Paylaş
Prodüktörlüğünü Çiğdem Erken ve Nurkan Renda’nın yaptığı albümün aranjörlüğünü Nurkan Renda üstlenmiş.
2. albüm, elbette ”Kız Kafası” albümüyle kazandığı haklı başarı ile daha da kuvvetli bir alt yapıya sahip.
Bu albümde Çiğdem Erken’e Bilal Karaman, Kağan Yıldız, Alpdoğan Türeci, Derya Türkan, Şenova Ülker, Didem Erken, Gürol Ağırbaş, Birol Ağırbaş, İlker Görgülü, Cengiz Baltepe, Güvenç Dağüstün, Nuri Harun Ateş gibi birbirinden önemli müzisyenler eşlik etmiş.
Albüm fotoğrafları ilk albümde olduğu gibi yine Mehmet Turgut imzalı, kapak tasarımı Berkcan Okar’a ait.
Çiğdem Erken ile yeni albümü için, buluştuk, çok samimi bir röportaj gerçekleştirdik.
Yeni albümü “İstanbul Kızı”yla Mutlak Kulak’ta Çiğdem Erken sizlerle:
Çıkış albümü sanırım bir sanatçı için çok önemli. İlk albümde Süpervizör olarak Mete Özgencil ile çalışmışsınız. Bu albümde nasıl bir yol izlediniz.
-Bu albümün süpervizörü ben oldum. İlk albüm olanakları bakımından çok farklı bir albümdü. İmkanları ve hazırlık dönemi açısından “İstanbul Kızı” ile kıyaslanamaz. Aslında “Kız Kafası” albümünü de kendi başıma tamamladıktan sonra, Mete’ye dinletmiştim. Gördüğü eksiklikleri söyledi ve bazı kayıtları yenilemek istedi. Akabinde mix çalışmasını Erim Arkman ile birlikte tamamladılar.
İkinci albüm ile ilgili sorulara geçmeden önce, albümlerden önceki Çiğdem Erken ile şu an ki yaşadığınız telaşlarınızı düşününce, nasıl hissediyorsunuz.
-En önemlisi Kız Kafası'nı yayınladıktan sonra şarkılarımı dinleyen kitle inanılmaz bir şekilde büyüdü. İşin aslı 20 yıldır şarkı yazıyorum, ama evde kendi kendime çalıyordum. Akademik kariyer yaptığım için şarkılarla olan ilişkim bir nevi hobi olarak ilerliyordu. Aslına bakarsanız müzik camiasına hep yakındım, Tarkan Gözübüyük gibi önemli isimler yakın arkadaşlarımdı, belki bu albümleri daha önce de yapabilirdim ama dediğim gibi o dönemlerde başka kulvarlardaydım. Sosyal medyada paylaştığım şarkılar çok büyük beğeni alınca bunları toplayıp bir albüm yapmaya karar verdik.
Belirtmeden geçemeyeceğim Ada Müzik’e minnettarım. İlk albümümü yayınlamak ile başlattıkları süreç ikinci albüm için verdikleri inanılmaz destek ile devam etti. Bülent Forta bir dediğimi iki etmedi, yeri gelmişken kendisine tekrar çok teşekkür etmek isterim.
“İstanbul Kızı” benim gerçekten merakla beklediğim bir albümdü. Özellikle “Cihangirde”nin demo hallerini hatırlıyorum, 1 seneden çok önceydi sanırım. Albüm süreci nasıldı, ilk albüme göre daha kolay bir üretim oldu mu, yaşadıklarınızı anlatabilir misiniz?
-Albümün tamamını nerdeyse Ada Stüdyo’da kaydettik, sadece piyano kayıtları Babajim’de kaydedildi. Mix’i Ada Stüdyoda Nurkan Renda, Özkan Mete ve ben birlikte yaptık. Mastering New York’da Sterling Sound’da Joe La Porta tarafından yapıldı. Stüdyodaki ana kayıtlara Mart ayında başladık ama biz Nurkan ile ilk albümden hemen sonra demo çalışmalarımıza başlamıştık. Seneler içinde biriktirdiğim çok şarkı olduğundan, ilk albüm hızımı kesmedi. İkinci albüm çalışmalarına hiç ara vermeden başlamamızın nedeni budur.
Albüm ismini bulmak sanırım zor bir iş. “İstanbul Kızı” ismine nasıl karar verdiniz?
-İlk albümü yayınlayacağım zaman aklımda bir isim yoktu. “Kız Kafası” tamamen şans eseri ortaya çıkan bir isimdi. Albümdeki bir şarkımda geçen sözü duyunca, “vay be bunu ancak bir kadın dile getirebilir, bu kelimeler bir kadının ağzından dökülür ancak, bu tam kız kafası” dedim ve albümün ismini de böylece koymuş oldum.
