Güncelleme Tarihi:
İkinci Bahar'ın Kasap Melahat'i, Koltuk Sevdası'nın zilli sekreteri, şimdi de Yeditepe İstanbul'un Havva Ana'sı Meral Okay, çok iyi bir dizi oyuncusu olarak, epeydir hayatımızın içinde. Size de onu sanki uzun yıllardır izliyormuşsunuz gibi gelmiyor mu? Oysa iki yıl öncesine kadar kamera arkasındaydı hep. Setin düzeninden montaja, oyuncu at bulmaktan tanıtıma kadar filmin her şeyiyle ilgilenen bir prodüktör olarak. Ama sanmayın ki iş hayatı bundan ibaret. Okay, Most Production'daki göreviyle şov dünyasının içinde uzun süredir. Aynı zamanda yayıncı. Tanıtım ve basın danışmanlığı da görevleri arasında. Sezen Aksu'nun hit olmuş şarkı sözlerinin en az 30'unda imzası var. Ama belki de hayatındaki en önemli işi, çoğu ünlü, mesleğinde isim yapmış dostları; herkesi tanıyor, her şeyi biliyor, tüm bilgilerini de dostlarıyla paylaşıyor. Bu yüzden bir adı Meral Larousse; bir işi de fahri danışmanlık! Çocukluğundan bu yana "haylaz kız"lıktan vazgeçmemiş, hala çevresinde bir neşe kaynağı. Ama en büyük acıların içinden geçmeyi de bilmiş, hüzünleri de "damardan" yaşayabilen bir hayat insanı o...
1959'da, Çerkez bir ailenin ikinci ve son çocuğu olarak Ankara'da doğar. Ama ilk anıları, babasının askerlik görevi nedeniyle taşındıkları Balıkesir'dendir. Pek, cimcime, "hanım" bir kız olduğu söylenemez; daha çok sokaktan zor toplanan bir çocuktur. İlk kez 10 yaşındayken bebeği olur, onunla da 10 günden fazla ilgilenmez. Bisiklet ve paten tepelerinde, top peşinde erkek çocuklarla koşturarak, daha çok kendisinden beş yaş büyük ağabeyiyle yarışarak büyür. Bu büyümenin yara bere izlerini bacaklarında ve kafasında hala taşır. En büyük zevklerinden biri ağabeyiyle kiraladıkları motosikletle gezmektir; bu yüzden bir kez Garfield gibi duvardan kazınması gerekse de. Genç akrabaların gelip kaldığı, babaannelerin dedelerin gidip geldiği, her daim kalabalık bir evde, özgür bir şekilde yetiştirilir. Erkek arkadaşları daha çok olacak; fazla "Ayşecik ruhlu" bulduğu yaşıtı kızlardan hep sıkılacaktır.
12 Eylül öncesi çatışma ortamına denk gelen delikanlı çağlarında da sokaktadır doğal olarak. Ankara Cumhuriyet Lisesi'nden mezun, üniversiteden terktir. Demokratik kitle örgütleri, biraz TİP... Babasının Genelkurmay Harekat Dairesi'ndeki görevi nedeniyle hep paçayı sıyırsa da, canı çok yanan solcu arkadaşlar...
