Sınırda kişilik bozukluğu
Cesuruz ya, Ceylanpınar’da öğretmenevinin kafeteryasında ön masaya kurulduk. Burada racon, korkmamak ve hiç hareket etmemek. Delikanlıları kesiyorum, onlar eğilirse ben de eğiliyorum.
Art arda silah sesleri ve bir patlama. Sebati’nin de ilk kez beti benzi atmış, “Yemin ediyorum başının üzerinden geçtiğini gördüm” diyor. Hafif titreme, asap bozukluğu yaratıyor. Sebati espriyi patlatıyor: “Sınırda kişilik bozukluğu diyorlar ya, işte bu o.”Geceleri Ceylanpınar’ın en havalı yeri öğretmenevinin kafeteryası. Herkes burada. Ama ön masalar çok tercih edilmiyor. Vurulma ihtimali daha yüksek. Ön masaların dibindeki tel örgünün üzerinden atlayıp 20 metre yürüdüğünüzde bir zamanların kardeş ülkesi Suriye’desiniz. İnsanlar savaş manzarasına karşı bacaklarını uzatmış çay içiyorlar: “Dün işte burada kovaladılar El Nusra milislerini.” PKK’nın Suriye kolu PYD tam önümüzdeki Resulayn’ı ele geçirdi, bayrağını dikti. El Kaide bağlantılı olduğu söylenen Suriyeli muhalif grup El Nusra bir, iki kilometre ötedeki köylerde direniyor. PYD, Türkiye’yi bu gruba destek vermekle suçluyor.
KALAŞNİKOF MU, HAVAN TOPU MU TOTOSU
Kalaşnikof, kamyonetlerin üzerine monte edilen doçka ve uzaktan havan sesleri... Önümüzde ateşten kuşlar gibi süzüle süzüle uçan izli mermileri ilk kez gördüğümde neye uğradığımı şaşırıyorum... Toto oynar gibi neyin ne sesi olduğunu tahmin etmeye çalışıyorlar. Cesuruz ya, ön masaya kurulduk. Bir ağacı gözüme kestirdim, açıyı kapamaya çalışıyorum. Tabii sert bir ‘güm’ sesinde yerde buluyorum kendimi. Çoğumuz yere eğilmişiz. Bazıları ise dalga geçmek için alkışlıyor bizi. Burada racon kesmek; korkmamak, hiç hareket etmemek. Yanımızdaki 6 yaşındaki kız çocuğu Senanur, Sebati Karakurt’a istediği malzemeyi veriyor. Çekime başlıyor: “Çınar Abi’yi gördün mü? Ne yaptı kurşun gelince?” Senanur, “Çok koyktu, yerlere saklandı” deyiveriyor. “Sen korkmadın mı peki?” soruma “Hayır” , “Eğlenceli mi?” soruma “Evet” cevabını veriyor. (Videosu hürriyet.com.tr’de.) Babası Orhan Şenlik’e “Kafa masayı kapmışsınız. Ailenizle eğlenmeye gelmişsiniz” yorumuma, “Yahu kasımdan beri böyle. Alıştık. Zaten Ceylanpınar’da ailece gidip oturabileceğiniz başka yer yok” karşılığını veriyor.
BAŞIMIN ÜZERİNDEN GEÇEN MERMİ
Tüm gece böyle yerlerdeyiz, ama gitmiyoruz. Yere kapanıp masanın altında çay içmeye devam edenler, artistik bir el hareketiyle çelik yeleğini hafifçe havaya kaldıran gazeteciler... Ben burada çalışan delikanlıları kesiyorum. Onlar eğilirse, ben de eğiliyorum. Saat gece 03.00 suları. Buranın işletmecisi Ahmet Hoca yanımızda ayakta, sohbet ediyoruz. Art arda silah sesleri ve bir patlama. Soğukkanlı Ahmet Hoca’nın yüzündeki dehşeti ve kaçışını görünce, “Şimdi yandık” deyip hemzemin oluyorum. Askerde öğrettikleri başı dirseklerinin arasına alma hareketini profesyonel subaymış gibi yapıveriyorum. Sebati’nin de ilk kez beti benzi atmış. “Yemin ediyorum başının üzerinden geçtiğini gördüm” diyor. ‘Yorgun mermi’ diyorlar bunlara. Yani hedefi tutturamamış, yere düşmek üzere olan mermiler... Hafif titreme, asap bozukluğu yaratıyor. Bu korkunun bir tadı var. Midemden ağzıma sigara dumanını andıran bir tat geliyor. Ama laptop’un fişi buradaki prize takılı, haber geçmem lazım. Bitince “Uzaklaşalım şu sınırdan Allah aşkına” diyorum. Sebati espriyi patlatıyor: “Sınırda kişilik bozukluğu diyorlar ya, işte bu o.” “Bize o küçük kızdaki gibi sağlam yürek lazım” deyince, yürek dürüm yemeye arka caddedeki ciğerciye geçiyoruz.
