Güncelleme Tarihi:
Kitabınızın adı ‘Beyaz Türkler Küstüler’. Sizin tanımınızla kimdir Beyaz Türkler?
- ‘Orijinal Beyaz Türk’ 1940’lı yılların ‘laik-hümanist’ eğitiminin şekillendirdiği, tüm enerjilerini ‘çağdaşlaşma’ dedikleri ve fakat aslında Batı medeniyetine Yunan-Roma bacağından duhul etmeye çabalayan yurdum insanları. Günümüzdeki uzantıları da Beyaz Türkler. Hep kopuk bir kuşak olarak yetiştiler. Bugün hâlâ Anadolu’da neler olduğunu veya AKP’nin neden bu oyu aldığını anlayamıyorlar. ‘Türk hümanizmi’ denilen eğitim modeli, kültürel kodların kaybıyla sonuçlandı. Kodlar küçümsendiği için kayıp telafi edilemedi.
Kime, neden küstüler peki?
- Toplum onların bekledikleri gibi evrilmedi. Toplumculuğa evrileceği beklenirken, süper-bireyselciliğe evrildiğini gördüler. Arkalarını bir döndüler ki hâkim kültür kendilerininki değil. Bunun yeni farkına varılıyor çünkü hep öğrenmemek için direndiler ama bu iktidarla kayıplarının farkına vardılar.
Ne değişti bu iktidarla?
- Eski olduğu düşünülen kodların aslında diri oldukları ortaya çıktı. AKP iktidarı, yeni dünya düzeni ve liberalizmin baskın olduğu döneme denk düştü, dolayısıyla diri unsurlar daha bir görünür hale geldi. ‘New Age’ bütün dünyada sıradanlığı yücelten bir anlayış. Ahlak bile göreceli hale geldi. Oysa özgürlükçülüğün de limitleri vardır. Hak, hukuk, ülke sevgisi, köken birliği ve milli gurur gibi kadim değerlerin üzerinde konuşulup toplumsal mutabakatı sağlama gayreti de görmüyorum.
FİLOZOF YOKSA PAÇOZLUK VAR
Bu bağlamda anayasadaki Türklük kavramıyla ilgili tartışmalara ne diyorsunuz?
- Nitelikli tartışmadan çok, ağız dalaşı ve dedikodu görüyorum. Filozofları olmayan ülkelerde ağız dalaşı ve tabii paçozluk hâkim olur. Dolayısıyla anayasanın toplumsal bir mutabakatın ürünü olması ihtimali zayıftır.
Kitapta ‘Türk olmaktan kaçan kaçana’ diye bir cümle var. Tam bugünün gündemini anlatıyor sanki…
- Olacağına bakın. ‘Türk’ hem bir budunun hem de bir üst kimliğin adı olunca, kim ne dediğini bilmez oluyor. İnsan pekâla da Boşnak veya Arnavut budunundan Türk milliyetçisi olabilir. Asli ırkçılık, bunun aksini savunmaktır.
Kitapta birçok kesimden göz önündeki kişilere eleştiriler var. Doğrudan isim de kullanıyorsunuz.
- Kullanıyorum, evet, çünkü bir yangına işaret etmeye çalışıyorum. Derdim bir zümre, bir sınıf veya bir budunla değil. Bireylerle hiç değil çünkü bilirim ki hamam eski hamam olduğu sürece tellklar değişmiş değişmemiş fark etmez. Ve kalitesizleşme, kendim dahil, hepimizi tehdit eden bir salgındır.
Geçen yıl verdiğiniz bir röportaj üzerine bu paçozluk mevzuunun büyümesine şaşırmış mıydınız?
- Keşke büyüseydi! Büyüseydi de benim sevgili Filistinliler alınmasınlar diye ‘paçozluk’ sözcüğü ile tanımladığım, aslı Schopenhauer’dan bu yana ‘philistinism’ olarak bilinen toplumsal kalitesizleşme felaketi üzerinde konuşabilseydik.
Nasıl bir felaket bu?
- Paçozluğun bir tarifi de liyakatın ölçü olmaktan çıkması, sıradanlığın, rüküşlüğün yadırganmaz olmasıdır. Münir Nurettinler yerlerini piyanist şantörlere bırakırlar. “Nota bilmiyor ama köşeyi döndü, ne haber!?” ruh halinin topluma hâkim olması halinde kalitesizlik kaçınılmaz olur. Eli nasırlı işçi veya sahici Müslüman da paçoz olmaz. Paçoz, küçük burjuvadan çıkar.
TÜRKİYE’DE ELİT YOK
‘Varoş çocuklarını New Age hayalleriyle oyalamak isteyen oportünistlerden’ bahsediyorsunuz. Kim bunlar?
- Bildiğimiz ilkokul terk varoş çocukları; kaportacılar, aşçı yamakları, komiler... ‘New Age’ adı üstünde, ‘hoşluklar’ çağı. Lakin yarım milyon üniversite mezununun işsiz olduğu bir ülkede sokak partilerinin Brezilya tango festivalleri çağrışımlarının Beyaz Türkler’e acı verdiğini gözlemliyorum. Hermes çantalarının leblebi gibi satılıyor olmaları toplumsal kalitede artış anlamına gelmez.
Kitaptaki Beyaz Türkler, ‘Çirkince’ diye bir kasabada yaşayan ve yaptırdığı evler için yıkım kararı çıkınca “Yıkımın ardında Ermeni olmam var” diyen bir Kirkor Saroyan karakterini oportünistlikle suçluyor...
- Kitapta anlatılan Beyaz Türkler’i rahatsız eden, entelektüel birikimleriyle övünen ‘medeni’ insanların çıkarlarına dokunulduğunda kanunsuzluğa revaç veren, hatta yasadışılığı müktesep hakları ilan etmekten geri durmayan kural tanımazlıkları ve küstahlığa varan üstencilikleridir. Sonuç bir tür aydın despotizmi. Yasaların işlemediği alacakaranlıkta, ne demokrasi ne de liberalizm kotarılabilir.
Türkiye’deki elitizm karşıtlığına ne diyorsunuz? Başbakan ‘zenci Türk’ kavramını çok kullanıyor...
- Yerleşik asilleri olmayan bir ülkede elite ve elitizme tepkinin yanlış yönlendirilmiş olduğunu düşünüyorum. Tepki, nepotizme, aferizme, kayırmacılığa, bizden olsun çamurdan olsun anlayışına olmalıydı. Bu ülkenin entelektüeli çoğu kez çulsuz ailelerin çocuklarıdır. Haksız kazançla gelen itibarla entelektüelizmi ayrı tutmak lazım.
Türkiye’de bir elit kesim var mı?
- Kelimenin asli anlamına sadık kalacaksak, hayır, yok. İyi okullarda okumanın avantajı oluyor tabii ama yerleşik elit bir kesimden söz edemezsiniz. Lordlar Kamarası’nı düşünün. Asiller aynı zamanda yargıç görevi yaparlar. Türkiye’de bu bağlamda elit bir zümre yoktur.
Yeni Müslüman burjuvalarla ilgili ne düşünüyorsunuz?
- ‘Burjuva’ teriminin ‘kapitalist orta sınıf’ şeklindeki asli anlamına sadık kalacaksak, insan hem kapitalist hem de Müslüman olamaz diye kesip atmak zorunda kalırım – çünkü kapitalizmin artı değer yaratma ilkesi, İslam’ın ‘kul hakkı’yla ille de çatışacaktır. Malum; üzerinde kul hakkı bulunanların ruhları cennete girmez buyurulmuştur.