Basın yayın dünyası ezelden bu yana ilgisini çekse de 12 Eylül'e Toprak Malzeme Ofisi'nde memur olarak girer, Danışma Meclisi oluşurken TBMM'de Atatürk'ün 100. Yaşını Kutlama Komitesi'nde çalışır. Bu "daldan dala" atlamalar; hayatı boyunca olacaktır zaten. Mesela Meclis'ten atladığı yer İstanbul'da Tan gazetesidir! O zaman Rahmi Turan'la birlikte kimler yoktur ki orada; Zafer Mutlu, Selahattin Duman, Orhan Bursalı, Can Aksın. Bir yandan gazetenin pazarlama tanıtım operasyonlarını yaparken, bir yandan da fal filan yazar. Ardından gittiği yer ise Murat Belge'li, Turhan Ilgaz'lı İletişim Yayınları olur. Sonraki, Karacan bünyesinde, Enis Batur, Ömer Madra, Ali Saydam, Nejat Bayramoğlu, Nuri Dikeç'in olduğu bir ortamda, Playboy dergisi! Orası ilginçtir doğrusu; odalardan birinde büyük edebiyat ve sanat kavgaları yapan adamlar, yan odaya kaçıp çıplak kızların dialarına bakmaya bayılır. Aslında onlar sadece fikir dergisi çıkardıklarını düşünüyordur ama patron bir gün bunun böyle olmadığını anlatır. Zaten ekip oradan ayrıldıktan sonra Gergedan'ı, Argos'u çıkaracak, Meral Okay da bu kez Yeşilçam dalına atlayacaktır.
DOSTLARIN BİR TANESİ
Ne alaka diye sorarsanız, diğerleri çok mu alakalıydı, cevabını alırsınız. Ama burada hiç değilse bir alaka var gerçekten; Okay Yeşilçam'a geçer, çünkü "gelin"dir. Ankara'da, AST'ta oyuncuyken tanıdığı sinema ve tiyatro oyuncusu Yaman Okay'la 1984'te İstanbul'da evlenmiştir. Yapımcı olan Okay'ın ilk filmi Zeki Ökten ve Şeref Gür'le çektikleri, Bilge Olgaç'ın Gülüşan'ıdır. Yaman Okay Almanya'da 40 Metrekare Almanya'yı çekerken, o İznik dağlarında beyaz at kovalamaktadır. Yeşilçam'la birlikte reklam piyasası için de prodüksiyon yapar. Daha bitmedi: Araya bir de meyhanecilik, barcılık; Hümeyra ve Figen Meral'le birlikte Nişantaşı'nda açtıkları Figeyra girer. Bir ara televizyonda Vivet Kanetti ve Zeynep Tunuslu ile birlikte Üç Kadın Bir Erkek adlı programı yapar.
Yine gelin olması hasebiyle tanıştığı Sezen Aksu, Mustafa Oğuz, hayatının diğer kilometretaşları olur. Aksu'yla çok sıkı fıkı dost olmuş; "dip dibe" yaşamaya başlamış; zaten işleriyle bir dost olarak yıllarca ilgilenmiştir. Bir gün bu iş (1993) profesyonelliğe dönüşür. Most Production'ın yaptığı işlerde onun da imzası olacaktır. Mesela Haris Aleksiu'yu Kos'ta sahnede seyrettiğinde, "Bu Sezen'in ikizi" diyecek; bir süre sonra ikisi Türkiye'de muhteşem bir konser vereceklerdir. Tam da Aleksiu-Aksu konserinden sonra, Yavuz Turgul ve Şener Şen'in de olduğu bir yemek masasındayken ve o sıralarda İkinci Bahar dizisinde Kasap Melahat'i oynayacak bir oyuncu aranırken, Turgul Okay'ı işaret eder: "İşte Kasap Melahat!" Şener Şen de "Evet, evet" diye katılır. "Yok canım, ne alakası var" diye itiraz eden Meral Okay, ertesi sabah, Most Production'ın altındaki kasap dükkanında deneme çekimindedir. Ondan beri de "arkadaşlarından komut aldıkça" kamera karşısında! Bir de sinema filminde; Zuhal Olcay'ın başrolünü oynadığı Hiçbir Yerde'de rol alır.
