Son Güncelleme:
Toscana’daki Hollywood
İtalya’nın Toscana Bölgesi’ndeki küçük dağ kenti Cortona, Hollywood prodüktörlerinin gözdesi. Kökeni Nuh Tufanı efsanesine kadar uzanan şehrin iyi korunmuş ortaçağ atmosferinde son yıllarda birçok film çekildi.
Geçen sezon gösterime giren Juliet’e Mektuplar ve Kızgın Güneş filmlerini izleyen gezgin Gülgûn Terek geçen ay yollara düştü ve 600 metrelik bir tepenin üstüne kurulan bu kasabayı keşfetti. İzlenimlerini yazdı.
Bir gezgin olarak film seyrederken, herkesin aksine, daima dikkatimi sadece konuya değil, filmin geçtiği mekanlara da veririm. Nitekim bu yıl iki film çok ilgimi çekmişti: 2010 yapımı Juliet’e Mektuplar ve Kızgın Güneş. İlkinde 20’li yaşlarında Toscana’da İtalyan gence aşık olan Amerikalı kadın, yıllar sonra dönüp bölgenin şehirlerinde gençlik aşkını arıyordu. Kızgın Güneş’te ise eşinden ayrılan bir kadının moralini düzeltmek için çıktığı gezide Cortona kentine vurulup buraya yerleşmesi anlatılıyordu. Her iki filmin de birleştiği nokta Toscana ve nefis manzaralardı. Bu yüzden eşimle defalarca gittiğimiz Toscana bu yıl yine gezi programımızda öne çıktı.
Toscana’daki tepelere kurulu köylerin hemen hepsi aynı özellikleri taşıyor: Ortaçağın korunma amaçlı kaleleri dışarıdan yüksek duvarlarla, surlarla çevriliyor. İçeride daracık sokaklar, merkezde bir ana kilise (Duomo), belediye sarayı ve bir saat veya çan kulesi. Kemerlerle birbirine bağlı evler ve küçük merdivenler. Yeni binalar ancak surlarım dışında ve daha ziyade vadide yer alıyor. Geçmişin yapıları bir bütün halinde korunmuş. Ne de olsa bu köylerin tek geliri turizm, bazıları ise buna kaliteli şarapları eklemeyi başarmış.
İYİMSERLİK AŞILIYOR
Bu gezide en önemli hedeflerimizden biri Cortona oldu. Floransa - Roma otobanından ayrılıp Sinalunga’yı geçerek dar otoyoldan bir vadiye ulaşınca Cortona tepede bütün ihtişamıyla belirdi. Döne dolaşa, yeşilliklerin arasından tırmanan yoldan çıkarken çiçeklenmiş akasya ağaçlarının nefis kokusu içimize çektik. Kasabaya 3 kilometre kala vadide Santa Maria Delle Grazie Kilisesi’yle karşılaştık. Bu yapı Toscana’nın en güzel Rönesans kilisesi olarak bilinen Montepulciano’daki San Biago’nun kopyasıydı. Bu yüzden filmi izlerken burayı Montepulciano ile karıştırmıştım. Otomobilimizi şehir dışına park ettik. Bu tip şehirlere araç sokmak yasak, yolunuz düşerse önce park yerini tesbit etmenizi veya zaman kaybını göze alıp şehir etrafında turlayıp en yakın otoparkı bulmanızı tavsiye ediyorum. Yoksa çok uzun ve genellikle yokuş bir yolu takip ederek şehir merkezine ulaşıyorsunuz. Bu da baştan keyfinizi kaçırıyor.
Cortona Etrüskler tarafından kurulmuş. Ortaçağda önemli bir şehir olmasına rağmen daha sonra savaşçı niteliklerini yitirmiş, çevredeki büyük şehirlerin gölgesinde yaşamış. Ama ilk yerleşimden kalma surlar daima yenilendiği için bugün de güçlü ve sağlam görünüyor.
