Güncelleme Tarihi:
İSTANBUL, (DHA)-KADIN cinayetleri, kadına yönelik taciz ve şiddet olayları medyanın gündeminde yer almaya devam ederken, bu olayların faillerinin neredeyse tamamının erkekler olduğu görülüyor. Bu olgunun altında yatan nedenleri değerlendiren, İstanbul Gelişim Üniversitesi (İGÜ) Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Onur Okan Demirci “Bu düzen, erkeklere her ne kadar eşitlik kavramından söz edilse de bir üstünlük bahşetmektedir. Süregelen bu tablo sonucunda erkek cinsiyet, güç kavramını kontrolsüz bir şekilde kullanmaya başladığında ‘hayır’ cevabını kabul etmeyecek bir duruma gelebilmektedir" dedi.
Dünya üzerindeki hemen hemen tüm toplumların erkek hâkimiyeti üzerine kurulu bir düzende varlığını sürdürdüğünü dile getiren İGÜ Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Onur Okan Demirci, “Bu düzen erkeklere her ne kadar eşitlik kavramında söz etseler de bir üstünlük bahşetmektedir. Süregelen bu tablo sonucunda erkek cinsiyet, güç kavramını kontrolsüz bir şekilde kullanmaya başladığında ‘hayır’ cevabını kabul etmeyecek bir duruma gelebilmektedir. Erkeklik organı üzerine yüklenen efsanevi anlamlar erkeğin en büyük gücünün buradan geldiğine inanılmasına sebep olmaktadır. Bir erkek en güçlü silahının hatta belki de tek silahının kendi erkekliği olduğunu düşündüğünde bunu kullanmaktan çekinmeyecektir” diye konuştu.
"SUÇLA SAVAŞACAKSAK SUÇU YARATAN DURUMLA SAVAŞMALIYIZ"
Bu durumda erkeğin yapabilecekleri hakkında açıklamalarda bulunan Demirci şöyle konuştu:
“İsteklerini gerçekleştirebilmek, isyan etmek, toplumla savaşmak, kurallara tepki gösterebilmek, intikam alabilmek, nefretini kusmak, libidosunu tatmin edebilmek, güçlü olduğunu gösterebilmek için silahını kullanmaktan çekinmeyecektir. Bu isyan ve intikam dürtüsünün elbette çocuk olan bir mağdurla ilgisinin olması pek mümkün değildir. Bu dürtü çoğunlukla kendi ailesine, sosyal çevresine, yetiştirilme şekline, şefkat ve sevgi birikimine bağlı olarak gelişen bir durumdur. Kendisi sevgi, şefkat ve merhamet duygularından yoksun olarak büyüyen bir bireyin başka bireylere empati ile yaklaşabilmesi olası değildir. Sürekli şiddete maruz kalan bir bireyin kendi kendine sevgi kavramını geliştirmesini beklemek doğru olmayacaktır. Bu açıdan baktığımızda suçu işleyen kişileri suça eğilimini artıran unsurlardan bağımsız olarak değerlendiremeyiz. Eğer ki bu suç ile savaşacaksak suçu yaratan durumlar ile de savaşmalıyız.”
“YETERSİZ VE EKSİK TOPLUMSAL GELİŞİM DE SUÇLU”
Çocukları kendilerini koruyacak biçimde yetiştirmenin yeterli olmayacağına değinen Demirci, “Toplumu suça teşvik eden her türlü olumsuzlukla da mücadele etmeliyiz. Suçu işleyen suçlu kadar ona suç işleme hakkını veren yetersiz ve eksik toplumsal gelişimde suçludur. Bir hastalığın meydana geldikten sonraki tedavisinden daha önemli bir buluş varsa o da hastalığın tamamen ortaya çıkmasını engelleyen bir buluştur” dedi.
"KADIN SUÇLULARDA DA BENZER SİSTEM GÖRMEKTEYİZ"
Her ne kadar istismar suçlularının çoğunluğu erkek olsa da kadın cinsiyete sahip suçlular da olduğunu belirten Demirci, “Kadınlarda erkeklerde ki gibi bir “erkeklik organı” gücü bulunmamasına rağmen yine de bu tür bir suç işleyebilmektedirler. Kadın suçlu sayısı erkeklere nazaran oldukça az sayıdadır fakat yine erkeklerinkine benzer bir sistem görmekteyiz. Mağdur rolünde olan bir kurban eline güç alabildiği bir vakit geldiğinde bu gücü kontrolsüz bir şekilde kullanırsa ortaya suç kavramı çıkacaktır. Örneğin; cinsel istismara maruz kalmış bir kadın, şiddet ortamında yetişmiş bir kadın, yaşamı boyunca söz sahibi olamamış bir kadın veya sürekli ezilmiş bir kadın fırsat bulduğunda gücünü istismardan yana kullanabilir. Kadınlar fırsat bulduğunda suç işleyebilirken erkeklere bu fırsat hayatları boyunca tanınmıştır" dedi.
“HER ÇOCUK MASUM DOĞAR”
Her çocuğun masum doğduğundan fakat isteklerini gerçekleştirebilmek için masumluklarını bir kenara bırakmaya hemen hazır olduklarında değinen Demirci, “Çocuk, bir oyuncağı başka birinin elinden alabilmek için o kişiye rahatlıkla zarar verebilir ve bundan pişmanlık duymaz. O halde bizler büyürken bir yerlerde bize o merhamet ve pişmanlığın aşılanması gerekir. Aksi halde sonuçlarını düşünmediğimiz ve asla pişman olmayacağımız eylemlere kalkışabiliriz. Herkes kötü varlıklar olarak doğar fakat iyiliği öğreniriz ve iyilik görebilmek için iyi davranırız” dedi.
“DAHA İYİ BİR TOPLUM, İYİ BİR TOPLUMSAL PSİKOLOJİ İLE VAR OLACAKTIR”
Bir suçlu kadar onu suça teşvik eden durumların da iyi anlaşılması gerektiğine inandığını belirten İGÜ Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Onur Okan Demirci, “Bu durumlar iyileştirildikçe her insan iyi olmaya hazırdır. Yapmamız gereken ise daha iyi bir toplum yaratmak için suçu işleyen kişilerle savaşmak yerine suçu ortaya çıkaran etkenler ile mücadele etmektir. Daha iyi bir toplum, daha iyi bir toplumsal psikoloji ile var olacaktır. Varoluşumuzun geleceği buna bağlıdır” diye konuştu.
(FOTOĞRAF)