Güncelleme Tarihi:
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan AB’ye dönük mesajlarına 3 günlük Orta Avrupa gezisinde de devam etti. Gazetecilerle yaklaşık 1.5 saat süren sohbetinin yarısından fazlasını AB’ye ayıran Başbakan, birliğin Türkiye’ye karşı tutumunu “Saygısızlık” diye niteledi. Şanghay ve ASEAN gibi yaklaşımları “Ülkenin piyasasını genişletme” niyeti ile izah eden Erdoğan’a yöneltilen sorular ve yanıtları şöyle:
TÜRKİYE’YE SAYGISIZLIK
Sürekli olarak AB’ye dönük mesaj veriyorsunuz. Bunu süreci hızlandırmak için mi yapıyorsunuz?
AB sürecini hız kesmeksizin devam ettiriyoruz. Bu yakıştırmalara benim katılmam mümkün değil. Gerek medya, gerek bizi sevenler bizden farklı şeyler bekliyorlar. Tabii benim de bir şeyleri görmem lazım. Sene 1963. Aslında daha öncesi de var 1959’da başlayan süreç. 12 Eylül 1963’te başlayan resmi süreçten bugüne geliniyor. Ve bugüne kadar biz sabretmişiz. Alınan mesafe var mı? Baktığınızda Gümrük Birliği’ni, Helsinki’yi bir de bizim müzakere sürecinin başlatılmasını görüyorsunuz. 3 önemli çıkış diyebiliriz. Bunun dışında bizi hep oyaladılar. Bir başka ülkeye bunu uyguladılar mı? Hayır. Bu aslında Türkiye’ye bir saygısızlıktır.
Bunu dillendirmemizden daha doğal ne olabilir? Böyle bir muhalefet olursa, onlar içten, diğerleri dışarıdan çalışırlarsa böyle bir tablo olur. Halbuki böyle durumlarda söylem birliği, güç birliği önemli. Ama bakıyorsun içeride kimileri AB’ye girilmemesini savunuyor. Ama iş bu noktaya geldiğinde de AB’ye girme noktasında bir şeyler koparabilir miyim diye bir gayretin içine giriyorlar. Peki AB, bizim olmazsa olmazımız mıdır? Ha onu da söyleyeyim, olmazsa olmazımız değil. AB’ye almazlarsa kıyamet kopacak değil. Zaten kıyamet de kopmuyor. Biz yine yolumuza yine istikrarlı şekilde devam ediyoruz.
SARKOZY KÖSTEK OLDU
10 yıl önce AB’de neredeydik. 10 yıl sonra neredeyiz. Müzakereyi 10 yıl önce aslanın midesinden aldık. Bir fasıl aç-kapa yaptık. Fransa’da, Almanya’da iktidar değişti. Açma-kapama değil, maalesef kapama yok. Orada da 12 fasıl, toplam 13 fasıl burada kaldık. İleride yazma şansımız olursa yazarız. Sarkozy’nin benimle özel görüşmelerinde, ‘Şöyle destekleyeceğim, böyle destekleyeceğim’ demesine rağmen bu desteklerin hiçbiri olmadığı gibi, her yerde köstek oldu. Bayan Merkel döneminde 2 fasıl açtık, ama yine kapama yok. Kapama olmayınca zaten o bir anlam da ifade etmiyor.
AB ŞANGHAY İLE İLİŞKİDE
GÜMRÜK BİRLİĞİ
Ana muhalefetin Genel Başkanı AB’ye giremeyişin faturasını AK Parti iktidarına kesiyor. Bu tür laflar etmeden önce senin bu süreci incelemen, öğrenmen, araştırman lazım. Buralara nasıl geldik, hangi engellerle karşılaşarak buralara geldik? 1963’te imzayı atan kim? Sayın İnönü. Peki o günden bizim iktidarımıza kadar hangi iktidarlar geldi. Biz mi vardık iktidarda. Bir müzakere süreci mi başlattınız, bir fasıl mı açtınız? Yok. Sadece Tansu Hanım Gümrük Birliği’ne girme noktasında o işi başardı. Ama imza atınca ona da nasıl saldırılar oldu. Artıları, eksileri ayrı mesele ama Gümrük Birliği’ne girmek önemli bir adımdı. Bu gerçekleri görmeden böyle kurusıkı atmanın hiçbir anlamı yok. Bir hazırlık, geçiş ve sonuç dönemi olarak baktığınızda, AB Ankara Anlaşması’na uymamıştır, hâlâ da uymuyor. Belirlenen bir takvim var, şurada 6 sene, şurada 12 sene diye bir takvim var. Baktığınızda bunların hiçbirine doğru dürüst uyulmuyor. Bizi hep oyalamışlar.
AB İÇİN ÇOK KARARLIYIZ
Hükümet olarak biz, AB konusunda kararlıyız. İlgili bakanım zaten bu meselenin yakın takipçisi. Egemen Bey’e sordum ne yaptın sen diye. 4 yılda AB ülkelerine 112 seyahat yapmış. Sadece Brüksel’e 33 kez gidip gelmiş. AB üyeliği konusunu hafife almamız gibi bir şey söz konusu değildir. Bununla birlikte Sanghay İşbirliği Örgütü’nden bahsetmem de, ASEAN’dan bahsetmem de tesadüf değil. Biz dünyanın her yerinde pazar aramaya devam ediyoruz. Bu çerçevede mesela Afrika’da da çalışmalarımız sürüyor. Afrika’ya yaptığımız ihracat biz göreve geldiğimizde 3.5 milyar dolardı, şimdi orada 20 milyar dolar.