Albüm çıkınca, isminin de çok pozitif tepki aldığını ve olumlu dönüşleri olduğunu gördüm. Kız Kafası ismi böylesine uğurlu gelince, ikinci albümün isminin de yine beni iyi ifade etmesini istedim. Repertuar hazırlığında “Ah Ne Çiçeksin” adında bir şarkıyla tanıştım. Çok çok eski anonim bir İstanbul şarkısı. Şarkıyı da, söylemeyi de çok sevdim. Şarkının sözleri çok modern, 1900’lerin ilk yarısında yazılmış olduğunu tahmin ediyorum. Sözlerde bugünün İstanbul Kızı’na da göndermeler var, kendimi de bir “İstanbul Kızı” olarak hissediyorum. Tüm bunları düşününce bu isim bana ve şarkılarıma çok uygun geldi.
İki albümde de bir feminen hava hakim, dikkat çekmek istediğiniz özellikle bir durum var mı bu konuda?
Ben ilk albümünüzü, tamamen bilmeden, müzik markette görüp almıştım. Dinledikten sonra dünyada da örneği olan özgün müzik yapan Tori Amos gibi birilerinin Türkiye’de de müzik yapması beni çok heyecanlandırmıştı.
Sadece televizyonda piyano başında kabare şarkıları çalan ve söyleyen bir kadın vardı, sanrım adı Leyla Tekül'dü. Benim o yıllardan piyano çalıp şarkı söyleyen kadın olarak aklımda kalan tek imaj odur.
Bu albümde Ceylan Ertem ve Umay Umay ile birer şarkıda buluşmuşsunuz. Nasıl dahil oldular bu albüme?
Albümdeki”Naz” adlı şarkının demo kayıtlarında şarkının başına bir enstrümantal kısım kaydetmiştik, ana kayıtlara geçtiğimizde o bölümü korumak ve içine bir söz yerleştirmek istedim. Aynı dönemde Umay ‘ın da kitabı çıkmıştı “Cevapsız Ağrı” . Kitabı alıp sabaha kadar okudum ve özellikle 61. sayfadaki şiiri çok beğendim. Sabaha karşı Umay’a mesaj attım “bu şiiri albümümde okur musun” diye. O da “ne zaman kaydediyoruz” diye cevap verdi.
Ceylan-Ben-Umay tatlı bir kreşendoyuz gibi geliyor bana. Tatlı deliler gibi bir havası oldu albümün birlikte olunca. İkisine de çok teşekkür ederim tekrar tekrar.
Albümdeki “Piyano” sizin diğer şarkılarınızdan biraz farklı sanki. Hikayesi nedir?
-Şarkılardaki yaklaşımlarım metaforiktir. Hepsi elbette hayatın içinden bir hikaye.
Bir dostum bana Yusuf Atılgan’ın “Aylak Adam” kitabını hediye etmişti. Kitaptaki Bay C karakteri ve Yusuf Atılgan’ın dili beni çok etkiledi.
Bay C, sürekli piyano dinlemek istediğini ama kendisine piyano çalacak birini bulamadığını söylüyordu. Beethoven Sonat lafları geçiyordu bir de. Ben de o sırada yaşadıklarımla ve bu kitabın bende uyandırdığı çağrışımlarla Piyano’yu yazdım. İçinde Beethoven'ın Fırtına sonatından etkileşimler vardır. En son yazdığım şarkı, albüme de son giren şarkı oldu.
“İstanbul Kızı” oluşurken Çiğdem Erken neler dinledi, neler okudu? Neler sizi etkiledi bu albüm üretimi süresinde?
-Öyle huylarım pek yoktur. Tam aksine hiç bir şey dinlemedim. Sadece demo kayıtlarımızı dinliyordum, sık sık piyano başında kayıtlarla birlikte çalarak bazı değişiklikler yaptım.
İlk klip hangi şarkıya geliyor?
-Şu an biraz karışık bir dönem yaşıyoruz, planlar için net bir şey söylemem güç. Ama vakti geldiğinde ilk klip “Cihangirde” ye olur diye düşüyorum.
Albümden şarkı ayırmak zordur ama, sizi bu albümde yazarken, söylerken en çok etkileyen, “size dokunan” şarkı hangisidir?
-“Gonca Deli” için bunu söyleyebilirim. Hala o şarkıda yazdıklarımı her dinleyişimde, her söylediğimde kalbimde hissediyorum. Bende henüz kapanmamış bir yaraya dokunuyor o şarkı.
“İstanbul Kızı”nın son şarkısını yazınca veya bu albüm tamam dediğiniz yer neresiydi?