Şehrin ana girişi, ağaçlarla süslü yarım daire şeklindeki Garibaldi Meydanı. Bir yanından bakınca aşağıda muhteşem bir vadi manzarası ve ilerdeki Trasimeno Gölü öte yanda surların hemen ortasındaki dar Via Nazionale Caddesi’nden şehrin ana girişi görülüyor. Burası bana göre kentin en düz ve hoş caddesi. Sayısız cafe, hediyelik eşya dükkanı, seramikçi size gerçekten zarif ürünler sunuyor. Cadde, Repubblica Meydanı’nda son buluyor. Repubblica son derece hareketli, Romalılar zamanında forum olarak kullanılan, tüm sokakların kesiştiği, son derece keyifli bir meydan. Sağında 13’üncü yüzyıldan kalma Belediye Sarayı bütün haşmetiyle sizi selamlıyor. Sarayın tarihi merdivenleri kent halkının buluşma noktası. Yaşlılar alt basamaklarda fısıldaşırken üst basamakları dolduran gençlerin canlı kahkahaları buraya farklı bir hava veriyor. Gerçekten yaşayan, yaşanan bir mekan. Turistler görece daha az, ama yaşamın bütün hızıyla sürdüğü belli. Diğer şehirlerdeki o terk edilmişlik duygusu, hüzün, karamsar hava burada hissedilmiyor.
KASABANIN SIRRI
Artık yemek zamanı diyerek daha önce gözümüze kestirdiğimiz Trattoria Dardano’ya oturduk. Yerel yemekler tercih ettiğimiz için bu kez çok şanslıydık, zira seçtiğimiz yemekler nefisti: Kızarmış porcini mantarı, Pienza’nın ünlü koyun peyniri pecorino ile servis edilen karışık salata, orman mantarı ve zeytinle yapılmış brushetta, porçini mantarlı tagliatella... Garsonumuzun önerdiği yerel kırmızı şarap da Toscana adının bu konuda neden zirvede olduğunun canlı kanıtıydı. Bu bölge mutfağı genelde mantar çeşitleri ve başta yaban domuzu olmak üzere çeşitli av etleriyle ünlü.
Yemekten sonrası işin zorlu bölümü başlıyordu, zira dik yokuşlar bizi bekliyordu. Önce kahve içerek biraz zaman geçirip yavaş yavaş önemli yapıtlardan biri olan San Francesco Kilisesi’ne tırmandık. Bu yapı fransisken rahiplerin Assasi şehri dışında yaptıkları ilk kilise olduğu için tarihte önemli bir yere sahip. Çok geniş alana yayılan, inşaatı 1247’de biten binalar kompleksi Cortona’nın simgelerinden biri. Tepelerdeki İl Poggio Mahallesi tipik atmosferi, eski evleri, meydanları, dik yokuşları olan bir bölge. Burayı dolaştıktan sonra yorulduk ve tepede gözüken şehrin koruyucu azizi Santa Margherita’ya adanan kiliseye ve 16’ncı yüzyıl askeri mimarisine örnek gösterilen Fortezza Medici Kalesi’ne uzaktan bakmakla yetindik. Dar sokaklardan aşağıya inerken “Vicolo del Precibizio” olarak bilinen uçurum sokağına geldik. Bu arada filmin önemli sahnelerinin çekildiği çeşmeyi bulamadığımızı hatırladım. Hemen bir köşeye çekilip haritayı inceledik ama çeşme haritada yoktu. Turizm ofisine gidip çeşmeyi sorduğumuzda rehber her gün aynı soruyla defalarca karşılaşmış olmanın rahatlığı içinde bize Cortona’nın sırrını açıkladı: Şehirde böyle bir çeşme yoktu! O sahneler başka bir kasabada çekilmiş, montajda burada gibi gösterilmişti. Oradan ayrılırken biraz hayalkırıklığı, biraz hüzün, biraz sinema tekniğine duyulan saygı, biraz da kendi saflığımıza yönelen ironik duygular bize eşlik ediyordu.
ASUDE HAYATLAR
Bu sırrı ancak bol kahve içerek sindirebilirdik. Kahvede tartışırken ilerdeki dükkanların kapılarına takılmış ince boncuklardan yapılmış perdeler dikkatimizi çekti. Eskiden bizdeki berber, kasap ve bakkal kapılarında kullanılan ve sineklerin girmesini engelleyen bu perdeler burada hâlâ yerli yerindeydi. Sonra şehirde büyük zincir mağazaların olmadığını ama hayatın tüm canlılığıyla devam ettiğini düşündük bir defa daha. Garsonlar hemen her geleni ismiyle karşılıyor, kasaptan çıkan yaşlı çift ellerindeki torbaları paylaşıp düşmemek için elele tutuşup dar sokaklara giriyordu. Pırıl pırıl gençlere rastladık. Yine elele, neşe içinde yürüyorlardı. Belki de ailelerinden kopardıkları, akşam eve geç dönme izninin mutluluğunu yaşıyorlardı.
