Güncelleme Tarihi:
Dünyaya kuyruklu yıldız çarpacakmış... Aman ben de korkacak bir şey zannettim. Ne kadar telaşesin kardeş... Çarparsa çarpsın, kapımı kapar, evceğizimde otururum. Şimdi karılar, “Nasıl çarpacakmış bakalım” diye sürü sürü seyre giderler... A! gitmem, it köpek arasında çiğnenmeye vaktim yok... Hepsi yalan. Müneccim uydurması...Ne çarpacağı var, ne bir şey... Geçenlerde de yine bir kuyruklu görünmedi miydi? “Çarpacak” dediler, “Gökten ateş yağacak” dediler... Hiçbirinin aslı çıktı mı? Hay söyleyenlerin kemikleri çarpılsın inşallah...
YUKARIDAKİ diyalog, mahalleden iki komşu kadın arasında geçiyor ama günümüzde değil, yaklaşık 100 yıl öncesinde. Madem konumuz, dünyaya çarpacağı söylenen bir gezegen ve birkaç güne kalmaz kopacağına inanılan kıyamet, o halde Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Kuyruklu Yıldız Altında İzdivaç isimli eserinden alıntılayarak meseleye girmek gayet uygun düşüyor. Gürpınar’ın romanında dünyaya çarpacağı söylenen kuyruklu yıldız, Halley’dir. Hani en son 1986’da göründüğünde, adına şarkı yapıp Eurovizyon’a katıldığımız yıldız.
MAYA TAKVİMİ NEDİR
Hüseyin Rahmi, bir de öğütte bulunur kitabın başında:
“İnsanoğullarının korktuklarından ziyade korkmadıkları şeylerden çekininiz. Ta vaaz verenlerden tutunuz da teknik bilgi sahiplerine kadar insanların bilginleri de, filozofları da öbür kardeşlerini korkutma düşkünlüğünden kendilerini alamıyorlar.”
Şimdi gündemimizde yine kıyamet var. Bundan tam 11 gün sonrasına yönelik bir kehanet bu. Fakat 21 Aralık geldiğinde ne olacağı konusunda fikir birliği sağlanabilmiş değil. Önümüzdeki senaryolar şunlar: Dünya karanlığa gömülecek, elektrik kesilecek, pek çok kişi aklını kaçıracak ve her şeyin normale dönmesi aylar sürecek, yanardağlar patlayacak, yer yarılacak, bir gezegen çarpacak ve dünyanın sonu gelecek, insanoğlu yeni bir bilinç seviyesine yükselecek, bundan sonra her şey daha iyi olacak...
Bunlardan hangisinin doğru olduğunu, herhangi birinin isabetli olup olmadığını görmemize iki haftadan az zaman kaldı. Biz de bu arada, 2012 fenomenini her boyutuyla anlamaya çalışabiliriz.
Maya Takvimi, Kolomb öncesi Orta Amerika’da kullanılan bir takvim sistemiydi. Geçmişi M.Ö. 5. Yüzyıla kadar gidiyor. Maya dilinde gün ‘kin’ demekti. 20 gün 1 vinal, 18 vinal 1 tun, 20 tun 1 katun, 20 katun da 1 baktun ediyordu. Tıpkı bizim hafta, ay ve yıllarımız gibi, farkı 20’lik sistem üzerine kurulu olmasıydı. Mayalarda 3 ana takvim sistemi kullanılıyordu:
Tekrarlamayan Uzun Döngü takviminin başlangıç tarihi, Gregoryen takvimde M.Ö. 11 Ağustos 3114’e denk geliyordu. Orta Amerika kültürlerini inceleyen Jose Arguelles, Uzun Takvim’in 21 Aralık 2012’de tamamlanacağını ileri sürünce bugün gündemi meşgul eden fenomenin de fitilini ateşlemiş oldu. Büyük Döngü, ya da Orta Amerika Beşinci Dünya dönemi, 21 Aralık 2012 tarihinde sona eriyor. Şu anda M.S. 1618 yılında başlayan beşinci baktun’un son aşamasındayız.
