Paylaş
90’lı yılların sonlarına doğruydu. Fakültede psikoloji, sosyoloji ve felsefe ağırlıklı derslerle dolu bir yıldı. Varoluşçu felsefe dersi harikuladeydi. Aynı zamanda Uzak Doğu ve tasavvuf bilginlerinin kitaplarını okumaya başlayınca iki tane kanadım olmuştu. İki zıt yöne doğru açılan 2 kanat, ve kanatlarımı çırparak yerin –bazen- anlamsız çekiminden uzaklaşıyordum. Çoğu zaman ise dengemi korumama yardım ediyordu.
2000’li yıllarında başında hayatımızın hızlı bir şekilde dijitalleşmesiyle birlikte yaşam biçimimizde değişti. Hiçbir şeye yetişemez olduk.
Herşey o kadar hızlı ki, 2 saat Twitter’ a girmeyince ülkede ve dünyada olup bitenleri kaçırıyorum. Sabah aline aldığım gazeteye bakarken arşivi tarıyormuşum gibi bir hisse kapılmıyor değilim. Hatta “bu haberi dün akşam okudum” diyorum. Oysa sadece 12 saat geçmiş ama haber eskimiş bile.
Prof. Dr. Yankı Yazgan’ ın 2 gün önceki tweetinde: “Hayatımızı biraz olsun yavaşlatırsak beynimiz daha etkin çalışır. Otomatik, düşünmeden hareketlerimizi daha iyi denetleyebiliriz.” demişti. Hem çılgıncasına koşturuyoruz hem de çocuklarımıza kaliteli zaman geçirmenin telaşındayız.
Nasıl yavaşlayacağız?
Akıllı telefon elindeyken gel de yavaşla hocam, pek mümkün değil. Pek çok annenin en yakın dostu telefonları oldu. Çocuğun iştahsızlık sorunu mu var? Yaz, e-mail grubuna gönder, 20 tane sağlam yanıt gelir. Uyku uyumuyor mu? İşin uzmanına at bir tweet, büyük bir ihtimalle yanıt gelecektir. Eskidendi o, kayınvalidelere, annelere, mahallenin büyüklerine sormak.
Güncel olmasada evrensel olan, dijital çağda yaşamayarak, Çin’ in yüksek tepelerinden atacağı tweetlerle, on binlerce retweet, binlerce takipçi kazanma şansını kaybeden, sevgili Zen ustası Lao Tzu’ ya öğrencisi sorar“efendim nasıl aydınlanabilirim, günlük yaşamımda nasıl uygulayabilirim?” Zen bilgini yanıt verir: “yemek yiyerek ve uyuyarak.” Öğrencisi telaşla yanıt verir, “ama efendim, herkes uyur ve yemek yer.” Şu yanıtını alır: "Ama herkes yemek yerken sadece yemez, uyurken sadece uyumaz."
Meğer mutluluk, uyuşuk bir sevinç değil, her türlü duyguyu zindelikle yaşamak demekmiş.
Bilginin sözlerini pratiğe uyarlamak kolay olmadı. Azmettikçe arkası geliyor şükür ki.
-Yemek yerken yemeğimi yerim, çocuğumun peşinde kaşıkla koşmam. Yemesi için onu motive etmeye çalışırım. Ancak ikisini aynı anda yapmam.
-Uyutmaya çalışırken sadece o vardır, onu uyuturum. Doya doya uykuya geçiş anını yaşarım. Bir süre seyrederim. Başka bir şeyle ilgilenmem.
-Bahçede, parkta, evde oyun oynuyorken telefonu cebimden çıkarmam.
-Arnavut kaldırımlı sokakta, yağmur sonrası aheste aheste yürüyen sevimli bir salyangozu gördüğümde durur, çocuğumla birlikte izlerim.
-Twitter’dayken sadece tweet, yazı yazarken sadece yazı yazarım.
-Bunlara ilgileniyorken eğer yanımdayse, çocuğumdan müsaade isterim. “Bana biraz izin verir misin tatlım, işlerimi halletmem gerekiyor”. Çok Amerikanvari değil mi? Felsefe Çin’den, üslup Amerika’ dan… Eh, benim adım Hıdır, elimden gelen budur.
Çağımızda ünlü filozoflar yaşamıyor. Bakınca çocukların zen ustası gibi yaşadıklarını görmek mümkün. Hepsi uyurken mışıl mışıl uyuyor. Yemek yerken kendini kaptırıyor, elini daldırıyor, yiyeceğini sıkıyor, gülüyorlar. Oyun oynarken iç dünyalarıyla dış dünyayı birleştirip kalplerini bize açıyorlar. İşte o sırada elde telefon, sadece hı hıı demek bunca derinliğe sahip bilginlere ayıp olur gibi geliyor bana.
Neyse ki Yankı Hoca gibi pek çok önemli kılavuzla aynı zaman dilimindeyiz.
Haklı, yavaşlamak lazım.
En azından çocukların hatırı için, onların yanındayken.
https://twitter.com/AylinAnne
www.aylinanne.com
Yazarın son yazıları |
#25 Eylül 2013 Çocukları rahat bıraksak ne olur?
#21 Eylül 2013 4 yaş çocuğunun kıyafet seçimi
#18 Eylül 2013 Engelli bireylerle pozitif iletişim nasıl kurulur?
#14 Eylül 2013 Yemek savaşları cephesinde olumlu gelişmeler var
#11 Eylül 2013 Cinsel istismara hayır!
YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN >>
Paylaş