Ve Cortona kenti yüzyıllar boyunca yaşananlara sessizce şahitlik etmenin gururu, hüznüyle dimdik ayaktaydı. Yavaş yavaş çökmekte olan akşam karanlığında güneşin son ışıklarına ev sahipliği yapıyordu...
(Cortona’daki yaz etkinlikeri hakkında ayrıntılı bilgiyi kentin web sayfasından alabilirsiniz: http://cortona.tuscantreasures.net)
FLORANSA GİBİ ADIM BAŞI PARA ALINMIYOR
Piazza Signorelli şehrin önemli meydanlarından biri. Ünlü Cortona’lı ressam Signorelli’nin adını taşıyan bir tiyatro binasıyla haşmetli Casali Sarayı yüzyıllardır bu meydanı süslüyor. Saray, Etrüsk Akademisi’ne de ev sahipliği yapıyor. Akademide sergilenen eserler arasında bizim ilgimizi en çok çeken bir bronz avize ve MÖ 2000’den kalma ahşap Mısır cenaze teknesi. Küçük bir kahve molasından sonra hemen meydanın arkasındaki şehir katedraline gidiyoruz. Diğer kentlerin aksine burada katedral şehir merkezine değil, bir köşeye yapılmış. Manzara çok güzel: Aşağıda vadi, uzaklarda görkemli dağlar, gökyüzünde pamuk gibi bulutlar... Ve gariptir ki Cortona’da kilise girişi için ücret alınmıyor. Oysa Floransa’da neredeyse sokaktaki binalara bakarken bile para isteniyor. Katedralin tam karşısındaki Diaensano Müzesi’nin koleksiyonunda çok güzel tablolar bulunuyor. Meryem’e Müjde adlı ünlü resim de burada sergileniyor. Ayrıca Rönesans ağırlıklı güzel resimler var. Müzenin hemen arkasındaki daracık Via Janelli kentin en eski sokağı. Hafif bir eğimle aşağı inen bu sokak yan yana küçük kırmızı tuğlalı güçlü tahta destekli ortaçağ evleriyle dantel gibi işlenmiş. Sanki aradaki zamanı hiç yaşamamış.
Yola devam ederek Porta Colonia adlı sur kapılarından birine geliyoruz. Ufacık kapının arkasında vadideki nefis manzarayı bu kez biraz aşağıdaki Santa Maria Nuova Kilisesi’nin güzel görüntüsü süslüyor.
Bir gezgin olarak film seyrederken, herkesin aksine, daima dikkatimi sadece konuya değil, filmin geçtiği mekanlara da veririm. Nitekim bu yıl iki film çok ilgimi çekmişti: 2010 yapımı Juliet’e Mektuplar ve Kızgın Güneş. İlkinde 20’li yaşlarında Toscana’da İtalyan gence aşık olan Amerikalı kadın, yıllar sonra dönüp bölgenin şehirlerinde gençlik aşkını arıyordu. Kızgın Güneş’te ise eşinden ayrılan bir kadının moralini düzeltmek için çıktığı gezide Cortona kentine vurulup buraya yerleşmesi anlatılıyordu. Her iki filmin de birleştiği nokta Toscana ve nefis manzaralardı. Bu yüzden eşimle defalarca gittiğimiz Toscana bu yıl yine gezi programımızda öne çıktı.
Toscana’daki tepelere kurulu köylerin hemen hepsi aynı özellikleri taşıyor: Ortaçağın korunma amaçlı kaleleri dışarıdan yüksek duvarlarla, surlarla çevriliyor. İçeride daracık sokaklar, merkezde bir ana kilise (Duomo), belediye sarayı ve bir saat veya çan kulesi. Kemerlerle birbirine bağlı evler ve küçük merdivenler. Yeni binalar ancak surlarım dışında ve daha ziyade vadide yer alıyor. Geçmişin yapıları bir bütün halinde korunmuş. Ne de olsa bu köylerin tek geliri turizm, bazıları ise buna kaliteli şarapları eklemeyi başarmış.