ONLAR NEYE İNANIYORDU
Maya takviminin bittiği yerdeyiz peki ama onlar 21 Aralık’ta kıyamet kopacağına inanıyor muydu? 2012 Maya Kehaneti kitabının yazarı Daniel Pinchbeck’e göre, klasik Mayalılar için bu durumun tam olarak ne ifade ettiği belirgin değil. Aslında bundan başka bir Büyük Döngü olacağına inanıp inanmadıkları ya da içinde
bulunduğumuz bu dönemin döngülerin sonu olup olmadığı da net değil. Ancak Mayalılar, kıyametin yozlaşmış insanlara ve yaratılan her şeye yetişeceğine, sonra Büyük Döngü’nün yeniden başlayacağına inanıyorlardı. Maya mitolojisi
ise önceki döngülerden süregelen, ilerleyen bir insanlık evrimi ve gelişimi olduğunu yazıyor. Ayrı takvimi kullanan Aztekler ise evrenin şu anda depremlerle yok olacak beşinci evresinde olduğuna inanıyorlardı. İmparatorluklarının son yıllarında, Beşinci Güneş’i canlı tutmak için bir yılda yetmiş bin kişi kurban ettikleri tahmin ediliyor.
Her biri bir sayı ve sembolden oluşan günlerin bulunduğu, 260 günden oluşan kutsal takvim Tzolkin.
Her biri 20 günlük 18 ay, artı sakıncalı kabul edilen 5 gün ile 365 günden oluşan resmi takvim Haab.
Yaklaşık 5125 yıllık döngülerden oluşan Uzun Döngü takvimi.
Marduk NASA’yı çileden çıkardı
MARDUK aslında antik Mezopotamya’daki geç dönem tanrılarından birinin adı. Babil’in baş tanrısıydı; kanunlarıyla ünlü Hammurabi ona tapınılırdı. 3661 yılda bir dünyanın yakınından geçtiğine, geçerken de felaketlere neden olduğuna inanılan gezegen Marduk, adını bu tanrıdan alıyor. Gazdan oluşan Marduk, iddiaya göre son yörünge geçişini M.Ö. 1649’da yaptı ve bir dizi doğal âfete neden oldu, dünyanın birçok yerinde siyasi ve sosyal dengeleri altüst etti. Bu kez 21 Aralık’ta Dünya’ya çarpacağına, ya da yakın geçişiyle bir dizi felakete yol açacağına inanılıyor. Tüm tezler içinde Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA’yı en çok çileden çıkaran da bu. Defalarca şu duyuruyu yaptılar: 21 Aralık’ta Dünya’ya çarpacak bir gezegen olsaydı, çoktan çıplak gözle görünüyor olurdu...
‘Devletler biliyor ama susuyor’
MAYA takviminin sona ermesi veya Marduk yakınlaşması nedeniyle mahşer günü yaşayacağımıza inananlar başımıza gelecekleri bir bir sıralıyor. Yurtdışında gıda ve pil stoğu yapanlar, bodrumuna panik odası inşa ettirenler var. Devletlerin yaklaşan kıyametten haberdar olduğunu, ancak herkesi kurtarmak mümkün olmadığından panik yaratmamak için sustuklarını, küçük bir grubu kurtarmak için önlemler aldıklarını iddia ediyorlar. Tıpkı 2009 yapımı Hollywood filmi 2012’de olduğu gibi.
21 ARALIK’tan SONRA BAŞIMIZA BUNLAR MI GELECEK
21 Aralık sabahı dünyanın çok büyük bölümü karanlığa ve sessizliğe gömülecek.
Elektrik olmayacak.
Karanlık 4-5 gün devam edecek, elektrik gelmeyecek.
Büyük ve yıkıcı depremler olacak.
5. günden sonra güneş ışığı yeniden ortaya çıkacak.
Hayvanlar yer altına, mağaralara saklanacak.
