Cunda’da bir hayal adası

Güncelleme Tarihi:

Cunda’da bir hayal adası
Oluşturulma Tarihi: Eylül 18, 2011 00:00

“Hayatta en çok neye gıpta ediyorsun” deseler, “Hayallerinden vazgeçmeyip, pes etmeden kovalayanlar” derim. Tıpkı henüz 21 yaşında kamp yaptığı yere çirkin binalar dikildiğini görünce, “Öyle bir doğa parçası bulacağım ki, onu hep koruyacağım” diyerek Ayvalık’ın Cunda Adası’dan bir koy satın alan ve cennet köşe Ortunç’u yaratan 73 yaşındaki Orhan Tunç gibi...

Hani yaşlılar ikiye ayrılır: Kulağa küpe olacak nasihatları parmak sallayarak verenler... Ve bir de, başından geçenleri şerbet gibi anlatıp, alacağın dersleri sana bırakanlar... Biri huysuzdur, diğeri pamuk şekeri. Orhan Tunç, işte aynen pamuk şekeri gibi olanlardan. Cunda Adası’nda artık onun adı ve soyadından oluşan Ortunç ismiyle anılan koyda sohbete koyulduğumuz masanın sağ tarafı deniz, sol tarafı yemyeşil çam ormanları. 21 yaşında Ankara Devlet Opera Balesi’nde solistken başlayan macerasından alacak çok ders var aslında: “Gençliğimde kampçıydım. Bir yaz, kamp kurduğumuz nefis bir yer vardı. Bütün kışı, yazın tekrar o kamp yerinde olmayı hayal ederek geçirmiştim. Büyük hevesle gittiğimde, oraya binalar dikildiğini, harap edildiğini gördüm ve kendi kendime yemin ettim. Bir yer bulacaktım ve orayı kimsenin bozmasına izin vermeyecektim. Güney Ege’de adım atmadığım yer kalmadı. Bir türlü kafama göre bir yer bulamıyordum. Avukat bir arkadaşımın, iş için Kuzey Ege’ye gitmesi gerekiyordu. Bana, “Sen de gel” dedi. Orada bir kaptan bulup, bana denizden etrafı gezdirmesini istedim. Şu an olduğumuz koyu gördüğümde aşık oldum. Tam bir yıl boyunca araziyi satmaları için sahiplerini ikna etmeye uğraştım. Sahiplerden biri değerinin çok üstünde bir para istiyordu. Bir kayanın üstüne oturmuş, vazgeçiyordum ki, eşeğiyle yanımdan yaşlı bir adam geçti. “Sen burayı seviyor musun? İnsan sevdiği bir şeyi her zaman bulamaz, ne yap ne et bu parayı bul ve burayı al” dedi. Ankara’ya döndüm, eksik parayı tamamlamak için operadaki arkadaşlarıma borçlandım ve tapuyu aldım. Hiçbir kağıt parçası, beni bugüne kadar böyle mutlu etmedi.”

ROBINSON CRUSOE HAYATI

Hikaye böyle başlıyor ama Robinson Crusoe’nun hayatını aratmayacak şekilde devam ediyor: Satın aldığı araziyi tanımak için bir ay kamp kurmaya karar verdi. Öyle ya; “Güneş nereden nasıl doğuyor, nereden batıyor, rüzgar nasıl esiyor, gece ne tür sesler ortaya çıkıyor?” bilmesi gerekiyordu. Bir piknik tüpü, gecenin zifiri karanlığını aydınlanacak bir el feneri ve olur da ormandan kurt, çakal inerse diye korunmak için bir sopadan başka hiçbir şeyi yoktu.
/images/100/0x0/55eb133df018fbb8f8a967e5

Bir taraftan Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde solistliğe devam ederken, bir taraftan da her yıl arazideki yokluklara, bir şeyler ekleyerek tam 20 yıl geçirdi. Su kuyusu açtı, elektrik getirtti, yabani otları yoldu, denizdeki taşları bazen tek tek kendisi temizledi, bazen de küçük ödüller karşılığında yöredeki çocuklara toplattırdı. Dibi taş olan deniz, şimdi nefis kum.
Ve nihayet 1980 yılında üç tarafı orman, bir tarafı deniz olan koyda, Ortunç ismiyle 22 odalı bir otel açtı. Aynı yıl operada solist olan eşi Necla Hanım’la, Onur isminde bir oğulları oldu. Necla Hanım, “Orhan o yıl Ortunç’u, ben de oğlumu doğurdum” diye gülerek anlatıyor durumu.
Oteli açtıklarından beri bazı prensiplerinden hiç taviz vermiyorlar. Mesela, yaz şarkıları diye bilinen döndürüp döndürüp tekrar çalınan müzikler, onların yanından bile geçmedi hiç. Müzisyen olmalarından sebep klasik müzikten, caza kadar sadece gerçek müzikleri çaldılar. “Kıroyum ama para bende” diye böbürlenen sonradan görmeleri, “Yerimiz yok” diyerek geri çevirdiler. Doğayı, klasik müziği seven, kendine yeten insanları müşteri seçtiler. Türkiye’nin en ünlü isimleri onlarda konaklarken, reklamları olsun diye telefona sarılıp gazetecilere haber vermek yerine, tam aksine sığınak oldular. Tatil anlayışı, doğa, dinlenme ve sohbet olanlara kucak açtılar.

