Güncelleme Tarihi:
KORKUYORLAR
Uluslararası yapılan sınavlarda Türk öğrencilerin sadece sayısal derslerde değil, tüm derslerdeki başarıları özellikle Batı’ya ve Uzak Doğu’ya göre düşük. Ama sayısal derslerde, diğerlerine oranla başarı daha az. Ülkemizde ilkokul çağından itibaren bu derslerden korkuluyor. Bunlarda başarılı olan ve onlarıseven öğrenci sayısı bu yüzden az. Sonraki senelere doğru da bu sürüyor. Muhtemel nedenlerden biri, ilkokul birinci sınıftaki ders işlenişi ve yapılan etkinlikler. Sözel derslerin işlenişindeki başarı, sayısalda görülmüyor. Örneğin ilkokulda okuma etkinlikleri adım adım bir hiyerarşiyle ilerliyor. Ayrıntılı şekilde en fazla kullanılan harf ve kelimelerle başlanarak, daha az kullanılanlara doğru, A’dan Z’ye alfabe işleniyor. Sayısal derslerin öğrenimindeki etkinliklerin ise hiyerarşik yapılmadığı birçok veli ve öğretmen tarafından belirtiliyor. Bir de sınıfta önde giden öğrencilerin dikkate alınarak ders işlenmesi, arada ve sondaki birçok öğrencinin heba edilmesine neden olabiliyor.
SOMUT ÖRNEKLERLE ANLATILMALI
Çocuklarda soyut işlem becerileri, somut işlem becerilerinden sonra gelişiyor. Sayısal dersler soyut. Soyut işlem becerilerini daha geçedinen çocuklar, eğitimlerinin başlarında sayısal derslerde başarısızlığa düşebiliyor. Bu nedenlesoyut derslerin, somut örneklerle anlatılması, bu sıkıntılı sürecin daha çabuk atlatılmasını sağlayabiliyor. Öğrencilerin ilgilerini açık tutabilmenin yolları aranarak derslerin sürdürülmesi, onların katılımını artırabiliyor. Katılımcı öğrenci başarısız olmaz. Konuların eğlenceli işlendiği bir sınıfa, öğrenci isteyerek geliyor ve aktif oluyor. Öğretmenler, dersi belirli öğrencilerüzerinde yürütmeyip tümünün katılımını sağlayacak bir sınıf yönetimi benimsemeli ve öğrencileri küçük düşüren davranıştan kaçınmalı. Verilecek olumlu ödüller çocuğun dersi ve öğretmeni sevmesini sağlıyor.
MATEMATİK
KAYGIYA KAPILIP BAŞARISIZ OLUYORLAR
YGS ve LYS gibi sınavlarda, matematik dersinin çok geniş, süreninse az olması başarı ortalamalarını düşürüyor. Özellikle özgüven eksikliği olan öğrenciler, yüksek düzeyde kaygıya kapılıp başarısız oluyor. Bu nedenle sınavlarda başarı ortalamalarını artırmaya çalışmak yerine, format ve uygulama değiştirilmeli. TEOG benzeri sınavlar daha uygun. Her eğitim yılının son yazılısı olacak bu sınavlarda açık uçlu sorular da yer almalı. OECD ülkeleri matematik eğitimine, her yıl 230 milyar dolara yakın bütçe ayırıyor. Çünkü matematik halâ çağdaş dünyada ‘başarılı’ olmanın altın anahtarı gibi. OECD araştırmalarına göre, gençlerin matematik becerileriyle iş dünyasında iyi şartlarda, cazip ücretli pozisyonlara ulaşması arasında doğrudan bağlantı var. 15 yaşındaki gençlerin matematik bilgileriyle neler yapabildiğini yani matematik okur-yazarlığını değerlendiren PISA’da Türkiye’nin matematikte ne kadar geride kaldığı görülüyor.
ÖĞRENCİLİK NOTTAN İBARET DEĞİL
Çocukların, okulda yetişmeye başladıkları çağlardan itibaren öğrenciliğin nottan ibaret olmadığına; pek çok bilgiyi yaşam için edindiklerine, kazandıkları temel becerilerin kişi, olay, zaman ve mekân açısından bir anlam zinciri oluşturmak üzere işe yarayacağına ikna olmaları gerekiyor. Başarı için yapılabilecekler ise şöyle:
- İlkokul 3’üncü sınıftan itibaren, her sınıfa mutlaka çoklu zekâ testi uygulanıp, sonuçlara göre sınıf içindeki etkinlikler, problemler ve örnekler zenginleştirilmeli.
