Emekli olunca hayalim domates yetiştirmek

Güncelleme Tarihi:

Emekli olunca hayalim domates yetiştirmek
Oluşturulma Tarihi: Ocak 15, 2006 00:00

Bizler onu Türk yargısının zirvesine oturan "İlk Kadın Hakim" olarak tanıdık. 40 yıldır dava dosyalarına gömülüp, elindeki terazisiyle adalet dağıtan, ilkeli ve saygın bir hakim. Zirveye tırmanıp adını tarihe yazdıran bir hukukçu. Ciddi, az gülen ve hatta sanki biraz da asık yüzlü gibi. Ama 40 yıldır giydiği siyah cüppesini hafifçe aralayınca sevecen, sıcacık, neşeli ve hayat dolu bir insan çıkıverdi karşıma.

Tülay Tuğcu’yla tabii ki, tartışılan Türk yargısını konuştuk. Ama öncelikle tarihe geçen Tülay Tuğcu kimdi? Nasıl bir aile ortamında büyüdü? Çocukluk ve gençlik rüyaları neydi? Yargının zirvesine tırmanan bir kadın hakim neler hisseder? Dünyaya ve Türkiye’ye nasıl bakıyor? İki yıl sonra yaş haddinden emekli olunca neler yapmayı hayal ediyor? Siyasete atılmayı düşünüyor mu? Ya Cumhurbaşkanlığı? Bu soruların tümünün cevaplarını verdi, kimi zaman eski günlere dalarak, kimi zaman bir kahkaha patlatarak...

"Ailem çağdaş bir aileydi. Dedem Mekteb-i Mülkiye-i Şahane mezunuydu. Babam Türkiye’nin ilk makine mühendislerinden. Annem, edebiyat öğretmenidir. Atatürk hayranıydı. Çok hoşgörülüydüler. Böyle bir ortamda büyüdük."

Türban tartışmalarının odağında olan Anayasa Mahkemesi’nin Başkanı, annesinden gururla söz ediyor: "Annem, 82 yaşında öldü. 82 yaşına kadar da hep şapka taktı. Atatürk öyle istediği için. Türkiye’de bulamadığı zaman yurtdışına
/images/100/0x0/55eaf781f018fbb8f8a24291
gidenlerden şapka ısmarlardı. Ben de annemin şapkalarını saklıyorum."

Memur çoçuğu olmasına rağmen, ailesi onu o zaman da Ankara’nın iyi ama pahalı okullarından biri olan TED Ankara Koleji’ne gönderiyor.

O yıllarda evlerinde edebiyat ve şiir akşamları yapıyorlar: "Annem bazı akşamlar bize roman okurdu. Ama daha çok şiir okumayı severdi. Eski Türkçe’yle yazdığı şiir defterini açıp okumaya başlardı."

O yıllarda başlayan piyano dersleri... Ve aile içi mini Schubert ve Mozart konserleri... Evleninceye kadar sürüyor. Evlenince piyano çalmayı bırakıyor, çünkü: "Evimizde piyanoyu koyacak yer yoktu da ondan."

TEK TERCİH HUKUK

Kolejden mezun olunca Tuğcu’nun tek tercihi var: Ankara Hukuk Fakültesi. Aslında hukukçu olmaya beş yaşında karar veriyor: "Abim Siyasal’da okuyordu. Beni de götürürdü. Bana, sen de mi bu okula geleceksin, diye sorardı. Hayır, öbür okula gideceğim, derdim. Çünkü öbür okulun bahçesi daha güzeldi. Önünden geçerken, benim okulum, diye diye hukuk fakültesini benimsedim. Kolejden mezun olunca da, hem siyasal hem de hukuk sınavına girdim. İkisini de kazandım ama hukuku seçtim."

Dereceyle bitiriyor Hukuk Fakültesi’ni. İdeali avukatlık. Ama üç yıl avukatlık yapabiliyor, ideallerle gerçekler her zaman uyum sağlamıyor:

"23-24 yaşında yazıhane kurarak avukatlık yapmanın çok kolay olmadığını gördüm. Babadan kalan hazır kurulmuş bir düzen olsaydı daha kolay olabilirdi. Bir de memur çocuğuydum. Ne gelir ne gider, nasıl yaşarım, nasıl geçinirim, gibi endişelere kapıldım. Kamu görevlisi olmayı tercih ettim."

"Hukuku hep sevdim" diye anlatmaya devam ediyor Danıştay günlerini: "Danıştay’da bir başkanım vardı. Bir heyet toplantısına girerken bana ’Yahu sen heyete baklava börek yiyecekmişiz gibi geliyorsun. Dava dinleyeceğiz’ derdi. Ben, çok keyifli, çok severek çalıştım Danıştay’da. İşimi hep sevdim."

YARGIDAKİ HANIMLAR

Dosyalar arasında geçen 40 yıl sonunda zirve. Acaba Tuğcu bir gün Başkan olacağını hayal etti mi? "Hayır Başkan olacağım hiç aklıma gelmedi."