SİREN SESİYLE SAHURA KALKIŞ
Sahura bildiğiniz siren sesiyle kalkılıyor. Hava saldırısı varmış gibi! Gençler bugün topladıkları mermileri gösteriyor. 18 yaşındaki ‘Che’ dövmeli çocuğun ailesi Suriye’de. Sınır kapalı olduğu için geçen hafta tel örgülerden atlayarak gizlice geçmiş. Dönüşte Türk askeri yakalamış. “Dipçiklerle dövdüler. Nezarete alıp 13 saat su vermediler” diyor. Yüzünde morlukları görüyoruz. Ceylanpınar Devlet Hastanesi, raporunda “Askere yumruk attı. Kaçarken kanala düştü, yaralandı” diyor. Yanımızdaki yemyeşil gözlü Kürt genci, babasını kaybettiği için Hatay’daki üniversiteyi bırakıp evine dönmüş. “Her şey nasip, kısmet” diyor. “Bu savaş sürerse burada da Araplar ve Kürtler birbirinin yüzüne bakamaz hale gelecek” diye uyarıyor. Burada TİGEM adında dev bir tarım ve hayvancılık işletmesi var. Devlete ait. Ceylanpınar’ın ceylanları burada yetiştiriliyor. Cennet gibi bir yer. Yemyeşil çimler, uçsuz bucaksız bahçeler, deve kuşları... Oraya da mermiler düşüyor sürekli. Bu muhteşem tesisin halka pek yararı yok gibi. “Babam ve arkadaşları buraya ömürlerini feda etti. Ne oldu? Şimdi gariban Suriyelileri çalıştırıyorlar. Günlüğü 15- 20 liraya. Büyük ihtimalle de satacaklar” diyor. Ve Şanlıurfa’dan da bir neoliberalizm eleştirisi geliyor.
‘EN AZINDAN İSMİMİZİ ÖĞRENDİNİZ’
| |
| |
PYD’lilerden selam |
|
| |
Ceylanpınar’da sınırın dibinden karşıda olup biteni seyrediyorlar. Gençler, hatta çocuklarıyla kafeteryaya gelen vatandaşlar, üzerlerinden vızır vızır geçen kurşunlara da alışmış görünüyor. “Gidip, oturabileceğimiz başka yer yok” diyorlar. Sınırın ötesinden PYD’liler de Türkiye tarafındaki gençlere el sallayarak selam veriyor. Tel örgülerin ardında, 100 metre ileride de PKK’nın Suriye kolu PYD’nin bayrağı binanın üzerinde sallanıyor. |
|
|
Otel odamıza dönüyoruz. Sınırın hemen önü. Pencerenin üzerinde mermi deliği. Tuvalette bile vurulma tehlikesi var. İşte Şanlıurfa’mızın Ceylanpınar ilçesi böyle bir yer... Burada kelle koltukta yaşanıyor. Bu gerçeküstü durumu, manzaralı savaş kafelerinde, mermi düşen evlerde normalmiş gibi kabul etmişler. Bu hafta bir canımızı daha verdik. 5 yaralı var. Hiç uğruna... Ciğercideki yeşil gözlü Kürt genci söylemişti: “Bir şey olmaz. Burası İstanbul, Ankara değil nasıl olsa. Bizim için iyi oldu. Haritada adımız bile geçmiyordu. Şimdi en azından ismimizi öğrendiniz. Burası Ceylanpınar.”
5 liraya PYD’li gösteririm
“ABEY gel sana PYD’lileri göstereyim ama 5 liranı alırım’ diyor Fenerbahçe formalı bir çocuk Sebati’ye. Gençlik parkından çıktık. Sınır kapısının yanındaki demiryolları işletmesinin terk edilmiş binasının duvarına tırmandık. “Kimse yok orada’ dedik. Çocuklar “Dur” dedi. “1 dakika şimdi çağıracağız.” Kürtçe bağırdılar. 2 adam belirdi, çocuklara el salladılar. O sırada sınır kapısındaki Türk askeri “Dağılın” diye uyardı. Koşarak fotoğraf çektiğimiz yeri terk ettik. Çocuklar sonra ”Abey, sen görmedin. Sabah bize silahlarını kaldırarak selam verdiler” diye anlattı.