- Sadece teste yönelik, formül ve kurallar ezberletilerek eğitim yapılmamalı.
- İlkokulda öğrencilere kitap okutup veliye anlattırılmalı. Çünkü okuduğunu anlama matematik başarısını artırıyor.
- Öğrenciler matematikte başarısız olduklarına inanıp kendilerini çaresiz hissettikçe başarı düzeyleri daha da düşüyor.
- Sosyo-ekonomik düzey, öğretmen merkezli etkinlikler ve matematiğe verilen önem arttıkça başarı yükseliyor.
- Başarı-başarısızlık algısı, başarıyla çok ilişkili. Bu öğretmen tutumundan etkileniyor. Öğretim programları ve okullardaki öğretim yöntemleri tasarlanırken öğrencilerin duyuşsal özelliklerini artırıcı etkinliklere öncelik verilmeli. Var olan öğretmenlere de kendilerini geliştirmeleri için yardımcı olunmalı. Eğitim fakültelerindeki öğretim üyeleri de kendilerini yeni müfredata uygun güncellemeli.
- İşlemsel öğrenme yerine kavramsal öğrenmeye, ilişkisel anlamaya önem verilmeli. Sıradışı problemler çözülmeli. Öğrencilerin gerçek hayat problemlerini matematiksel yapılarla çözebileceği, modelleme yapabileceği öğrenme ortamları oluşturulmalı.
BİYOLOJİ
ÇABUK PES EDİLEBİLİYOR
Öğrenciler biyolojiyi, ezbere dayalı teorik bir yapı içeren, öğrenilmesi zor ve uzun zaman gerektiren bir ders olarak algılıyor. Öğretmen ve öğrenciler biyolojiye, sosyal alanlardaki dersler gibi yaklaşıyor. Bu olumsuz yaklaşım öğrenciden değil, okul, aile, müfredat ve eğitim ortamlarındaki tutum, bilinç ve motivasyonun yeterince dikkate alınmamasından kaynaklanıyor. Bu ders teorik bilginin yanı sıra canlı örnekler, modeller, görsel ve işitsel materyaller, grafik, şekil, tablo ve şema gibi destekleyici unsurlarla soyut kavramlar somutlaştırılarak öğretilmeli. Bunun yapılmaması, motivasyonu engelliyor. Negatif motivasyon da öğrencide korku ve başaramama algısına neden oluyor. Öğrenciler, deneylerde ve uygulamalarda başarılı sonuçlar aldıkça kendilerine ve başarmaya inançları gelişiyor, motivasyonları artıyor. Ayrıca biyoloji öğretmeninin sevilmesi de önemli.
SEBEP-SONUÇ İLİŞKİSİNİ KAVRAMAK GEREK
YGS ve LYS’deki soru tipleri incelendiğinde, temel biyolojik bilgileri iyi öğrenmiş, olayların sebep-sonuç ilişkilerini kavrayan her adayın çözebileceği görülüyor. Sınavlarda bu dersteki başarıyı artırmanın yolu öğretmen, öğrenci ve okul ortamını birlikte değerlendirip, gerekli uygulamaları bütün olarak algılamaktan geçiyor. Öğrencinin derste başarıyı artırmak için yapabileceği bazı şeyler var:
- Biyoloji yardımcı kitaplarındaki açık uçlu soruları ve testleri çözün.
- Çıkmış sorulara bakın ve zorlandıklarınızı öğretmene sorun.
- Ders notlarınızı yeniden düzenleyin ve tekrarlayın.
- Biyoloji konuları birbiriyle bağlantılı olduğundan, önemsiz gibi görülenleri ayırmayın.
- Kavramları ezberleyerek öğrenmeye çalışmayın. Onların özellikleri ve diğer biyolojik olaylarla ilişkisini, olayın mantığını ve sebep-sonuç ilişkilerini muhakeme edin. Çabuk pes etmeyin.