Nedeni çok açık. 6 yıl önce Anayasa Mahkemesi’ne seçildiği zaman, Ahmet Necdet Sezer Anayasa Mahkemesi Başkanı. Sezer’in Cumhurbaşkanlığına çıkacağı ise kimsenin aklına gelmiyor. Tuğcu’yla Sezer, aynı yaştalar. Ve Tuğcu Sezer’in başkanlığında çalışıp emekli olacağını düşünüyor. Ama kaderin ya da siyasetin cilvesi, Sezer Köşk’e çıkıyor, yol açılıyor.

Peki bir kadın hakimin Anayasa Mahkemesi’ne başkan olabileceği hiç aklına geldi mi? "Tabii olur. İlk hanım başkan olmam önemseniyor. Ama ben asıl 40 yıllık hukukçu kimliğimle öne çıkmak isterim. Ayrıca sayısal olarak birçok meslek gruplarına göre yargıda hanımlar daha fazla. Hanım erkek ayrımına da karşıyım."

Bir gün Çankaya Köşkü’ne bir kadının çıkabileceğini düşünüyor musunuz, diye soruyorum. Tuğcu "Gayet tabii, ama o ben değilim" diye gülerek söze başlıyor. Sonra da temel bir ilkenin altını çiziyor: "Kadın olmak avantaj ve dezavantaj olmamalı. Kim hak ediyorsa gelsin. Ben şimdiye kadar hiç olumsuz bir reaksiyon görmedim."

Peki geçen 80 yılda Atatürk’ün kadın devrimleri ne kadar başarılı oldu? Türk toplumu kadının yüksek mevkilere tırmanmasını kabul etti ama ya okula gönderilmeyen kızlar, dayak yiyen kadınlar, namus uğruna öldürülenler...

"Ne yazık ki kadın için devrimler tam uygulanamadı. Kadınlarımız haklarını kullanmak şöyle dursun hálá haklarının farkında değiller. Türk kadınını, hem seviyor hem dövüyor, anlayışından kurtarmamız lazım. Kadının haklarını bilmesi lazım. Yapılacak çok şey var. Bu bizim görevimiz, yapmak zorundayız."

İlk kadın başkan, 2 yıl sonra emekli olunca ne yapmayı hayal ediyor, merak edip sordum. Tuğcu hayalini büyük bir mutlulukla anlatıyor: "Domates yetiştirmek istiyorum. Bahçeyle, çiçekle, kendim için yaşamak istiyorum."

Ama sonra "Böyle istiyorum da böyle olur mu, bilmiyorum" diyor. Çünkü ondan ders vermesini isteyen bazı üniversiteler var. Ayrıca sokaktaki insanlarla da ilgilenmek istediğini söylüyor. Yine de dosyaların arasında, domateslerini yetiştireceği küçük bahçesinin hayalini kurmaya devam ediyor.

Beyinlerde hukuk reformu gerek

Tuğcu’yla eleştiri altındaki yargıyı da konuştuk. Tuğcu, vatandaşın kafasındaki "mahkemelerde sürünürüm" korkusunun aşılması konusunda biraz karamsar: "Bugünkü yapılanmada imkansız. Hakimler on binlerce dosya içinde boğulmuş, adaleti arıyor. Yargı, bunu kendi içinde çözemez. Bu bir hükümet politikası olarak gündeme gelmeli. Başka çözümler üretilmeli."

Tuğcu’ya göre, asıl sorun hem idare hem de vatandaşın hakkını ve hukukunu iyi bilebilmesinden geçiyor: "Bir kişi lehine bir sonuç aldığı zaman artık idarenin bunu uygulaması gerekiyor. İdare, ikincisi, beşincisi, on sekizincisi olunca da yine git, yargıdan karar al, diyor. Sorumluluktan kaçıyor. Beyinlerde hukuk reformu gerek. Hakkınız nerede var, nerede yok? Bunu belirlerseniz, o zaman yargı da uzamaz. Bu kadar belge, bilgi, tanık dinlemek ihtiyacı da olmaz. Ama onun dışında da yasal düzenlemelere ihtiyaç var. Aslında Türk yargısının temeldeki sorunu eğitim. Hukuk fakültesinden mezun olduğum zaman Ankara Adliyesi’nin kapısından girmemiştim. Dava dilekçesi yazmasını bilmiyordum."

Bir başka ciddi sorun da hakimlerin özlük hakları. Almanya’da, ABD’de, İngiltere’de hakimler, parlamenterlerden bile daha yüksek maaşlar alıyorlar. Peki Türkiye’de durum ne? "Biz çok gerilerdeyiz" diye acı acı gülümsüyor Tuğcu. "Tabii hakimlik sevgi işidir ama eskiden hukuk fakültesinden mezun olanlar öncelikle hakim olmayı tercih ederlerdi. Artık öyle değil. Biraz maddi gücü olanlar ya avukatlığı, ya da Maliye Bakanlığı, hesap uzmanlığı, müfettişlik gibi özlük haklarında hakimleri geçen yerleri tercih ediyorlar."

