Müjde! Balık ekmek kayıkları geliyor
Sayın Ahmet Rasim, yeni mektubumu geciktirdiğim için özür dilerim.
Yaz aylarında trafik hızlanıyor, iş gezileri, tatil yolculukları derken İstanbul'da pek duramıyorum. Onun için size kentten yeni haberler iletmekte zorlanıyorum. En son duyduğum habere göre, Eminönü rıhtımında balık-ekmek satışı yeniden başlayacakmış. "Balık-ekmek satışı da ne demek?" diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum. Bu adetin geçmişi 50-60 yıl öncesine dayanıyor. Yani sizden çok sonra moda olan bir karın doyurma şekli. Eminönü'ndeki iskelelerin arasına bağlanan kayıkların içinde kızartılan balıklar, yarım ekmek arasına konup müşteriye veriliyordu. Seyyar tatlıcılar, turşucular, sucular da işin içine girince, rıhtım tam bir lokantaya dönüyordu.
Ben balık ekmeğe pek ısınamadım nedense. Bir defa ekmeğin içine konan balığın kılçığını temizlemekte zorlanıyordum. Ne kadar dikkat edersem edeyim, mutlaka bir iki tanesini gözden kaçırıyordum. Onlar da mutlaka gırtlağımın bir kenarına takılıyordu. Balıkçılar ilk zamanlar ucuz olduğu için palamut kullanıyorlardı. Ama geçen yıllarla birlikte palamut azalınca, devreye diğer balıklar girdi. Örneğin donmuş Norveç uskumrusu kayıkçıların en gözde balığı oldu. Balık-ekmek raconunda her ne kadar uskumrunun adı geçmese de, Norveç'ten gelenler hem büyük, hem ucuz, hem de yağlı olduğu için palamudun yerini aldı. Kıyıda balık yiyenlerin çoğu, balıkların cinsini pek ayıramadıkları için, satıcılar bunları genellikle palamut diye satıyorlardı.
Kayığın içindeki koca tavadaki yağ, hiç değişmediği için çevreye ağır bir yanık kokusu yayılırdı. Kayıkçıların dışında kimse yağın cinsi hakkında bir bilgiye sahip değildi. O dönemde gazetelerde çıkan karikatürlerin bazılarında, bu yağın "makine yağı" olduğu konusunda yarı şaka yarı ciddi iddialar vardı. Son yıllara doğru bu kayıklar, başlarına, kıçlarına eklenen parçalarla "saltanat" kayıklarına benzetildi. Satıcılar ise pantolonun yerine şalvarları, gömleğin üstüne dallı budaklı cepkenleri, başlarına püsküllü fesleri geçirip, yağız birer Osmanlı delikanlısına benzemeye çalışmışlardı.
Balık ekmek ucuz bir yemekti. Cebinde parası olanlar yanık yağın içinde kızaran balığa pek rağbet etmiyorlardı. Turistler ise sadece fotoğraf çekmekle yetiniyorlardı. Ne de olsa çevrede oldukça ilginç görüntüler vardı. Arkada Galata Kulesi, Karaköy, önde balıkçıların "saltanat" kayıkları!.. Böylesine pozu kimse kaçırmak istemezdi. Sayın hocam, turistlerin ülkelerine döndüklerinde, bu balık-ekmek hakkında eşlerine dostlarına neler anlattıklarını çok merak ediyorum.
Sizin Karaköy Köprüsü üstündeki meyhanelere gittiğiniz yıllarda, bu balıkçılar henüz rıhtımdaki yerlerini almamışlardı. Onun için balık ekmekçiler hakkında bilginizin olmamasını anlayabiliyorum. Bu kayıkların satış yapmaları, 2004 yılında, limanın güvenliğini tehdit ediyorlar gerekçesiyle yasaklandı. Bu karar bir takım yazar, çizer ve kuruluş tarafından eleştirildi. Onlara göre bu kayıklar "İstanbul'un simgesiydi".
Sayın üstadım, geçen hafta yapılan bir ihale sonucunda, rıhtımda üç kayıklık yer balık ekmekçilere kiralandı. Hem de tanesi 55 bin YTL'den. Bu parayı çıkarabilmek için balık ekmeğe zam gelecek anlaşılan. Yani artık ucuz yemek olmaktan çıkacak. Ne yoksulu ne varlıklısı ne de turisti, bu yanık yağda kızarmış, tazeliği soru işareti olan bu balıklara rağbet edecek. Belki kayıkçılar, fotoğraf çeken turistlerden para alarak masraflarını çıkartırlar. Ne de olsa günümüz İstanbul'unda çarıklı, şalvarlı, fesli Osmanlı gencini görüntülemek öyle kolay olmasa gerek.
Sayın hocam, bu yaz sıcağında İstanbul'dan haberler bu kadar. Belki gelecek mektubumda size daha ilginç şeyler yazabilirim. Bu arada Türkiye'de seçimler yapıldı, AKP büyük farkla yine iktidar oldu. Laik Türkiye için Çağlayan'da bir milyon kişinin toplandığı İstanbul'da ise 70 milletvekiliğinin 39'unu AKP kazandı. Bilmem bu önemsiz haber ilginizi çeker mi sayın hocam!..
Saygılarımla.
 Â