CLUB, GECE KÜLÜBÜ SANILINCA...

Ve nihayet bu sene, Ortunç açıldığında henüz yeni doğmuş olan 31 yaşındaki Onur Tunç, işin başına geçti. Herkes gençliği, ayakları yere basmamakla aynı kefeye koyduğu için “Eyvah, bitti, gitti, mahvolduk, bu genç adam şimdi her şeyi berbat edecek” diye telaşlandı. Ama o, bir yılda hiç de öyle olmadığını herkese gösterdi. Fransa’da turizm okuduktan sonra, çocukluğundan beri her departmanında çalıştığı otelin, önce altyapısını yeniledi. Sonra da tamamen doğal malzemelerden otelin kendisini. 22 odayı, iki katlı yaparak 40 odaya çıkardı. Oteli sadece altı ay çalışan bir yaz oteli olmaktan çıkarıp, kışın da yaşanır bir hale getirerek 12 ay açık tutmaya karar verdi. Yıllardır müdavimi olan müşterileriyle bir nevi sosyal kulüp gibi oldukları için, adını da Ortunç Club olarak değiştirdi. Yanlış yapması için apartta bekleyenlere gün doğdu; “Hah gördün mü? Bak gece kulübüne çevirdi işte” dediler. Halbuki o, club derken, kışları Ayvalık’ın meşhur zeytinyağlarının tadım günlerinin yapılacağı, sağlıklı yaşam kurslarının verileceği, SPA’dan faydalanılabilen, müzisyen bir aileden geldiği için iyi müzik dinlecek bir yeri kastediyordu.
Peki, Ortunç felsefesinde hiç köklü bir değişiklik olmadı mı? Aslında tek bir konuda oldu. Eskiden, özellikle çocuklu ailelerin sessiz sedasız tatil yaptığı yer olarak bilinirken, bu yıl 12 yaşından küçük çocuk almamaya karar verdiler. Tam da 12 yaşında bir çocuk sahibi olarak, bu kararı çok sert ve hiç tasvip etmediğim eleştirisine Onur Tunç cevap veriyor: “Müşterilerimiz mesela gece vakti camı açık uyumak istiyordu ama yan odada bebek ağlıyordu. Çocukları ağırlıyorduk ama deniz ve kumdan başka onları oyalayacak bir altyapıya sahip değildik. Dinlenmek isteyenler ve çocuklu aileler arasında bir tercih yapmak zorunda kaldık.”

ZEYTİNE HAKKINI VERECEKLER

Tatil yerlerinde en berbat şey nedir? Sabah kahvaltı saatini kovalamak ve “Eyvah şezlongsuz kalacağım” diyerek kalp çarptınsı yaşamak. İşte bu iki konuda, Onur Tunç’un gönüllerin Oscar’ını alan düşünceleri var: “Müşteri çalışırken zaten hep erken kalkmak zorunda. Bir de buraya gelince mi aynı şeyi yaşayacak? Tatil bu, istediği saatte kalksın, istediği saatte yapsın kahvaltısını. Bizim müşterilerimizin şezlongunun yerini değiştirme, güneşten kaçma lüksleri olmalı. Şu an plajda 200 kişi ağırlayacak kapasitemiz olduğu halde, sırf bu yüzden 120’de sınırlı tutuyoruz.”
Peki, Kuzey Ege’de ilk mavi bayrak plajı almaya hak kazanan ve tırnaklarıyla oteli yaratan Orhan Tunç şimdi ne mi yapıyor? 170 dönümlük bir arazide meyve ağaçları, zeytinler ve hayvanlarla birlikte yeni bir hayat yaşıyor. Otelde kalanlar, o çiftlikten gelen organik besinleri masasında buluyor. Nejla Hanım’la birlikte, en büyük hedefleri, bölgede kuracakları zeytin ve zeytin yetiştiriciliği meslek okulunu hayata geçirmek. “Zeytinin hakkını vermek ve bölgedeki her bir zeytin tanesi kadar çocuğu eğitmek istiyoruz” diyorlar.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!