- Konuları şekil, şema, karşılaştırmalı tablo vb. yardımcı araç-gereç kullanarak çalışın. Konuyu tam kavramadan diğerine geçmeyin.
- Testlerde önce soru cümlesini okuyun, sonra varsa metin, şekil, grafik ve şemayı dikkatli inceleyin. Sorularda ana tema veya anahtar kelime bulmaya çalışın.
- Soruları konular arası geçiş ve ilişkileri düşünerek yapın.
- Farklı kaynaklardan sorular çözün.
FİZİK
MUHAKEME YETENEĞİ ÖNEMLİ
Fizikte başarı için matematiksel işlemleri yapabilmek gerek. Denklemlerin nerede ve nasıl kullanılabileceğini bilmek, matematiksel denklemlerden çıkarımlarda bulunmak ciddi şekilde zihinsel yetenek ve muhakeme gücü gerektiriyor. Bu, öğrencileri korkutuyor ve fiziği sevmesini engelliyor. Derslerin keyifli ve zevkli işlenmesi, öğretmenlerini sevmeleri, sadece denklemler içinde boğulmayıp onların anlamları ve doğadaki karşılıkları üzerinde durulması, fiziği sevmelerini ve başarılı olmalarını sağlayabilir. Bazı doğa gözlemleri ve geziler, sıkıcı ve anlamsız denklemlerden onları kurtarmak akla gelen ilk çözüm yolları. Eğitim sistemimiz ezberci. Muhakemeye, yorum yapmaya müsaade etmiyor. Bu nedenle fizikte başarı sağlanamıyor. Fizik öğretmenlerinin bilgisi veya onu aktarma konusundaki yetersizlikleri de önemli. YGS ve LYS gibi sınavlarda fizik ortalamalarının çok düşük olması ve başarının artırılması için gerekli tedbirler alınmalı.
KİMYA
EZBERLEDİKLERİ İÇİN KONULAR ARASI İLİŞKİ KURAMIYORLAR
Öğrencilerimiz kimya dersinde bazı kanun, ilke, prensipleri kural olarak ele alıp ezberliyor ve öğrendiklerini sanıyor. Sayısalproblemleri başarıyla çözseler de arkasındaki kavramsal bilgiyi açıklayamıyor. PISA soruları öğrencilerin üst düzey düşünme becerileri dediğimiz eleştirel düşünme, karar verme, problem çözme, yansıtma, yorumlama, analiz ve sentez gibi becerileri kullanmayı gerektiriyor ama öğrenciler bunları geliştiremiyor. Ezberledikleri için, yeni bir kavram öğrenirken var olan bilgiler arasında ilişki kurmaları demek olan anlamlı öğrenmeyi gerçekleştiremiyor. Aslında PISA soruları bilgi, tutum ve beceri içeren bilimsel okuryazarlıkla ilgili. Fen eğitiminin asıl amaçlarından biri de bilimsel okuryazar birey yetiştirmek. Maalesef, öğrencilerimizin bu düzeyleri düşük. Öğrenciler genelde, öğrendiklerini günlük hayatla ilişkilendiremiyor ve kimya kavramları soyut bilgi olarak kalıyor. Dolayısıyla motivasyonları düşüyor. Bu, kavramları günlük hayattaki bir durum içinde öğrenmeyi içeren bağlam temelli öğrenmeyle değiştirilebilir. Bu konuda öğretmenlere büyük görev düşüyor. Sorgulayıcı öğrenme ortamları yaratmalılar. Öğrenciler deney yapmaya, kendi hipotezlerini oluşturup test etmeye, veri toplamaya, sonuçları yorumlamaya ve raporlamaya teşvik edilmeli. Öğrencilere önerilerim ise şöyle:
- Kavram öğrenimine önem verin. Soru tipi ezberlemek yerine ilgili kavramı öğrenin. Eğer kavramı bilirseniz, farklı soruları çözebilirsiniz.
- Bilgiyi ezberlemek yerine “Neden?” diye düşünün. Öğrenirken bolca soru sorun.
- Bilginin nerede ve nasıl kullanılacağını bilin.
- Kavramlar arasında ilişki kurarak çalışın. Yeni bir bilgi öğrenirken eskileri kullanın.