Güncelleme Tarihi:
Dünya gündeminin nabzı Planet'te atıyor
Erdoğan, 1990’lı yıllarda verdiği röportajlarda ve yaptığı konuşmalarda, aynı zamanda hem laik hem de Müslüman olunamayacağını, demokrasinin bir amaçtan çok bir araç olduğunu ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’nden uzak durması gerektiğini belirtti.
Ancak liberal demokrasiye doğru hızlı bir dönüşüm geçiren Erdoğan, platformu laik olan ve 2005 yılında AB ile müzakereleri başlatan AK Parti’yi kurdu. Şimdi, Erdoğan yapacağı değişikliklerle sivil özgürlükleri artıracağını söylüyor ve partisine karşı duruş sergileyen en üst düzey yargı sistemini şekillendirmek için destek istiyor.
12 Eylül’de yapılacak oylama Türklerin başbakanlarına güvenip güvenmediği ve AK Parti’nin barış odaklı demokrasiye Türkiye’yi taşıyıp taşımayacağına yönelik bir vekâletnameye dönüştü. Pazar günü yapılacak oylamadaki sonuçların birbirine çok yakın olması ve anayasa paketinin yüzde 50’yi çok az farkla aşması bekleniyor.
SİYASET ARENASI KIZIŞIYOR
Erdoğan’ın politikalarından şüphe eden çok sayıda Türk, onun sunduğu değişiklikler ile mahkemeleri dinci muhafazakârlarla dolduracağını, rakiplerini alt edeceğini ve Mustafa Kemal’in oluşturduğu laik sistemi tersine çevirebileceğinden endişe ediyor. Ayrıca, Erdoğan’ın Batı karşıtı İslamcı pozisyonunda yeni Avrupalı liberal demokratlığa geçişinin samimi olup olmadığını sorguluyorlar.
Wall Street Journal’a verdiği röportajda, Erdoğan bu görüşleri reddetti: “Dindar bir Müslüman olarak, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı ve onun savunucusuyum” dedi. Erdoğan’ın Türkiye’yi nereye götürdüğü sorusu Washington’da da takip ediliyor. ABD Başkanı Barack Obama, NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip olan ve Irak’taki ABD askerleri için önemli bir tedarik yolu olan Türkiye’ye geçtiğimiz yıl Nisan ayında yaptığı ziyarette “model ortaklık” vurgusu yapmıştı.
Erdoğan, Gazze Özgürlük Filosu’nda dokuz Türk aktivistin öldürülmesi ve Birleşmiş Milletler (BM) güvenlik Konseyi’nde İran’a uygulanacak yaptırımlara ‘hayır’ oyu verdiği için Washington ile ilişkileri gerilmişti. Buna rağmen Batılı diplomatlar Ankara’nın Gazze filo baskınına yapılacak kısıtlı uluslararası soruşturmayı kabul etmesi ve İsrailli yetkililerle buluşma kararını Erdoğan’ın İsrail ile ilişkileri geliştirme isteğindeki kararlılığın kanıtı olarak görüyor.
Bu esnada, Erdoğan’ın takındığı sert tavırla referandum gerginliği yükseliyor. Geçtiğimiz ay büyük iş lobilerini değişiklik paketi konusunda taraf olmayanların bertaraf olacaklarını söyledi. Başbakan’ın sözcüsü ise Erdoğan’ın sözlerinin bir tehdit olarak algılanmaması gerektiğini belirtti.
ERDOĞAN’IN DEĞİŞİMİ
Erdoğan’ın politikaya atıldığı dönem oldukça sert söylemlerde bulunuyordu. Türkiye’nin sokaklarında 1970’lerde sağcı ve solcular arasında yaşanan çatışmalarda beş binden fazla insan hayatını kaybetti. Erdoğan’ın iki yakın arkadaşından bir tanesi vurularak, diğeri bombalama sonucu hayatını kaybetti.
İran, Suudi Arabistan ve Afganistan’daki İslami rejimlerin, Türkiye’deki laiklere kıyasla çok daha baskıcı bir yönetim gösterdiği gören Erdoğan, 1980’lerde görüşlerini yumuşattı. Her gün İstanbul’un en eski Avrupa köşesi Pera’dan yürüyerek Kasımpaşa’ya giden Erdoğan, “Tabi ki Pera’nın hayatını yaşamadım ama orayı bilirdim” dedi.
Refah Partisi döneminde, Erdoğan Kasımpaşa ve Pera’yı içine alan Beyoğlu’nun belediye başkanlığına aday oldu. Erdoğan, çok popülist bir yaklaşımla ilçenin lisanslı genelevlerini bile ziyaret etti ancak kaybetti. 1994’te ise, İstanbul belediye başkanlığını kazandı.
Refah Partisi gibi, Erdoğan’da oldukça muhafazakârdı. Hatta oldukça ABD karşıtıydı. 1992 yılında, Refah Partisi’nin düzenlediği bir konuşmada, Erdoğan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “NATO üyesi olmaması gerektiğini ve AB’nin gerçek isminin Katolik Hıristiyan Devletleri Birliği olduğunu” söylemişti.
Analistlere göre, İstanbul belediye başkanlığı esnasında her gün eski laik elit sınıf ile bürokrasiyle uğraşmak zorunda kalan ve 10 milyondan fazla nüfusa sahip karma kültüre ev sahipliği yapan bir kentle uğraşmaya uğraşmak, Erdoğan’ı değişime uğrattı.
Röportajında, Erdoğan AB görüşünü, birliğin ortak piyasa anlayışından Türkiye’nin de savunduğu politik ve ekonomik birliğe döndüğü için değiştirdiğini söyledi.
Kendisine, o zaman amacının Türkiye’ye daha yüksek, İslami bir kanun getirmek olup olmadığı sorulduğunda, “Asla” cevabını verdi.
* Wall Street Journal'ın İstanbul muhabiri Marc Champion'ın "Fears for Turkey's Future Roil Vote on Constitution" adlı makalesinin Türkçe derlemesidir.
Hürriyet'i Facebook'ta takip etmek istiyorsanız:
http://www.facebook.com/#!/HurriyetPlanet
Hürriyet'i Twitter'da takip etmek istiyorsanız:
http://twitter.com/HurriyetPlanet