Paylaş
Seçimle gelen İslamcı iktidarların demokrasiyi şeriatçı bir diktatörlüğe dönüştüreceği korkusu (ya da bahanesi) Jakoben diktatörlüklerin ve askeri darbelerin gerekçesi oldu. Demokrasinin İslamcılığı nasıl dönüştüreceğini gözlemlemek için gereken zamanı tanımadılar. Muhalefet de demokrat olmadığı için, seçimleri beklemedi, iktidar süresi bir yılı doldurmadan Mursi’yi darbeyle devirdiler.
Halbuki Mursi devam edebilseydi, Mısır’daki oy dağılımı ve ekonomik kriz onu uzlaşmalara yöneltecekti. Milli gelirin 87’sine çıkan kamu açığını daraltmak için “kemer sıkmak” ve dış kaynak temini için de IMF ile anlaşmak zorundaydı. Zaten Mursi IMF ile görüşmeleri sürerken devrildi! Darbe olmasaydı ekonominin ve devlet yönetmenin bu tür seküler (dünyevi) gerçekleriyle daha fazla karşılaşacak; siyasi ideolojinin daha az, pragmatizmin daha çok olacağı bir süreç gelişecekti.
ILIMLI HAREKETLER
İhvan bu yola girmişti bile. İhvan anayasasının 5. maddesinde “Hâkimiyet halkındır” diye yazılıdır. 6. maddesi de şöyledir:
“Siyasi sistem; demokrasi, şûra ve vatandaşlık prensiplerine dayanır...”
Evet, “şûra” (danışma) İslami bir kavramdır fakat “demokrasi” ve “vatandaşlık” tamamen seküler kavramlardır. İhvan anayasasında din ve vicdan hürriyetiyle ilgili maddeler Amerikan Anayasası’nı, özgürlüklerle ilgili maddeler Kara Avrupa anayasalarını çağrıştıran niteliktedir. En eksik tarafı “kadın erkek eşitliği” vurgusunun kaldırılmış olmasıdır ama Mübarek anayasasından çok daha liberaldir, özgürlükler daha geniş ve ayrıntılıdır. Bu özgürlükleri de “demokrasi, vatandaşlık, halk hâkimiyeti” gibi seküler kavramları da İhvan’ın eski önderleri Hasan el Benna ve Seyyid Kutup’ta görmek mümkün değildi.
Seçimler yoluyla iktidara gelen İhvan ve Nahda gibi ılımlı İslami hareketler, başta demokrasi olmak üzere siyasi ve ekonomik konularda sekülerleşme sürecinde bulunuyorlar. “Devrimci İslamcılık” gibi siyasi fanatizm ve Selefilik gibi geleneksel taassup hareketleri ise bu kavramları reddettikleri gibi eylemleriyle de demokrasinin önünde ciddi sorunlar yaratıyorlar.
SEKÜLERLEŞME SÜRECİ
Bu noktada Pierre-Jean Luizard’ın “İslam Topraklarında Otoriter Rejimler” adlı akademik eseri ilginçtir. (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2013)
Devletle dinin keskin biçimde ve devlet gücünü kullanarak ayrılması anlamındaki laikliğin Ortadoğu toplumlarında otoriter modernist rejimler ve “parçalanmış toplumlar” yarattığını anlatıyor. Ortadoğu’daki parçalanmalar gözler önünde zaten.
Luizard, demokrasiye geçildiğinde sandıktan İslami akımların çıktığını da belirtiyor. Öyleyse bir çıkmaz sokak mıdır bu? Hayır! Luizard, “sekülerleşmenin devam ettiğini, ama bunun laikleşme olmadan” gerçekleşmekte olduğunu anlatıyor.
Bütün Mısır anayasalarında görüldüğü gibi, devletin dini referansları olsa bile politikalarının sekülerleşmesi yani!
Bir bakıma, uzun vadede Fransız modelinden ziyade Amerika ve Kuzey Avrupa tarzı.
TEK YOL?
Ortadoğu toplumları geleneksel istibdat rejimlerini yaşadılar. “Otoriter modernleşme”nin Arap Sosyalizmi, Baas, askeri Devrim Konseyleri gibi Jakoben modellerini yaşadılar; hepsi iflas etti. Dahası, yalın ve otoriter bir siyasi kültür bırakarak gittiler.
Şimdi, demokrasinin son derece zor ve uzun ince yolundan başka yol yok. Sandık korunsun, eleştiri özgürlüğü ve çok partili sistem devam etsin... Böyle bir sistemde sandıktan çıkan İhvan ve Nahda gibi ılımlı İslami akımların siyasi tecrübeler kazanması son derece önemlidir. Dindar fakat siyaset ve ekonomide sekülerleşme sürecinde bulunan İhvan ve Nahda gibi ılımlı İslami hareketler, Ortadoğu’da demokrasinin en önemli mecraları olarak gözüküyor. Silahla önlerinin kesilmesini demokrasi tarihi affetmez.
NOT: İki gün izin rica ediyorum, görüşmek üzere.
Paylaş