Özkök, "Biz yazı işleri olarak size, ’Bunlar uçuk kaçık tipler, gazetecilikten anlamaz’ diye bakıyoruz. Muhtemelen siz de bize ’Bunlar eski püskü adamlar, gazetecilik böyle yapılmıyor, asıl bunlar gazetecilikten anlamıyor!’ diye bakıyorsunuz. Böyle devam edip gideceğiz!" diyor ve herkes kahkahayı basıyor.
Tabii iş konuşmak bir yere kadar.
Sonra geyik başlıyor...
* * *
Hayret!
Masadakilerin çoğunda dövme var.
Kimi omzuna, kimi koluna, kimi boynuna, kimi bileğine, kimi sırtına yaptırmış.
Bu dövme denilen şey manyak bir şey biliyorsunuz, bir kere yaptırınca kendini alamıyorsun, daha fazla yaptırmak istiyorsun, bir de yeri önemli, öyle bir yerde olsun ki, birileri "Aaa ne güzel olmuş!" desin.
Benimki sağ mememin yanında, daha doğrusu sağ mememin yanağı ile kol altımın arasında diklemesine duruyor, sadece bikini ya da askılı elbise giydiğim zaman görülüyor.
Bence çok estetik.
Hem seviyorum hem de gurur duyuyorum çünkü sevdiğim adamın adı yazıyor: Ömer.
Veeeeeeee gösteriyorum...
Hemen gırgır başlıyor tabii...
"Keşke sola yaptırsaydın, kalbimin üstüne sevgilimin adını yazdırdım!" diye hava atardın, "İş mi şimdi sağ meme..."
"Dövmeci çocuğun tersine geliyordu" diyorum.
"E peki niye meme yani?" diyor bir başkası...
"Ne bileyim ikimizin de sevdiği bir organ, hem de orijinal bir yer..."
Yine gülüyoruz.
Peki niye sevgilinin adı?
İşte o anda tartışma alevleniyor.
Cumbur cemaat bana yükleniyorlar.
Neden efendim Alya yazdırmamışım, erkekler geçiciymiş, kalıcı olan çocuklarmış.
"Ayrılırsanız ne olacak?" diyorlar, "Sildirecek misin?"
"O kadar karaktersiz miyim, tabii ki sildirmeyeceğim!"
Ve gecenin sorusu geliyor:
"İyi de memesinde Ömer yazan kadınla kim sevişmek ister!"
"Allah Allah!" diyorum, "Ne alakası var?"
"Bütün romantizmin şehvetin içine eder" diyorlar. "Bir de niye yani?..."
"Sizi hesapçılar!" diyorum "O adam benim hayatıma damgasını vurdu, tenime onun adını vurdurmuşum çok mu? Bir gün ayrılsak da bu gerçek değişmeyecek ki, bir başka birini sevsem de Ömer vardı, benim hayatımdaydı, varsın sağ mememde adı dursun..."
Ama tabii kimseyi ikna edebilmem mümkün olmuyor.
Bu sefer ben yükleniyorum, "Belki de siz, hayatınızdaki adamları bu kadınları onların isimlerini bedenlerinize yazdıracak kadar sevemiyorsunuz, güveniyorsunuz..."
Tartışma uzayıııııp giderken Özkök duruma el koyuyor:
"Ne var canım" diyor, "Ayrılırlarsa Ömer’in başına bir Hz. koyar olur biter... Benim inancım der, geçer gider..."
Tartışmayı kahkahalarla bitiriyoruz...
Çocuk istemek ayıp mı?
Bir süre önce yazmıştım, artık hiç kıvırmıyorum ne diyeceksem dan diye söylüyorum ve karşımdakileri çok kırıyorum diye.
Söyleyeceklerimi eleyen, tartan, "Böyle deme, şöyle de" diyen bir filtrem vardı eskiden.
Sizlere ömür. Artık yok.
Bodoslama gidiyorum.
Allah ne verdiyse...
* * *
Birkaç gün önce yine yaptım, 10 yıldır çok sevdiğim bir kız arkadaşımla birlikte olan bir erkeğe -ki o da yakın arkadaşım- "Niye evlenmiyorsunuz siz?" dedim. Bitmedi! "Kız 38 yaşında. Seni tanıdığında 28’di. Bu kadar uzun bir beraberlikten sonra evlenip, çoluk çocuğa karışmanız iyi olmaz mı?"
Beni durdurabilene aşk olsun...
Sallayıp duruyorum...
"Çok kızıyorum böyle davranan adamlara... Ya ayrılın ya birleşin ama bir şeye karar verin... Kız çocuk istemese anlayacağım, hiç bu konuyu açmayacağım ama istiyor... E sen de onu seviyorsun... Aşk, sevgi biraz da fedakarlık değil mi? Sen de at bir adım artık... 40’a geliyor... Ya senin yüzünden hayat boyu çocuktan mahrum kalırsa, sorumlu hissetmeyecek misin kendini, vicdan azabı duymayacak mısın hiç?"
* * *
Onu bilmem ama...
Ben sabah duydum.
Böyle bir lafı nasıl ettim, onların hayatına neden burnumu soktum diye. Yapmalıydım. Yukarıda Allah var, söylediğim lafa inanıyorum, doğru olduğunu düşünüyorum, ama densizlik...
Birinin bir başkasını hayatın karışmaya ne hakkı var.
Ablam da ona "Alyacım lütfen benim anneme bağırma!" diyor.
Alya durup fısıldamaya başlıyor:
"Plaja bütün Barbilerimi götüreceğim..."
* * *
Elektrik kesiliyor yazlıkta.
"Amaaan gitti elektrikler..." diye söyleniyorum. Alya buzdolabına koşup kapağını açıp bana gösteriyor.
"Hayır, hayır, buraya saklanmış!"
* * *
"Hayvanlara bir zarar vermediğimiz müddetçe onlar bir şey yapmaz" diyorum. "Sen gider köpeğin canını acıtırsan köpek de seni ısırır. Sen gidip kedinin kuyruğunu çekersen kedi de seni tırmalar. Tamam mı? Sen onlara bir şey yapmazsan onlar da sana yapmaz!"
Alya suratıma bakıyor ve soruyor:
"İyi ama ben sivrisineklere hiçbir şey yapmıyorum, onlar neden benim canımı acıtıyor?"
HAMİŞ
Sevgili Nida Gökyüz. Doğum günün kutlu olsun. Bu akşam saat 22.00’de, büyük fille kaplumbağanın bakışlarının kesiştiği yerde, yani sevgilinin mavi halısının üzerinde seni kocaman bir koli bekliyor olacak. Kutu şekerim, kutu! İçinden öyle bir şey çıkacak ki, gözlerine inanamayacaksın. Hayatın boyunca tepe tepe kullanacaksın. Bu doğum gününü de mümkün değil asla ömür boyu unutmayacaksın. Olanları sonra bize anlatırsınız inşallah. Tadını çıkar. Byeeee.