Güncelleme Tarihi:
Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman Pazartesi günkü tavrıyla dış basında İsrail’e gelen eleştirilere “agresif cevaplar verme” politikasını sürdürdüğünü gösterdi. Lieberman Kurtlar Vadisi’ne tepki olarak Türkiye’ye ciddi diplomatik yaptırımlar uygulanmasını istediğini ancak Başbakan Benjamin Netanyahu, Türkiye’nin İsrail büyükelçisinin kınanmasının yeterli olduğunu belirtti.
Haaretz gazetesi analisti Aluf Benn, Lieberman ve yardımcısı Danny Ayalon’un darbenin şiddetini artırmak istediğini ifade ederek, “Büyükelçi, Ayalon’un meclis binası Knesset’teki ofisine davet edildi. Onunla birlikte televizyon kameraları da odaya alındı. Ayalon kameralara yönetmenin ne göstermek istediğini anlattı: ‘Huzursuz bir biçimde gülümseyen büyükelçi alçakta bir koltukta otururken, karşısında asık suratlı üç İsrailli ve masanın üzerinde sadece bir bayrak.’ Bu Lieberman’ın İsrail’in ulusal onurunu koruma planıydı” dedi.
Lieberman gibi Netanyahu da İsrail’in yurtdışındaki Yahudi karşıtı ve İsrail karşıtı propagandaya sert bir dille cevap vermesi gerektiğine inanıyor. Ancak Başbakan’ın Türk büyükelçinin küçük düşürülmesinin sahneye koyulduğu böyle bir oyunu akşam haberlerinde izlemeyi umduğu şüpheli.
Benn, Lieberman’ın yurtdışında sevilmeyen bir misafir olmasına karşın dış politikada kuralları koymakta başarılı olduğunu belirtti ve bu yaşananların üç açıdan görülebileceğini ekledi
İSRAİL GÖZÜYLE
Olaylara İsrail’in içişleri çerçevesinden bakıldığında Lieberman ulusun onurunu korumaya çalışırken, Pazar günü iki ülke ilişkilerini düzeltmek için Ankara’ya gidecek olan Savunma Bakanı Ehud Barak “kötü Türklerin” önünde yerlere kapanıyor gibi görünüyor. Lieberman ve Barak arasında başka konularda da anlaşmazlıklar olduğu biliniyor.
Bununla birlikte, yaşananlara dışişleri çerçevesinden bakıldığındaysa, Türkiye’yle ilişkilerin bozulmasının tek sorumlusunun İsrail olmadığı kanısına varılıyor. Özellikle, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz yıl bu zamanlarda Gazze Şeridi üzerine düzenlenen Dökme Kurşun Operasyonu’ndan bu yana eline geçen her fırsatta İsrail’i eleştiriyor.
Erdoğan, Pazartesi günü yanında Lübnan Başbakanı Said Hariri’yle birlikte bir kez daha sesini yükseltti. Başbakan İsrail’i aşırı ve orantısız güç kullanmakla ve su çalmakla suçlarken, uluslararası kamuoyunun İsrail’in Dimona’daki nükleer reaktörüne İran’ın nükleer programına gösterdiği tepkiyi göstermesini istedi.
Erdoğan’ın İsrail’le ilişkileri karmaşık bir yapı gösteriyor: Erdoğan, İsrail’in bölgedeki askeri operasyonlarına şiddetle muhalefet ediyor ancak iki ülke arasındaki gerginlik sırasında Ariel Şaron’la olumlu ilişkiler kurdu. Hatta Dökme Kurşun Operasyonu’ndan önce Erdoğan’ın Ehud Olmert’le de arası iyiydi. Bununla birlikte kendisi Netanyahu’yu boykot ediyor.
ABD’NİN STRATEJİ HATASI
Olaylara son olarak stratejik bir gözle bakılırsa Türkiye'nin, ABD başkanı Barack Obama’nın başarısızlıklar listesinde en üst sıralarda geldiğini savunan Benn, Obama’nın Müslüman dünyasıyla barışma süreci İstanbul’da başladığını hatırlattı. Ancak Türkiye Obama’nın çağrısına cevap vermek yerine yüzünü “doğuya”, hatta Netanyahu’ya göre Tahran ve Şam’a döndü.
ABD’de Bill Clinton başkanlığındaki bir önceki Demokrat Parti hükümeti, Türkiye ve İsrail arasında ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarlarına hizmet edecek stratejik bir ortaklık kurulmasını sağlamıştı.
“İki ülke ilişkilerindeki bozulma George W. Bush döneminde başladı ancak Obama’nın birinci yılında her şey paramparça oldu” diyen Benn, ABD’lilerin kendi kendilerine bu duruma nasıl gelindiğini ve Türkiye’nin kaybedilip kaybedilmediğini sormaları gerektiğini savundu.