İYİMSERLİK AŞILIYOR
Bu gezide en önemli hedeflerimizden biri Cortona oldu. Floransa - Roma otobanından ayrılıp Sinalunga’yı geçerek dar otoyoldan bir vadiye ulaşınca Cortona tepede bütün ihtişamıyla belirdi. Döne dolaşa, yeşilliklerin arasından tırmanan yoldan çıkarken çiçeklenmiş akasya ağaçlarının nefis kokusu içimize çektik. Kasabaya 3 kilometre kala vadide Santa Maria Delle Grazie Kilisesi’yle karşılaştık. Bu yapı Toscana’nın en güzel Rönesans kilisesi olarak bilinen Montepulciano’daki San Biago’nun kopyasıydı. Bu yüzden filmi izlerken burayı Montepulciano ile karıştırmıştım. Otomobilimizi şehir dışına park ettik. Bu tip şehirlere araç sokmak yasak, yolunuz düşerse önce park yerini tesbit etmenizi veya zaman kaybını göze alıp şehir etrafında turlayıp en yakın otoparkı bulmanızı tavsiye ediyorum. Yoksa çok uzun ve genellikle yokuş bir yolu takip ederek şehir merkezine ulaşıyorsunuz. Bu da baştan keyfinizi kaçırıyor.
Cortona Etrüskler tarafından kurulmuş. Ortaçağda önemli bir şehir olmasına rağmen daha sonra savaşçı niteliklerini yitirmiş, çevredeki büyük şehirlerin gölgesinde yaşamış. Ama ilk yerleşimden kalma surlar daima yenilendiği için bugün de güçlü ve sağlam görünüyor.
Şehrin ana girişi, ağaçlarla süslü yarım daire şeklindeki Garibaldi Meydanı. Bir yanından bakınca aşağıda muhteşem bir vadi manzarası ve ilerdeki Trasimeno Gölü öte yanda surların hemen ortasındaki dar Via Nazionale Caddesi’nden şehrin ana girişi görülüyor. Burası bana göre kentin en düz ve hoş caddesi. Sayısız cafe, hediyelik eşya dükkanı, seramikçi size gerçekten zarif ürünler sunuyor. Cadde, Repubblica Meydanı’nda son buluyor. Repubblica son derece hareketli, Romalılar zamanında forum olarak kullanılan, tüm sokakların kesiştiği, son derece keyifli bir meydan. Sağında 13’üncü yüzyıldan kalma Belediye Sarayı bütün haşmetiyle sizi selamlıyor. Sarayın tarihi merdivenleri kent halkının buluşma noktası. Yaşlılar alt basamaklarda fısıldaşırken üst basamakları dolduran gençlerin canlı kahkahaları buraya farklı bir hava veriyor. Gerçekten yaşayan, yaşanan bir mekan. Turistler görece daha az, ama yaşamın bütün hızıyla sürdüğü belli. Diğer şehirlerdeki o terk edilmişlik duygusu, hüzün, karamsar hava burada hissedilmiyor.
KASABANIN SIRRI
Artık yemek zamanı diyerek daha önce gözümüze kestirdiğimiz Trattoria Dardano’ya oturduk. Yerel yemekler tercih ettiğimiz için bu kez çok şanslıydık, zira seçtiğimiz yemekler nefisti: Kızarmış porcini mantarı, Pienza’nın ünlü koyun peyniri pecorino ile servis edilen karışık salata, orman mantarı ve zeytinle yapılmış brushetta, porçini mantarlı tagliatella... Garsonumuzun önerdiği yerel kırmızı şarap da Toscana adının bu konuda neden zirvede olduğunun canlı kanıtıydı. Bu bölge mutfağı genelde mantar çeşitleri ve başta yaban domuzu olmak üzere çeşitli av etleriyle ünlü.