HER ŞEYE EVET DEMEYİZ
Türkiye’nin AB’ye alınmamasının esas itibarıyla kültürel ve din farklılığından kaynaklandığını savunan yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsunuz?
AB’nin Türkiye konusunda direnmesini anlamak çok zor. Türkiye NATO’daki halkı Müslüman olan tek ülke. NATO’da sizinle beraber değil miyiz? Beraberiz. Peki AB’de neden beraber olmayalım? Bundan niye bu kadar korkuyorsunuz, kaçınıyorsunuz? Başka sebepler geliyor tabii akla. Bir, 76 milyon nüfusu olan bir Türkiye var. İki dinamik yapısı olan bir Türkiye var. Üç, bu yapı içinde Türkiye’ye verilmiş ama tutulmamış sözler var. Mesela Kıbrıs meselesinde Kuzey Kıbrıs’la ilgili verdiği sözleri tutmadı AB. Tüm bunlar sıkıntı elbet. Türkiye AB’nin içinde olursa, her şeyi rahatça yapamayacak hale gelmekten çekiniyor olabilirler. Mesela NATO’da her istediklerini yapamayabiliyorlar. Türkiye olarak yanlış adımlara engel oluruz, her şeye evet demeyiz. Nitekim son dönemde İsrail’in NATO’ya alınmasına yönelik atılan adımlarda gördük bunu. Buna biz engel olduk. Bizim de kendimize has kırmızı çizgilerimiz var. İsrail’le NATO içinde birlikte olmamız asla düşünülemez. Temennim, Türkiye’nin NATO’da olduğu gibi AB’de de yerini almasıdır.
Fransa ve Almanya’nın tutumunda bir değişiklik var mı?
“Hollande’ın verdiği ilk mesajlar olumlu. Merkel’le son temaslarında çok daha olumlu gördüm. Ayın 25’inde Türkiye’de olacak. Görüşmelerde daha
farklı değişimin olduğu inancındayım. Biz de çıtayı biraz daha yükselterek kendileri ile konuşacağız. Dünya sürekli dönüyor, değişim var, bu değişimden
herkes nasibini alacak.
İmralı izni uygun görülene
İmralı sürecinde gelişme var mı?
Başlattığımız süreci gelişen şartlara göre devam ettiriyoruz. Sürecin içinde MİT, devletin şu anda süreci yönetmekle görevlendirdiği birimidir. Ve İmralı’nın talebi üzerine de kendisinin belli yerlere mesajını ulaştırması bakımından kendinin güvenebileceği siyasi talepleri vardır. Ama bu siyasi talepte de bizim özellikle koyduğumuz bazı şerhler vardır. Nedir bu? Bir, biz dağdaki ile kucaklaşanı bir defa İmralı’ya göndermeyiz. İki, şu ana kadar verdikleri mesajla bu ülkenin hassasiyetlerine darbe vuranları bu noktada aracı olarak kabul edemeyiz. Çünkü onların, oradan aldıkları mesajı farklı şekilde götürme ihtimalleri olabilir. Adalet Bakanlığımız ve MİT tüm hassasiyetleri göz önünde bulunduruyor. Mesela illa eşbaşkanlar diye bir mecburiyet söz konusu olamaz. Adalet Bakanlığımız, müracaatları alıyor. karara bağlanıyor. Yani her isteyenin oraya gönderilmesi söz konusu olamaz. Kendi akrabaları, abisi, kardeşi, annesi, babası, eşi gidebilir tabii ki. Ama siyasilerin gidişi, izne tabi bir konudur. Uygun görülene izin verilir, görülmeyene de izin verilmez. Biz gerilim olmaması için olumlu yaklaşımın önemli olduğunu düşünüyoruz. Mesela (Paris’teki hadisenin akabinde) o gün 3 cenazeyi Diyarbakır’a getirmek zorunda değildik. Ama gerek ailelerin, gerek siyasilerin talebine, bir gerilim olmasın anlayışıyla olumlu yaklaştık. Herhangi bir eyleme fırsat vermeden mesele hallolsun istedik. Bu da başarıldı. Bunun takdir edilmesi gerekirken, biri orada yaptığı konuşmada, ‘Barışı isteyen Başbakan, Kürt kardeşlerimizi bombalıyor’ diyebiliyor! Biz Kürt kardeşlerimizi niye bombalayalım, biz teröristi bombalıyoruz. Dolayısıyla, bu tür konuşmalar karşısında, ister istemez hassasiyetimizi korumaya mecburuz.
Şu anda gündemimizde cumhurbaşkanlığı yok
ERDOĞAN, “Mevcut yetki ve sorumlulukları ile cumhurbaşkanlığı için aday mısınız?” sorusuna olumlu veya olumsuz yanıt vermedi, “Şu anda bizim gündemimizde böyle bir şey yok. Daha 1.5 sene var. Şu anki yapıyla işlerimizi yapmaya devam edelim. Kamuoyunu da bununla meşgul etmeyelim” demekle yetindi.