Sibel ARNA
Oluşturulma Tarihi: Şubat 22, 2009 00:00
Cem Nufusi, www.yemeksepeti.com’un üç ortağından biri. Son dokuz yılda herkesin imrendiği mükemmel bir iş yaptılar. Türkleri internetten yemek sipariş etmeye alıştırdılar. 2000 yılında sadece 33 restoranla işe başladılar, şimdi 3000’den fazla restorana ulaştılar. Günde 20 binin üzerinde kişiyi doyuruyorlar.
Geçen yıl şirketin yüzde yirmisini Alman yatırım fonu European Founders Fund’a sattılar. Tüm bu başarıya rağmen ortaklardan biri, Cem Nufusi (33) tası tarağı topladı, parayı pulu, kariyeri bıraktı. Dünyayı dolaşacak. Dokuz yıldır planladığı her şeyi yapacak, farklı bir insan olacak. İlk durak Yemen’in 40 bin kişilik fakir adası Socotra. Günlüğü bir dolara tekne kiralayacak, tuttuğu balıkları yiyecek. Tatlı niyetine ağaçlardaki hurmalarla yetinecek. Sonra ne yapacağını düşünmüyor bile!
Hayatımın ilk 25 yılı Şişli ve Gayrettepe’de apartman dairelerinde geçti. İşin tek eğlenceli yanı yazları Büyükada’ya gitmekti. Ama özgür bir çocuktum, altı yaşında cebimde evin anahtarı ile dolaşırdım. Sekiz metrelik ufak bir teknemiz vardı. Arkadaşlarımı toplar balığa çıkardım. İşte o anlarda kendimi kaybederdim. Hava kararır, kovalar
balık taşardı ben yine de dönmek bilmezdim.
PARA KAZANMAN LAZIM!Annem ev hanımı, babam tüccar. Hem de 16 yaşından beri. Bana da tüccarlıkla ilgili bildiği her şeyi öğretmeye çalıştı. Her fırsatta para kazanmanın gerekliliğini anlattı. “Bu hayatta para kazanman lazım çocuğum” cümlesini üç yaşımda duymaya başladım. Belki bu yüzden hiç bir zaman birileri için çalışmayı hayal edemedim. Amerika’ya gidip anlamını bilmeden işletme okudum.
Türkiye’ye döndüğümde çocukluk arkadaşlarım üniversitelerde tur ve partiler organize ediyorlardı. Ben de ekibe katıldım. Sene 1998. Büyük bir ekip kurduk. 1000 kişilik turlar, 10 bin kişilik organizasyonlar düzenledik.
Bunları yaparken babamın “para kazan” sesi beni her yerde takip ediyordu. İyi de kazanıyordum. Ama 1 Ocak 2000 günü, bir daha bu işi yapamayacağımı anladım. Parti yaptığımız mekanda büyük sorunlar çıktı. Binlerce insan içeri giremedi, milenyumu sokakta karşıladı. Artık böyle bir şeye ait olmak istemiyordum. En çok para kazandığım o gün, işi bıraktım.
HER ŞEYİ BIRAKIP YOK OLUP GİTMEK İSTEDİM Bu sırada çocukluk arkadaşlarım Melih ve Nevzat bir iş kurmak üzereydiler. İnternet üzerinden
yemek siparişi verilecek online bir site... Restoranlara gidecek, onları ikna edecek birine ihtiyaçları vardı. İnsanlarla iyi iletişim kurduğum için bana da ortaklık öneriyorlardı.
20 metrekarelik küçük bir ofiste işe başladık. O sırada 2001 krizi oldu ve babam iflas etti. Hayatımda ilk defa bazı gerçeklerle yüzleştim. Parti işinden kazandığım bütün parayı bu yemek işine yatırmıştım. En az üç sene hiç param olmayacaktı.
Altı ay sonra, her şeyi bırakmak, yok olup gitmek istedim. Sıfır liram vardı ama bir yerlerden 2000 dolar bulabilir, Avustralya’ya gidebilirdim. Oturdum bir kağıda artıları ve eksileri yazdım. Böyle çekip gitmek, bana ne katacak, benden ne alacaktı? Bu bir kaçıştı. Kaçmamaya karar verdim. Gidecektim gitmesine ama daha zamanı gelmemişti...
Şimdi tabii, iyi ki kalmışım diyorum. Maddi kazançla ilgisi yok bunun, o günden beri yaşadığım dönüşümle ilgisi var. O günden sonra hayattan gerçekten ne istediğimi sorgulamaya başladım. Ters yüz oldum bu sorularla, içim dışıma çıktı.
BENİM HİKAYEM, MATRIX’TEKİ KIRMIZI HAPI YUTMAK GİBİ
Sekiz yılda bütün önceliklerim değişti. İçimde başka bir ses keşfettim. Ben yerine biz demeyi öğrendim her şeyden önce. Bu biz; dil, din, ırk üstüydü. Taşlar, kurtlar, ağaçlar, göller, insanlar, “biz” oldu. İş hayatım da değişti: Ben bir şey yapıyorum ama kalp başka bir şey istiyordu. Her şeyin anlamı değişince herşey değişti: Önceliklerim, çevremdeki insanlar, arkadaşlarım, dinlediğim müzik, izlediğim
filmler, eğlence tarzım. Benimki Matrix’teki kırmızı hapı almak gibi. Artık geri dönüşüm yok. Tüm bunları yapmak için illa uzaklara gitmek zorunda değilsin. Ama şehrin yıkıcılığından uzaklaşmak şart.
KİLOMETREYİ SIFIRLAYACAĞIMSüper kahraman filan değilim. Hayatın önüme çıkardıklarını kabul ediyorum, o kadar. Ortaklarım bir gün gideceğimi hep biliyorlardı. Yerime benden bile faydalı olacak biri bulundu. Ve ben dünyaya gidiyorum. İlk durak Yemen’in Socotra adası. Her mevsim ortalama 27 derece. Kıbrıs’ın üçte biri kadar. Sadece 40 bin kişi yaşıyor. Bir dolara balıkçı kayığı kiralıyorsun. Kendi tuttuğun balığı yiyorsun. Ağaçlardan hurma topluyorsun, çadırda uyuyorsun. İngilizce konuşan yok. Laptop, telefon götürmüyorum. Çünkü orada kilometreyi sıfırlayacağım. Sonra? Bilmiyorum. Belki Brezilya’ya giderim, belki Küba’ya, belki Hindistan’a.
HERKES BİR KERE GİTMELİ
Bence insan yaşadığı yerden mutlaka bir kere ayrılmalı. Bu demek değildir ki bir daha dönmemeli. Ama hayatının geçtiği yerden bir kere vazgeçmen şart. Biliyorum bu bazıları için lüks. Ama bunun parayla o kadar sıkı bir bağlantısı yok. Sıfır lirayla Hindistan’da altı ay yaşayan arkadaşlarım var.