Güncelleme Tarihi:
Kafası sargılı bir çocuk uzaklara doğru bakarak eliyle zafer işareti yapıyordu. Birkaç kişi Çarşamba ve Perşembe günü yaşanan çatışmalarda taş ve sopaların hedefi olup hayatını kaybedenler için sloganlar atıyordu: “Ey cennetin kapısındaki şehitler, rahat uyuyun! Mücadelemiz sürecek!”
Dün akşam hava kararırken 100 bin kişi civarındaki kalabalık sakin sakin meydanda dolaşıyordu. Genç bir adam elindeki kurabiyeleri çevredekilere dağıtarak sanki yoldaşlarını yeni savaşa hazırlıyordu.
Aniden meydanın çevresinde birbirine çarpan demir sesleri duyuldu. Bir grup genç adam ellerindeki demir çubukları demir parmaklıklara vura vura koşa koşa meydandan çıktı ve şehrin merkezine doğru giden caddeye yöneldi.
Yüzlerce Mübarek yanlısı Talat Harb Meydanı’ndan Tahrir Meydanı’na doğru ilerliyordu. İngilizce konuşan ve tehlikeli olduğu için soyadını vermekten kaçınan 28 yaşındaki mühendis Kerim, “Ne zaman yaklaşmaya başlasalar biz de bu alarmı veriyoruz” dedi.
Her tarafta asfalt yollar yumruk boyunda parçalara ayrılmış durumdaydı. Bir grup kanlı dövüşçü meydana girene kadar iki taraf da taşları birbirine attı. Bir halkla ilişkiler şirketinde görevli olan 35 yaşındaki Baha Kialani, “Onlara vurmuyorlar, onları dövmüyorlar” dedi.
Göstericiler bu dövüşçülerden birini kıstırdı. Kalabalık, meydanın kuzey girişini koruyan tanka doğru ilerledi. Adamı orduya teslim edecekleri söyleniyordu.
Sağlık Bakanı Ahmed Semih Ferid, dün 28 protestocunun çoğunluğu küçük olmakla birlikte yaralı olduğunu, Çarşamba ve Perşembe günkü çatışmalarda yaralananların da üçünün daha hayatını kaybettiğini belirtti. Böylece iki günde yaşanan toplam can kaybı 11 oldu. Yetkililer Tahrir’de iki gün boyunca yaşanan çatışmalarda yaralananların sayısının toplam 900’ü bulduğunu belirtti.
Tahrir’deki çatışmalarla protestoların başladığı 25 Ocak’tan bu yana ölü sayısı 109’a yükseldi. Bunların arasında geçtiğimiz hafta balkonundan olayları fotoğraflamaya çalışırken bir keskin nişancının hedefi olan devlet gazetesi muhabiri de bulunuyor.
25 yaşındaki bilgisayar öğretmeni Muhammed Avaş, “Eğer savaşmazsak yok oluruz. Aslanı sinirlendirdik. Şimdi pes edersek her zamankinden daha vahşi bir biçimde üzerimize saldırır” dedi.
Meydan çevresinde insanlar Sedat Metro İstasyonu’nun merdivenlerine çöp atıyordu. Metronun kapıları kapatılmış, zincirlenmiş ve kapısına yakınlardaki bir inşaattan kereste yığılarak taş savaşında yakalanan Mübarek yanlılarını tutmak için kullanılan bir hapishaneye dönüştürülmüştü. Göstericiler bu tutukluların ordu tarafından götürüldüğünü söyledi.
Meydan genelinde askerlerin varlığı çok yoğundu. Çok net bir Amerikan aksanlı İngilizce konuşan bir subay Kasrü’n Nil Köprüsü üzerindeki ilk kontrol noktasında kimlik kontrolü yapıyordu. Köprü üzerinde siyah ayaklanma kaskları, kurşun geçirmez yelekleri ve Kaleşnikoflarıyla askerler bekliyordu.
Atılan taşlara karşı kalkan olarak kullanılan dövülmüş metal parçaları yerlere atılmış duruyordu. Sivil giyimli, ciddi görünüşlü bir adam kimlikleri, çantaları kontrol ederken kadınlarla erkekleri elle arama için iki gruba ayırıyordu. Bir başka sivil kontrol noktasının ardından insanlar Tahrir Meydanı’na dağıldı.
Bir grup genç blog yazarı “sosyete köşesi” olarak bilinen noktada toplanmıştı. Bir tur şirketinin kapısına yeşil sprey boyayla dört kelime yazılmıştı. İngilizce “Facebook” ve “Twitter”, Arapça “gençlik” ve “El Cezire”.
Meydan Mısır’ın orta sınıfının üyeleriyle doluydu. İçlerinden biri, 40 yaşındaki din öğretmeni Alaa Muhammed, kollarındaki yara izlerini göstererek güvenlik güçlerinin 1994-2006 yılları arasında “siyasi faaliyetleri” için tutuklandığı dönemde kendisini kollarından astığını anlattı. Muhammed, “Sadece İslamcıları hapse atıyorlardı” dedi.
Zaman zaman kulaklarından elektrik şoku verildiğini de anlatan Muhammed, “Kolaysa kulağınızdan elektrik verilince dayanın da görelim. Beni Allah korudu” dedi.
Associated Press'te yayımlanan "The wounded march victorious in Cairo square" başlıklı izlenimden derlenmiştir.
http://twitter.com/HurriyetPlanet