Büyükşehirlerde insanların psikolojisi bozulacak, kaos nedeniyle aklını yitirenler görülecek. Yer yüzündeki insanların yüzde 12’si bu durumda olacak.
Elektrik 2-3 ay geri gelmeyecek.
Karanlık korkusu ve psikolojik gerginlik nedeniyle ölenler olacak.
Mart 2013’te her şey normale dönecek.
Sınır tanımayan ruhaniler
SPİRİTÜEL konularla haşır neşir olmayanlar için New Age terimi bir müzik türünden ibaret olabilir. Ancak burada bahsettiğimiz, 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmış bir ruhani hareket. Batı kaynaklı New Age, Doğu ile Batı’nın
ruhani ve metafizik geleneklerini psikoloji, holistik, parapsikoloji, farkındalık araştırmaları, kuantum fiziği ile harmanlıyor. Amacı için ‘sınır tanımayan ruhanilik’ diyebiliriz. New Age dindarları, insanoğlunun yeni bir bilince yöneldiğine, zaten bugüne kadar sürdürdüğü uygarlığını ve bilincini değiştirmezse asıl kıyametin o zaman geleceğine inanıyor. Ki bu inanış, küresel ısınmanın ve çevre felaketlerinin bizi eşiğine getirdiği yokoluşu çok iyi tarif ediyor.
FOTON KUŞAĞI
Fotonlardan oluşan bir kuşağın dünyayı saracağına, bunun sonucunda ruhsal bir dönüşüme neden olacağına dair New Age hareketi ile bağlantılı, 1950’lerde ortaya çıkmış inanış. Dünya bu kuşaktan geçerken ya insanın varoluşu daha yüksek bir seviyeye taşınacak ya da dünyanın sonu gelecek veya her ikisi birden olacak. Ulaşacağımız bu üst seviyeye Galaktik Düzey deniyor. Sonucun ne olduğunu belirleyen ise kuşağa önce kimin girdiği, dünyanın mı güneşin mi? Foton Kuşağı’na ilk giren dünya olursa, sanki dev bir havai fişek gösterisi varmış gibi büyük bir parlama olacak. Ancak önce güneş girerse, güneş ışınlarına radyasyon müdahalesi olacak ve 110 saat süren, dünyayı saran bir karanlık meydana gelecek. Bu sürede elektrik de olmayacak. Daha sonra her şey normale dönecek.
BİZİM “İndigo çocuklar”, yani uzmanların “homo noeticus” dediği çocukların, ‘homosapiens’ten sonraki halka olduğuna inanılıyor. 1982-2003 döneminde doğan bu çocukların, anne ve babalarından daha zeki, daha donanımlı doğduklarına inanılıyor. Kimi uzmanlara göre onlar, 21 Aralık’tan sonra gireceğimiz “foton kuşağı”nda, dünyayı kurtarmakla görevli.
‘Ölüm ötesi uzmanı’. Amerikalı P.M.H. Atwater, Hürriyet’e verdiği bir röportajında şöyle diyordu:
“Bu çocuklar, daha önce de özellikle de insan nesli yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığında dünyaya geldi. Kehanetler, astrolojik öngörüler, geleceklerini söylüyordu ve geliyorlar. Şimdiki gibi devam edemeyiz, aksi halde kendimizi mahveder, Ortaçağ’a geri döneriz. Bu çocukların hem pozitif hem de negatif özellikleri var. Bir kere daha zekiler, daha çok biliyorlar, farkındalar, psişik özellikleri var, dürüstlüğe, insan haklarına önem veriyorlar. Aynı zamanda öfkeli ve sabırsızlar. Dürüstlük arıyor, yalanla karşılaşınca çok sabırsız oluyorlar. Onların öfkelerini yönetebilirsek, dünyayı kurtarabiliriz. Paranıza, yaşınıza, mevkinize önem vermiyorlar. İlişkilerinde ne kadar samimi olduğunuza bakıyorlar, bekletmeye gelmiyorlar.”
YARIN: İNANANLAR VE İNANMAYANLAR NE DİYOR?