Güncelleme Tarihi:
Dört günde zirveye ulaşıp, 5137 metreden İran ve Ermenistan’ı seyretti. “Ağrı, vahşi ve büyüleyici bir dağ. Azimli bir yürüyüşçüyseniz, iyi bir rehber eşliğinde, kurallara uyarak zirveye çıkabilirsiniz. Mehtapta ışıldaklarıyla ateşböcekleri gibi zirveye yürüyen dağcılar, Doğubeyazıt Ovası ve göllerin şafakta kuşbakışı manzarası, buzulların çatırtısı insanı şair yapacak kadar güzeldi” diyor.
Baha Tüzüner, ruhunu ve bedenini genç tutmayı başaran nadir emeklilerden. Resim yapıyor. Uzun yıllar tenis oynadıktan sonra, 11 yıl önce emekli olunca golfe başladı. İstanbul Golf Klübü’nün müdavimleri arasına katıldı. Her gün beş kilometre yürüyor, ağırlık çalışıyor, yarım saat yüzüyor. Kalbindeki stent ne spor sevgisine ne dek gezginliğine engel.
“Görevde olduğum yıllarda Türkiye’nin neredeyse tüm şehirlerini gördüm. ABD, Almanya, Yunanistan, Belçika’da bulundum. Emeklilik sonrasında eşimle yurtdışı gezilerine yöneldik, Doğu’yu keşfetmeye ağırlık verdik. Yılda en az bir kez turla yurtdışına çıkıyoruz. Singapur, Bangkok, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Azerbaycan, İran, Kenya’ya gittik.”
Tüzüner’in son bir yılda dağ yürüyüşlerine merak sarması ise tamamen tesadüf. “Spor kulübünde Ajlan Sözütek’le tanıştık. Dağ yürüyüşlerinden, çalıştığı firmadaki arkadaşlarıyla yaptığı tırmanışlardan bahsetti, beni de davet etti. Önce yürüyüşlere, ardından Uludağ’daki kış tırmanışlarına katıldım. Ağrı Dağı’na gideceklerinini öğrenince bu fırsatı kaçırmak istemedim.”
Aslında Tüzüner dağlara pek yabancı değil. Kara Kuvvetleri’nde topçu pilot olarak görev yaptığı yıllarda dağların üstünden uçtu, komutanlık görevindeyken tatbikatlarda dağları aştı, 1983’te Malazgirt’te alay komutanıyken Süphan’a çıktı.
“Bir gün 40 kişilik bir yabancı grup geldi. Malazgirt’te konaklayacak yer bulamadılar. Alayın gazinosunda ağırladık. Süphan’a gösterdikleri ilgi beni şaşırttı. Dünyanın bir ucundan gelmiş, merakla fotoğraflarını çekiyorlardı. Süphan bizim burnumuzun dibindeydi, hiç merak etmemiştik. Bir grup gönüllü teğmenle zirve yürüyüşü düzenledim. Yanımıza çimento, kum alıp, zirveye bir bayrak diktik, zirve defteri yerleştirdik. O günden sonra dağlara daha fazla ilgi duydum.”
ALTI AY HAZIRLANDI
Ağrı yürüyüşüne hazırlığı yaklaşık altı ay sürdü. Uludağ’daki antrenmanlarında baldırlarında zorlanma hissedince, spor salonunda bacaklarını güçlendirecek ağırlık hareketleri yaptı. Kondisyonunu artırdı. Kalbinden biraz endişelense de kendine güveniyordu. Ancak, üstünden defalarca helikopterle geçtiği, dört mevsim halini gördüğü Ağrı’yla bu yıl yürüyüşçü olarak karşılaşmak önce biraz ürküttü Tüzüner’i. “O kadar güzel bir dağdı ki, eteğindeki birliklerde görevli teğmen olsam mutlaka tırmanırım diye düşünürdüm. Tırmanış öncesinde, Ağrı’dan Doğubeyazıt’a giderken, Tendürek Dağı’nın kaya geçişinde mola verdik. Ağrı Dağı’na baktık. Çok heybetli görülüyordu. Buraya çıkılmaz, diye düşünüyor insan. Oysa üstünden helikopterle geçerken bu kadar yüksek ve heybetli görünmüyordu.”
1990’ların sonunda görev yaptığı Doğubeyazıt’ı çok gelişmiş buldu Tüzüner. “Eskiden mahrumiyet bölgesiydi. 10 yılda çok gelişmişti. Sokaklarında çok sayıda restoran, mağaza, pastane açılmıştı. Kadınlar çalışma hayatına girmişti, modern giyimliydiler. Üç, dört yıldızlı oteller açılmıştı. En önemlisi de geçmişte sokakta gördüğüm mutsuz, umutsuz yüzlerin yerini gülen yüzler almıştı. Güneşten korunmak için Van’dan puşi almıştık. Bunları başımızda, boynumuzda görenler bize çok ilgi gösterdi.”