Dara düştüklerinde koşturduğu, her türlü işlerini hallettiği dostları da doğal olarak çok sever onu. Bir yandan komik ve eğlencelidir, bir yandan da hüzünlü ve paylaşımcı. Mustafa Oğuz, onun vericiliğinden dem vurur. Ona göre, dünyanın tek amatör danışmanıdır Meral Okay, nam-ı diğer her şeyi bilen Meral Larousse. Sabahlara kadar birlikte ağlayıp, "ölümcül bir kriz halinde" güldüğü, yurtdışına çıkar çıkmaz haylazlık yaptığı Sezen Aksu yürüdükleri uzun yollara bakıp yarını büsbütün merak eder. Sevincin tadını çıkarırken hayatın sertliklerinin, acının, kederin değerini de birlikte öğrenmişlerdir. Yolları daha uzundur. Eğer beklenmedik bir ayrılık kesmezse yollarını, daha söyleyecek çok söz vardır. İkinci Bahar ve şimdi de Yeditepe İstanbul'un yönetmeni Türkan Derya ise bu derin ve zengin insandan öğrendikleri sayesinde, hiçbir şeyi problem etmemeye, şikayetçi olmamaya, şımarmamaya gayret ettiğini söyler. Eğer setin bir yerinden kahkahalar yükseliyorsa, bilin ki orada Okay vardır; ama ağır bir sahnenin ardından da ağlama krizlerinin gelmesi muhtemeldir. O zaman bütün ekip, kolonyalarla sakinleştirmeye çalışırlar onu, "Bak Meral, bu bir dizi, rol yapıyorsun" diye. O kadar oynar!
Sezen Aksu'yla o kadar aynı frekanstadırlar ki; birlikte şarkı sözü bile yazabilirler. Kimi zaman bir cümle için iki hafta saçlarını başlarını yolarak, kimi zaman hemencecik. Mesela Uzak diyarlarda evli barklı/Mutluluk en çok onun hakkı dizelerinin olduğu Adı Bende Saklı'yı sadece ve sadece 15 dakikada yazmışlardır. Bir de hikayesi olmuştur bu şarkının. Aksu'nun ve Okay'ın etrafındaki pek çok erkek, "üstüne alınmış"tır. Ama suçu hiçbir örgüt üstlenmez! Aksu sorulara "Orayı Meral yazdı" der, Meral Okay ise "o bölüm Sezen'in" cevabı verir. Yine mi Güzeliz/Yine mi çiçek şarkısının sözleri ise tamamen Okay'a aittir; ünlü bar işletmecisi Arif Keskiner'in bu sözüne atfen yazılmış bir meyhane şarkısıdır.
ERKEN VEDALAR OLMASA
Derinlerdeki hüznü; ardından gelen hiçbir şeyi dert etmeyen ve hayatı plansız yaşayan halinin kaynağı, yıllar öncesinde bir yerlerde gizlidir belki. Plan yapmayı 1993'te bırakmıştır. Birbirlerine hep şu yandaki fotoğraftaki gibi baktıkları arkadaşı, sevgilisi, kocası Yaman Okay, pankreas kanseri teşhisinin konmasından sonra sadece 1,5 ay daha yaşar çünkü. Oysa filmler çekmek, oyunlar sahneye koymak, çocuk yapmak, Prag'da ev almak gibi planları vardır; "eşiniz kanser, 10 gün sonra ölecek" cümlesini duymadan hemen önce. Onun çabasıyla bu süre 1,5 aya çıkar ancak. Belli ki çok canı yanar. Ama O Meral Okay'dır; arada bir "Bundan sonra bir ölümlüyle birlikte olmayacağım" diyecektir. Nitekim o ısıda, o ateşte bir şey olması da mümkün olmaz.
Şimdi ona "mesleğiniz ne?" diye sorsanız, kesinlikle "Her işi yaparım!" diye cevaplayacaktır başta, ardından da muhteşem ve uzun bir kahkaha atacaktır. Ama onun için birinci sırada, yayıncılık gelir. Sonra şov dünyasındaki faaliyeti. Oyunculuk ise en son sıradadır. Böyle renkli hayatı, renkli insanlarla birlikte yaşayıp, binlerce anı biriktiren biri elbette yazmayı da düşünebilir değil mi? Evet yazar, ama yayımlamak için değil. Anıları, evet çok fazla ve ilginçtir, ama hepsi "onun"dur.