Yemekten sonrası işin zorlu bölümü başlıyordu, zira dik yokuşlar bizi bekliyordu. Önce kahve içerek biraz zaman geçirip yavaş yavaş önemli yapıtlardan biri olan San Francesco Kilisesi’ne tırmandık. Bu yapı fransisken rahiplerin Assasi şehri dışında yaptıkları ilk kilise olduğu için tarihte önemli bir yere sahip. Çok geniş alana yayılan, inşaatı 1247’de biten binalar kompleksi Cortona’nın simgelerinden biri. Tepelerdeki İl Poggio Mahallesi tipik atmosferi, eski evleri, meydanları, dik yokuşları olan bir bölge. Burayı dolaştıktan sonra yorulduk ve tepede gözüken şehrin koruyucu azizi Santa Margherita’ya adanan kiliseye ve 16’ncı yüzyıl askeri mimarisine örnek gösterilen Fortezza Medici Kalesi’ne uzaktan bakmakla yetindik. Dar sokaklardan aşağıya inerken “Vicolo del Precibizio” olarak bilinen uçurum sokağına geldik. Bu arada filmin önemli sahnelerinin çekildiği çeşmeyi bulamadığımızı hatırladım. Hemen bir köşeye çekilip haritayı inceledik ama çeşme haritada yoktu. Turizm ofisine gidip çeşmeyi sorduğumuzda rehber her gün aynı soruyla defalarca karşılaşmış olmanın rahatlığı içinde bize Cortona’nın sırrını açıkladı: Şehirde böyle bir çeşme yoktu! O sahneler başka bir kasabada çekilmiş, montajda burada gibi gösterilmişti. Oradan ayrılırken biraz hayalkırıklığı, biraz hüzün, biraz sinema tekniğine duyulan saygı, biraz da kendi saflığımıza yönelen ironik duygular bize eşlik ediyordu.
ASUDE HAYATLAR
Bu sırrı ancak bol kahve içerek sindirebilirdik. Kahvede tartışırken ilerdeki dükkanların kapılarına takılmış ince boncuklardan yapılmış perdeler dikkatimizi çekti. Eskiden bizdeki berber, kasap ve bakkal kapılarında kullanılan ve sineklerin girmesini engelleyen bu perdeler burada hâlâ yerli yerindeydi. Sonra şehirde büyük zincir mağazaların olmadığını ama hayatın tüm canlılığıyla devam ettiğini düşündük bir defa daha. Garsonlar hemen her geleni ismiyle karşılıyor, kasaptan çıkan yaşlı çift ellerindeki torbaları paylaşıp düşmemek için elele tutuşup dar sokaklara giriyordu. Pırıl pırıl gençlere rastladık. Yine elele, neşe içinde yürüyorlardı. Belki de ailelerinden kopardıkları, akşam eve geç dönme izninin mutluluğunu yaşıyorlardı.
Ve Cortona kenti yüzyıllar boyunca yaşananlara sessizce şahitlik etmenin gururu, hüznüyle dimdik ayaktaydı. Yavaş yavaş çökmekte olan akşam karanlığında güneşin son ışıklarına ev sahipliği yapıyordu...
(Cortona’daki yaz etkinlikeri hakkında ayrıntılı bilgiyi kentin web sayfasından alabilirsiniz: http://cortona.tuscantreasures.net)
FLORANSA GİBİ ADIM BAŞI PARA ALINMIYOR
Piazza Signorelli şehrin önemli meydanlarından biri. Ünlü Cortona’lı ressam Signorelli’nin adını taşıyan bir tiyatro binasıyla haşmetli Casali Sarayı yüzyıllardır bu meydanı süslüyor. Saray, Etrüsk Akademisi’ne de ev sahipliği yapıyor. Akademide sergilenen eserler arasında bizim ilgimizi en çok çeken bir bronz avize ve MÖ 2000’den kalma ahşap Mısır cenaze teknesi. Küçük bir kahve molasından sonra hemen meydanın arkasındaki şehir katedraline gidiyoruz. Diğer kentlerin aksine burada katedral şehir merkezine değil, bir köşeye yapılmış. Manzara çok güzel: Aşağıda vadi, uzaklarda görkemli dağlar, gökyüzünde pamuk gibi bulutlar... Ve gariptir ki Cortona’da kilise girişi için ücret alınmıyor. Oysa Floransa’da neredeyse sokaktaki binalara bakarken bile para isteniyor. Katedralin tam karşısındaki Diaensano Müzesi’nin koleksiyonunda çok güzel tablolar bulunuyor. Meryem’e Müjde adlı ünlü resim de burada sergileniyor. Ayrıca Rönesans ağırlıklı güzel resimler var. Müzenin hemen arkasındaki daracık Via Janelli kentin en eski sokağı. Hafif bir eğimle aşağı inen bu sokak yan yana küçük kırmızı tuğlalı güçlü tahta destekli ortaçağ evleriyle dantel gibi işlenmiş. Sanki aradaki zamanı hiç yaşamamış.
Yola devam ederek Porta Colonia adlı sur kapılarından birine geliyoruz. Ufacık kapının arkasında vadideki nefis manzarayı bu kez biraz aşağıdaki Santa Maria Nuova Kilisesi’nin güzel görüntüsü süslüyor.