Türk yargısının zirvesinde de ciddi sorunlar hatta çatlaklar var. Yargı yılının açıldığı günü hatırlıyorum, Yargıtay Başkanı Osman Aslan, açış konuşmasında Anayasa Mahkemesi’ni eleştiri bombardımanına tutuyor. Ön sırada Anayasa Mahkemesi’nin ilk kadın başkanı oturuyor. Onun yerinde başkası olsaydı salonu terk etmez miydi?

AKILCI VE HOŞGÖRÜLÜ

Ama o yapmadı. Son derece soğukkanlı ve akılcı davrandı. Ama o gün duyduğu rahatsızlığı da gizlemiyor: "Söyleyecek şeyler vardı ama söylesek ipler kopardı. Yargıdaki çatlağın devam etmemesi gerekir. Birliktelikten yarar sağlanabilir. Elbette eleştirilecek şeyler, fikir birliğinde olmadığımız konular olabilir. Bunlar tartışılır ama masa başında, kürsüde değil."

Anayasa Mahkemesi’nin 12 üyesinin beşi AKP hükümetinin istediği gibi parlamentodan mı seçilmeli? "Eğer parlamento canının istediği her kişiyi seçebilecek durumdaysa elbette siyasallaşabilir. Belli nitelikler belli koşullar aranmak suretiyle olursa düşünürüz" diyor, Tuğcu.

Anayasa Mahkemesi’ne 40 yaşında seçilen bir üyenin emekli oluncaya kadar koltuğunu koruma hakkı da bir başka tartışma konusu değil mi? Tuğcu, üyeliğin 65 yaş değil 12 yılla sınırlandırılmasını önerdiklerini söylüyor.

AİHM AÇILIŞINDA KONUŞACAK

Tülay Tuğcu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Başkanı Luzius Wildhaber’in davetlisi olarak, 20 Ocak Cuma günü Strasbourg’a gidecek ve mahkemenin yeni yargı yılına başlaması dolayısıyla düzenlenecek törende bir konuşma yapacak. Tuğcu konuşmasında, Anayasa Mahkemesi’nin çalışmaları, kararları ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerine ilişkin Türk yargısı adına görüşlerini açıklayacak. Aynı gün, "AİHM hükümlerinin etkileri ve yürürlüğü" konulu bir seminere katılacak. AİHM Başkanı Wildhaber, konuklara akşam bir yemek verecek.

LAKABIM KEÇİYDİ

Kolej yıllarından kalan bir de lakabı var. Bu lakap onun karekterini yansıtıyor: "Biraz inatçıydım. Kolejde adım keçiydi. Yıllığa bile yazdılar." İnatçılığınız hálá devam ediyor mu, diye takılıyorum. Tuğcu, "Bilmem, herhalde var, onu eşime sormak lazım" diye gülerek karşılılık veriyor.

MÜLKİYE BASKET TAKIMININ MASKOTU NASIL OLDUM?

Tülay Tuğcu, 5-6 yaşlarında. Bir gün o zamanki adıyla Mekteb-i Mülkiye basket takımında oynayan abisinin maçına gidiyor. Ve o gün Mülkiye tarihine geçen bir olay yaşanıyor: "Mülkiye Harbiye’ye yeniliyordu. Maç arasında sahaya çıktım, topu potaya bir attım, geçmez mi? Müthiş tezahürat. Ondan sonraki setlerde Mülkiye kazanmaya başladı. Aaa sen uğurlu geldin, dediler. Böylece Mülkiye basket takımının maskotu oldum." Daha sonra her maçta tribünlerde tempo tutuyor: "Maçlara gidiyordum ve "Bir baba hindi olaydı şimdi, filan diye bağırıyordum."

SOKAK KEDİLERİNİ TOPLAR EVE GETİRİRDİM

Ne kadar kedi varsa hepsini toplayıp erzak odasında toplar, beslerdim. Kedilerin sayısı artınca annem çok kızdı. Bir gün kedilerle birlikte sen de git, demez mi? Hálá sokakta ne kadar kedi köpek varsa toplarım. Evde bir kedim vardı. Sokaktan bir kedi daha aldım. Bir de sokak köpeğimiz var. Gelen giden kuşlarımızı da besliyoruz.

İKİ ÇOCUK ANNESİ

Eşiyle avukatlık yaparken tanışıp evleniyor. Ve dosyalarla ev arasında koşuşturarak geçen yıllar... "Biz geçiş dönemini yaşadık. Zor günlerimiz oldu. Şimdiki gençler bizim kadar sıkıntı çekmiyorlar" diyor, Tuğcu. Sonra da sabah erken kalkıp çocuklarının sevdiği yemekleri yaptığını, zaman zaman da dikiş diktiğini anlatıyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!