GeriSeyahat Venedik’in yaz geceleri
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Venedik’in yaz geceleri

Venedik’in yaz geceleri

30 yıldır Avrupa’yı şehir şehir gezen okurumuz Gülgûn Terek “Önce bir noktada anlaşalım, ne kadar şehir, ne kadar ülke görürseniz görün, Venedik’in yeri hep farklıdır” diyor. Kanalları, gondolları, evlerin yanına park edilmiş tekneleriyle Venedik bir su şehri. Her yıl yaklaşık 3 milyon kişi ziyaret ediyor. Turistik yüzünü Venedik’e gitmeyenler bile TV’den, filmlerden tanıyor. Diğer yüzü, yani geceleri ve arka sokakları ise farklı bir hayatın kapılarını aralıyor.

Sabahın erken saatleri, Roma Meydanı gelen otobüslerden binlerce turisti Venedik’in dar sokaklarına boşaltıyor. Aynı şekilde trenle gelen sayısız gezgin ellerinde haritalarla sabırsız bir şekilde yön ve hedef tesbit ediyor. Oysa hedef belli, belediye iki tabelayla her köşeyi donatmış: Per Rialto ve Per San Marco. Yani ünlü Rialto Köprüsü ve Venedik’in kalbi San Marco Meydanı. Kaybolmanıza imkan yok, yol belli, köprüden mutlaka kanala bir göz atacak, resim çekecek, biraz alışveriş yapacak ve doğru San Marco’nun yolunu tutacaksınız. O dantel gibi işli Doçlar Sarayı’nı gezecek, belki kulenin cazibesine kapılıp kente kuşbakışı bir göz atacak, güvercinleri besledikten sonra bütçenize uygun bir restoranda yemeğe oturacaksınız.
Sakın pizzayı seçmeyin, turist sezonunda en kötü pizza İtalya’da yapılır. Ayrıca San Marco’da keyif yaparken oturacağınız kafelerde dikkat edin: Maden suyu 10 Euro’dan başlar. Yemekten sonra belki bir gondol kaçamağı, ara sokaklarda fotoğraflar, eşe dosta Venedik maskeleri, belki murano kristalleri... Ve dönüş yolu yine tabelalar, yine onbinlerce yorgun ama mutlu turist...

EN HUZURLU SAATLER

Gösteri bitti. Seyirciler gittikten sonra merkezdeki lüks otellerde kalan zengin turistler keyifle akşam yemeğine oturuyor. Ardından otellerine çekiliyor. Daha gençler ve pansiyonlarda boş oda bulup geceyi merkezde geçirme şansına erişenler bu kez insan selinden arınmış, sessiz ve sakin bir Venedik gecesine eşlik ediyor. Yavaş yavaş son vapur ve trenlere yetişmeye çalışan dükkan sahipleri, garsonlar, çalışanlar da şehri terk ediyor. En neşeli yer uyku tulumunda sabahlayan turistlerin değişmez mekanı, yani tren istasyonu önündeki merdivenler. Uyku tulumları en keyifli otel odasından daha rahat. Çünkü Venedik’tesiniz. Sessizliği sadece giderek azalan vapurların yarattığı dalga sesleri ve geç kalmış bir gondolcunun bariton sesiyle söylediği şarkı bozuyor. Çok bilinen şarkının nakaratını mırıldanıyorsunuz bir süre. Ve dar sokaklarda bu kez yalnız, biraz ürpererek otelin yolunu tutuyorsunuz. Sanki şehrin tek sahibi sizsiniz, yüzyıllardır sayısız sevgiye, heyecana, umuda şahitlik etmiş sokaklarda yalnızlığı hissetmek bambaşka. Yaşanması gereken bir duygu. Oysa yarın yine bu sokakları kahkahalar, bağırışlar içinde sayısız insan dolduracak, şehir yine çılgın bir güne merhaba diyecek.

ÇOCUKLAR NEREDE

Defalarca gittiğim Venedik bende daima aynı duyguyu uyandırdı; bir yanda çılgın kaos, öte yanda sessiz gurur. Son gidişimde başka bir özelliğini fark ettim: Evlerinin önünde, meydanlarda oynayan Venedik’li çocuklara rastlamamıştım hiç. Kentin geleceği ortada yoktu.
Bizim bildiğimiz, gezdiğimiz Venedik’in nüfusu 70 bin civarında, üçte biri 65 yaşın üstündekilerden oluşuyor. Kıyıda köşede yalnız Venedik’lilerin oturduğu sapa yerlerde bazı parklar var, oralarda birkaç çocuk koşup oynuyor. Ama çoğunlukla yaşlılar meydanları kaplamış. Zaten klasik çocuk parkı ancak şehrin dışında bulunuyor. İçecek su daima sorun olmuş, zorlukla sağlanıyor. Ortalama 1,85 metre derinliğindeki kanallar temizlenmiş ama evlerin alt katları sulara terk edilmiş. Duvarlar bakımsız, boyalar dökülüyor.
Daha içlere doğru gittiğimde, yolunu şaşırmış birkaç turist haricinde ortada kimseler yok. Perdeler, pencereler kapalı. Zaten anlatılanlara göre evlerin çoğu yılda 15 gün gelip kalan çok zengin turistlere ait. Çoğu yerli evini satmış. Bazıları yüzyıllardır suya, yağmura, rutubete, bakımsızlığa direnen evler gibi dimdik ayakta ve her şeye rağmen Venedik’de yaşamaya devam ediyor. Yıllar önce okuduğum bir İtalyan yazarın Venedik incelemesi beni çok şaşırtmıştı. “Suya çok yakın, onunla iç içe yaşayan iki şehir var” demişti yazar, “İstanbul ve Venedik. İstanbul’un yükselişi diğerinin sonu oldu!” Gerçekten de daha önce Akdeniz ve Ege ticaretini elinde tutan Venedik, Osmanlı’nın denizlere açılmasıyla geriliyor, tarih sahnesinden çekiliyor. 18 yıl önce İstanbul’a kardeş ilan edilen bu eşsiz şehir artık elindeki tek kozu kanalları ve sularıyla turizm cenneti olmaktan başka şansı kalmayan unutulmuş eski bir yıldız...

False