. Ülkenin tümünde görülen zayıf ve yozlaşmış devlet eli volkanın en tepelerine bile ulaşıyor. Camileri, yolları, okulları, hastaneleri ile üçüncü dünya toprağı olduğunu söylüyor Lombok. Kadrini kıymetini bilmeyen bu adamların elinde nasıl kocayıp yıprandığını, eski güzelliğinden birşey kalmadığını anlatıyor, dert yanıyor uzun uzun. Başkent Mataram’ın çirkinliğinden ve betonlaşmasından yakınıyor. Hak versem de gönlünü almak ve konuyu değiştirmek için köylerinin, plajlarının, gililerinin güzelliğinden dem vuruyorum.
MERCANLARDA PAPAĞAN BALIKLARIYLA YÜZDÜM
İslamın etkisiyle yerliler denizden el ayak çektikleri için, plajlar hep turistlere kalmış. Turistlerin tek ilgisi plajlar değil elbet. Sörf ve özellikle dalış için gerçek bir cennet bu adalar. Basit bir gözlük ve snorkelle bile mercanları gözlemek mümkün. Daha teknik donanımlı dalışlar tabii ki çok daha fazlasını vaat ediyor. Şahsen, 50-60 metre ötemde huşuyla turlayıp mercan kemiren hörgüç kafalı papağan balıklarını kolay kolay unutamam. Herbiri 1,5 metrelik bu koca balıkların tam 17’si birden düştü benim şansıma. Dinamitle avlanma yüzünden 1970’lerde mahvolan mercanlar artık koruma altında ve son derece zengin denizaltı faunasının baş aktörleri konumunda.
SASAK EVLERİ DOĞU KARADENİZ’İ ÇAĞRIŞTIRIYOR
Sasaklar Lombok’un ilk sakinleri. 14’üncü yüzyılda adaya ilk adımı atan bu göçebe topluluğun kökenlerinin bugünkü Myanmar’a kadar uzadığı söyleniyor. Hemen hepsi Müslüman. Artık büyük bölümü yerleşik hayata geçmiş. Yüzyıllardır adanın iklimi ve doğasıyla en uyumlu koşullarda yaşıyorlar. Sasak evleri Doğu Karadeniz bölgemizin serendelerini andırıyor. Ahşap kazıklar üzerinde yükselen bu dörtgen planlı sazdan evlerin orta katı yaşam alanı, altı ahır, bir merdivenle ulaşılan üst kat ise erzak deposu. Lumbung denen bu evlerde orta kat geceleri yatak odası olarak kullanılıyor, gündüzleri ise yemeklerini orada yiyor, sohbetlerini orada ediyor, sıcaklar bastırdığında dört yandan esen hafif rüzgarların kucağında aynı zamanda çatıyı oluşturan tepedeki erzak deposunun gölgesinde kestiriyorlar. Yüzyıllardır doğayla bu kadar uyumlu bir halde yaşayan adalıların son asırda betonla tanıştıktan sonra inşa ettiği “modern” mahalleleri görünce insanın içi sızlıyor gerçekten. En ucuz, en kalitesiz betondan derme çatma bu evler yığını bir gecekondu mahallesine dönüştürüyor bu cennet köşesini. Adanın en güzel Sasak köylerinden biri olan Sade’yi görmek göze de ruha da iyi geliyor bu yüzden. Köylerini en basit malzemeyle inşa etmelerine rağmen, Sasaklar birçok mühendislik sorununu asırların tecrübesiyle damıtarak çözmüş, üstelik sadelikten taviz vermeden yapıları ve sokakları güzelleştirmeyi de başarmışlar. Hiçbir fazlalık, hiçbir eksiklik yok. Her şey olması gerektiği gibi, o kadar doğal.
CENNET ADALARIN SUDAN UCUZ OTELLERİ
Küçük adacık anlamına gelen gililerden sayısız miktarda var Lombok’ta, ama tam kuzeybatı köşesinde karikatürlerdeki düşünce balonları gibi peşpeşe yükselen üç tanesi var ki, gözlerinin içi parlıyor Lombok’un, söz onlardan açılınca: Gili Trawangan, Gili Meno ve Gili Air. Hele ki en küçükleri Gili Air’in adını anınca en anaç haliyle gülümsüyor.
Trawangan içlerinde en turistik olanları. Ama öyle bunaltıcı bir kalabalık değil bu. Herkes, her şey son derece rahat, dingin ve huzurlu. Motorlu taşıtların olmadığı bu cennet adalarda franjipan ağaçlarıyla çevrili bahçeler arasında birbirinden zarif, birbirinden güzel konaklama tesisleri yer alıyor. Geleneksel mimariden esinle yapılmış bu şık otellerde modern hayatın nimetlerini bulmak da mümkün. Üstelik sudan ucuz fiyatlarla.