Grup dokuzu bankacı olmak üzere toplam 14 kişiydi, aralarında iki de kadın yürüyüşçü vardı. İlk gün minibüsle 2 bin 200 metre irtifadaki Eli Yaylası’na çıktılar. Burada eşyalarını katırlara yükleyip, 3 bin 440 metredeki Yeşilkamp’a yürüdüler. 7,5 kilometrelik güzergah dört saat sürdü. “Yolda cilalanmış izlenimi veren büyük volkanik kayaların arasından geçtik. Zemin yemyeşil çayırdı, güzel çiçekler vardı. Kampta İngiliz, Japon, İranlı grupların yanı sıra İstanbul’dan gelen dağcılarla karşılaştık. Aralarında 60 yaşın üstünde hanım yürüyüşçüler vardı. Üç Alman dağcıyı bizim gruba kattık. İlk akşam kampta eğlence vardı. Aşçıların yemekleri güzeldi. Ertesi sabah, vücudumuzu irtifaya alıştırmak için Küp Gölü’ne doğru yürüdük. Yaklaşık 4 bin metreye çıktık. Bize yabani kuşlar eşlik etti. Yukarılarda, göremediğimiz kadar uzaklarda kayalar yuvarlanıyor, sesleri insanı ürpertiyordu. Gerçekten görkemli ve vahşi bir dağdı Ağrı. Kampa dönüp erkenden uyuduk, ertesi sabah zirveden önceki son kampa doğru tırmanmaya başladık. Şansımızdan hava güzeldi. Bir hafta önce şiddetli yağmur varmış, dağcılar epeyce zorlanmış.”
GECE YOLA ÇIKTILAR
Bulutlu bir havada, terlemeyi azaltan dağ rüzgarının ferahlığıyla zorlanmadan 4 bin 200 metredeki kampa çıktılar. İrtifa uyumu için biraz daha yükselip, kampa indiler. Katırların taşıdığı çadırlarını hemen kurup, yemekten sonra uyudular. Saat 24.00’te uyanıp, zirve için yola koyuldular. “Aşağıdan gelen dağcı grupları ışıldaklarını yakmıştı. Önümüzden ateşböcekleri gibi geçtiler. Bir arkadaşımız başağrısı nedeniyle kampta kaldı. 13 kişi, tempolu şekilde yürümeye başladık. Yükseldikçe mola sıklığı artıyordu. Durdukça aşağıdaki manzarayı seyrediyordum. Mehtapta ova ve üstümüzdeki kayalar insanı şair yapacak kadar güzel görünüyordu. Doğubeyazıt uzaklarda ışıl ışıldı. Gürbulak’a kadar uzanan yol, sınır kapısı çok net görülebiliyordu. Nefes nefese çıkarken, bir yandan da şafağın sökmesini izliyorduk. Beş bin metreye ulaştığımızda birkaç arkadaşımız mide bulantısı sorunu yaşadı. En çok zorlandığımız bölge, buzula girmeden önceki dik yamaçtı. Kendi kendime, deli misin, evinde rahat uykuda olacaktın bu saatte, ne işin var bu dağın başında, diye sordum. Fakat buzula girip, gün ışığında çevrenin güzelliğini, güle oynaya zirveden inenleri görünce yeniden gücüm arttı. Zaten yürüyüşün en kolay bölümüne gelmiştik. Krampon takıp, cam gibi buzda hiç sorun yaşamadan Şeytan Deresi’ni aştık, burada ip açmaya bile gerek kalmadı.”
Grup halay çeker gibi kolkola çıktı zirveye. İçlerinde irtifa sarhoşluğu yaşayan olmadı. Zirve defterini imzaladılar.
“Zirveye vardığımda kızım Hilal’i arayıp, aileme haber verdim. Sonra çevreyi seyrettim. Kuzey yamaçlarındaki görkemli Ahora çöküntüsü, önümüzdeki Küçük Ağrı, kuzeyimizdeki Kaçkarlar, Iğdır, batımızdaki Ermenistan, güneyimizdeki İran ve yüksek dağlar net bir şekilde görülüyordu. Yaklaşık 20 dakika kaldık, bu sürede diğer gruplarla karşılaştık. Başarılamazmış gibi görülen bir işi, azimle başardığım için çok mutlu oldum.”
Baha Tüzüner, zirve yolunda zorlandığında “bu benim son tırmanışım, bir daha denemeyeceğim” dese de, inişte fikrini değiştirdi. Doğa yürüyüşlerini, tırmanışlarını sürdürmeye kararlı. Şimdi hayali Doğu Karadeniz yaylalarında yürümek. Ardından yurtdışında dağcılık faaliyetlerini sürdürmek. Zorlanmadan çıkabileceği birçok dağ olduğunu söylüyor: “Mesela Mont Blanc, Klimanjaro...”
EN SEVDİĞİ BEŞ YER
* Singapur * Nairobi * Eğirdir Gölü * Süphan * Fırtına Vadisi
SEYATTE NE OKUR
Roman, öykü
NE YER,İÇER
Yerel tatlar
NEYLE YOLCULUK YAPIYOR
Uçak, toplu ulaşım araçları
ÇANTASININ VAZGEÇİLMEZLERİ
Güneş koruyucuları, not defteri, kalem, telefon, ıslak mendil
KİMİNLE SEYAHAT EDER
Eşi, arkadaşlarıyla
GİTTİĞİ YERDEN NE ALIR
Elişi tespih