Güncelleme Tarihi:
Ak Parti’nin zor zamanlar geçirmesine rağmen çok dramatik bir oy kaybı olacak gibi de görünmüyor. Partiyi destekleyen milyonlar azalsa da, daha kompakt bir kitle haline gelmiş olabilirler.
Bunu Ak Parti’nin, ismindeki ‘Adalet ve Kalkınma’nın ‘Kalkınma’ ayağını, bir ölçüde başarmış olmasıyla açıklamak mümkün değil. Zira ‘karizmatik’ bir başbakan ve ona sadakat besleyen milyonlar var. Bir süredir bu kayıtsız şartsız bağlılığın, fanatizme varan sevginin sebebini anlamaya çalışıyorum. Senarist olarak, Başbakan’ın kişiliği, hikâyesi ve özellikle son bir yıldır, olaylar karşısındaki tavır, söylem ve tepkileri bana bir şeyler hatırlatıyordu. Sonunda sinema eğitimimin yardımıyla, kitleleri sürükleyen sihri buldum: Tayyip Erdoğan, klasik bir destan kahramanı.
Entelektüel dramaların, durum komedilerinin müşterisi olmayan, orta ve alt eğitim grubuna ait seyirci kitleleri, epik erkek kahraman seyretmeyi çok severler. Biz senaristlerin deyişiyle ‘savaşçı arketip’ zafer, aforizma ve duygu yüklü hikâyeleriyle büyük gişe yapar.
Beyazperdeden Mel Gibson’ın ‘Cesur Yürek’i gibi, ‘300 Ispartalı’, ‘Gladyatör’, ‘Herkül’, ‘Son Mohikan’ gibi yabancı, ekrandansa ‘Deli Yürek’, ‘Polat Alemdar’, bir ölçüde ‘Karadayı’, bazı özellikleriyle ‘Muhteşem Süleyman’ karakteri gibi yerli örnekler sayabilirim. Reyting panellerinde D ve E grubunun gittikçe arttırıldığı bu günlerde, ülkenin en yüksek reytingli dizilerinin (dizilerin kötü olduğu anlamı çıkmasın), üç destansı erkek kahraman (Polat Alemdar, Süleyman ve Karadayı) üzerine kurulu olması sürpriz değil!
Gelelim epik kahramanların özelliklerine. Belki Başbakan’la ortak yanlarını bulursunuz:
İntikam alma hakkı
Destan kahramanı, (krallar dışında) halkın içinden ve fakirlikten gelir. Mağdurdur! Bir süre zulüm ve haksızlığa uğramıştır. Ve hikâyede, bu sebeple, kahramanın en sert şekilde intikam alma hakkı olduğu varsayılır!
Başına buyruk, burnunun dikine giden biridir. Lafını sakınmaz, maçodur. “Bre gafiil” der, “I am a Spartaaaaan”, “One Minute” der, sesini yükseltir, yürüdü mü yer titrer!
Anlaşmazlık olduğunda, anlayıp dinleme, uzlaşma yoluna gitmez, direkt kılıcını çekip savaşa girer! Kalabalık alkışlar.
Destan kahramanı sık sık Tanrı’dan bahseder. Zaferlerini onun vereceği güçle kazanacağını ifade eder. Bazı hikâyelerde, liderlik görevini Tanrı’dan aldığını bile ima eder.
Ölümden korkmaz. ‘Kefeni hep hazırdır’!
Kahramanlığının karşılığında sınıfsal olarak toplumun en üstüne çıkmayı hak etmiştir. Eşitlik, özgürlük, demokrasi filan destanlarda tutmaz! Kahraman, halkından, silah arkadaşlarından, yandaşlarından bir basamak üsttedir. Tebaasının karnını doyurur, onlar için savaşır, karşılığında minnettarlık ve sadakat bekler.
Bilimle sanatla uğraşmaz. Pasteur, Aristo, Aynştayn, Şekspir, Graham Bell, insanlığın kaderini değiştirmiş ama bir destansı kahraman olamamışlardır be! Hayatlarını film yapsan total Türk seyircisi hiç ilgilenmez.
Sık sık söylediği, fanatiklerinin özdeşleşip tekrarlayabileceği, iri aforizmaları vardır. Bunlar rasyonel tavsiyeler veya felsefi derinliği olan sözler değildir. “Düşünüyorum o halde varım” demez o. Mahalle delikanlısının peşinden gidebileceği, daha basit, duygusal cümleler eder. “Sonunu düşünen kahraman olamaz!”, “Ebediyen İskoçya!”, “Biz kefenimizle geldik!” gibi... Beyninden çok kalbiyle konuşur. Sürekli, aynı şeyleri, tekrar tekrar söyler ki, büyük kalabalıklar kolay anlayıp, peşinden gelebilsin.
Eleştiriyi, hatayı kabullenme, fikir alma, destansı kahramanın kitabında yazmaz. O hep haklıdır. Seyircisi, zaten hataları olan kahraman, çok boyutlu karakter istemez. Hikâyede iyi kötü hemen belli olsun, kusursuz kahramanımız kendine karşı olan kötüleri gebertsin, zafer kazansın, rahat rahat seyredelim ister.
Bu sebepten, ona karşı olanlar, eleştirenler, asla muhalif fikirler veya yanlışları gören gözler olamazlar. Olsa olsa ya hain ya düşman ya da düşman tarafından kullanılan maşalardır! Hikâyeyi böyle kurar ve anlatırsanız, kahraman zarar görmez! Sadece yeni bir meydan savaşına başlamış olur!
Fanatizmi güçlendiriyor
Başbakan, önceleri hayat hikâyesi ve kişilik özellikleri yüzünden kendiliğinden oluşan destansı kahraman imajını belki bilinçli olarak devam ettiriyor. Son zamanlardaki siyasi sorunları birer meydan savaşı gibi sunması, her eleştiriyi düşmanlık ve/veya hainlik başlığında değerlendirmesi, ‘destan’ türüne hâkim olduğunu ve halkı iyi tanıdığını gösteriyor. Başına ne gelirse gelsin, bir modern çağ lideri değil, epik kahraman gibi tavır alıp, öyle tepkiler vererek, hikâyeyi o janra göre anlatarak, bir kesimin gözündeki popülaritesini yitirmeden, hatta fanatizmi güçlendirerek yoluna devam ediyor.