Güncelleme Tarihi:
Büyük, fakir ve gizemli: Bu üç kelime Avrupa Birliği’nde yaşayan insanların Türkiye’yi nasıl gördüğünü özetliyor. Türkiye Fransa’dan daha fazla toprağa, Almanya kadar büyük bir nüfusa sahip ancak Romanya kadar da yoksul. Türkiye ile bağdaşan bir diğer unsur, ülkenin farklı ya da yabancı bir toplum olup olmadığı. Türkiye hakkında Avrupa’da sözü edilmeyen duygusal bağlılık, onun Avrupa kulübündeki diğer ülkelere benzemediğini gösteriyor.
TÜRKİYE’DEN ÇEKİNİN
Türkiye’ye bu hafta içinde düzenlediği ziyarette, Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle bu konunun kıyısından geçmeyi tercih etti ve Almanya’nın “Türkiye ve Avrupa ile bağlarını derinleştirmeye büyük önem verdiğini” belirtti. Almanya’daki ortak görüş ise Alman hükümetinin Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasına destek vermemek ancak bunun yerine “imtiyazlı ortaklık” sunmak.
Westerwelle’nin sözleri, geçtiğimiz yıl Türkiye ile “yakın bağlantı” kurmak için baskı gösteren ancak Türkiye’nin üyeliğini desteklemeyen Başbakan Angela Merkel’in Prag’da ettiği sözleri yansıtıyor. Merkel’in yanı sıra, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy bu konuda çok daha doğrudan bir yaklaşım sergiledi.
Sarkozy, “Türkiye’nin AB’de yeri olduğunu düşünmüyorum ve bu hususta düşüncem değişmiş değil” dedi. Her ne kadar Merkel ve Sarkozy Türkiye’nin AB müzakerelerinin 2004’te başladığı gerçeğini değiştiremeyecek olsa da, bu süreci ertelemek için ellerinden geleni yapıyor.
CAMERON ÖFKELİ
Almanya ve Fransa’nın olumsuz görüşleri, Ankara ziyaretinde Türkiye’nin üyeliğini ateşli bir şekilde savunan Cameron’un sözleriyle ciddi biçimde zıtlaşıyor. Kendisini Türkiye’nin üyelik çabaları için “en güçlü savunuculardan biri” olarak ilan eden Cameron, üyelik sürecindeki yavaşlıktan dolayı “öfkeli” olduğunu belirtti.
Cameron’ın bu hususta Türkiye’yi en çok savunduğu alan, Ankara’nın NATO’daki rolü ve Avrupa’nın geri kalanını korumakta gösterdiği rol oldu. İngiltere başbakanı, oynadığı role rağmen Türkiye’ye Avrupa çadırında yer verilmediğine dikkat çekti.
Cameron’ın görüşleri, “genişleme yorgunu” olan Avrupa’nın birçok ülkesiyle sürtüşüyor. Son altı yılda 12 yeni üye kabul eden ve toplamda 27 üyeye ulaşan AB, o kadar büyük bir para ve enerji harcaması yapıyor ki, yeni bir üye kabul edebilecek durumda değil.
Brüksel’deki dedikodular ise, Cameron’un Türkiye’ye gösterdiği yakınlığın aslında tam olarak bu amacı taşımadığı ancak AB’yi güçsüzleştirmek için atılan politik bir hamle olduğu. İngiliz uzmanlara göre, birliği farklı yeni üyeler kabul etmek geleneksel Avrupa bütünlüğünü bozarak bir çatırdamaya neden olabilir.
Cameron’ın sözlerinin arkasındaki güdü ne olursa olsun, Türkiye’nin üyelik müzakerelerinin hızlanacağını beklemek düşük bir olasılık. Türkiye’nin Avrupa’nın istediği standartlara ulaşabilmesi için hala önünde uzun bir yol var.
Aslına bakılırsa Türkiye o kadar yavaş ilerliyor ki, Ankara’nın yerini Hırvatistan veya İzlanda kapacakmış gibi gözüküyor. Böylece Türkiye çadırın 28’inci veya 29’uncu üyesi olma şansını da kaybedebilir.