-Benim hazırda yaklaşık 60 tane şarkım var. Dolayısı ile var olanlardan bir repertuar çalışması yaptık. Yani net bir nokta yok, burada kapatalım bu albümü dediğim. Ama albümde 100% olmasını istediğim şarkıları sıralayınca ortaya bu repertuar çıktı. Bu albüme alamadığım için üzüldüğüm bir kaç şarkım daha da var aslına bakarsanız.
Biraz da gündeme dair konuşalım isterim…
Davide Martello geldi, piyanosuyla Gezi’de belki de en güzel anlara imza attı. Bir müzisyen olarak, bu yaşananlar hakkında neler düşünüyorsunuz?
Davide Martello meydanlarda çalan bir gezgin. Onun müzisyen kimliğinin ve felsefesinin yaşananlarla ortak noktası çok diye düşünüyorum. Dolayısıyla bence müthiş bir kan uyumu oldu Davide ile Gezi direnişi arasında.
Şu an bu albümü kaydediyor olsaydınız, Gezi ile başlayan ve yaşananlardan, nasıl etkilenip şarkılar yapardınız? Tüm bu olanlarla bir sanatçı olarak nasıl baş ediyorsunuz?
Mutlaka belli bir süreden sonra içimden bu olanlara dair bir şeyler çıkacaktır. Ama bunun için biraz olayları özümsemek, bir elekten geçirmek gerekiyor. Şu an bir albüm kaydediyor olsaydım muhtemelen kafa karışıklığından durdururdum çalışmayı. Bu dönemde bunu yapan bir arkadaşım varsa, onlara kolaylıklar diliyorum.
Bol bol piyanonun başına geçip son derece romantik bir tavırla “Sık Bakalım”ı çalıyorum. Belki bir ara üzerinde çalışıp kaydedip, paylaşabilirim.
Ama buna da daha zaman var…
Şarkı üretme süreciniz nasıl, sözleri yazıp daha sonra besteyi ayrı mı yapıyorsunuz?
-Ben genelde piyano başında çalarak aynı anda yazıyorum şarkılarımın hem sözlerini hem müziğini. Bir tek “Ağlayamazsın”ın önce sözlerini yazıp sonra müziğini tamamlamıştım. Bu şekilde ortaya çıkan tek şarkımdır.
Sıklıkla kimleri dinliyorsunuz? Başucu albümüm diyeceğiniz albümler nelerdir?
-Uzun yıllar klasik müzik eğitimi aldığım için, en büyük alışkanlığım klasik müzik dinlemek diyebilirim. Yorgunluk halinde, kafamı boşaltmak istediğimde başvurduğum müzik genelde klasik müzik olur.
Yine de örnek verecek olursam;
Sting , Keith Jarret ve çeşitli jazz albümlerini dinlemeyi seviyorum. Sayarken aklıma geliyor; Hümeyra, Dilek Türkan, Birsen Tezer dinlemek aklımı temizliyor. Erkan Oğur’un çaldıklarını neredeyse her gün dinliyorum diyebilirim. Vedat Sakman, Bülent Ortaçgil, Fikret Kızılok ilk aklıma gelenler.
Kendi şarkılarınızı yorumluyor olmanız, sanırım kişisel olarak en büyük hazlardan biridir. Size belki de bu yüzden “ozan şarkıcı” diyorlar. Başkalarına şarkı vermek ister miydiniz?
“Son nefesime kadar tiyatronun içinde yer almak istiyorum” demişsiniz, aslında albümler şu an sizin görünen yüzünüz, esas sizi tiyatro müziklerinden biliyor olmamız lazım. Tiyatro’nun size katkısı nedir bu anlamda?
Tiyatronun beni daha iyi bir şarkı yazarı yaptığına inanıyorum.
İstanbul Kızı’nın stüdyo sürecini düşününce, hatırınızda kalan, anı olarak bizimle paylaşmak istediğiniz bir durum var mı?
Nasıl bir tanıtım planı düşünüyorsunuz albüm için? Konserler nasıl yakın gelecekte?
-Yaşanan olayların etkileri henüz tazeyken, albüm için bir tanıtım yahut lansman ısrarım yok. Ben bu albümü zor günler yaşadığımızı bilerek yayınladım, suni bir PR çalışması yaparak ertelemek istemedim. Yaz aylarında güneyde bazı konserlerimiz olacak. Muhtemelen İstanbul’daki konserlerimiz sonbahar’da başlar diye düşünüyorum.
Piyano çalmıyor olsaydınız, hangi enstrümanı çalmak isterdiniz? Kendinize hangi enstrümanı yakın hissediyorsunuz?
İşinizi çok ciddi bir şekilde yaptığınızı, akademik hayattayken de aynı prensiplerle öğrencilerinizi eğittiğinizi biliyorum. Müzikle ilgilenen gençlere ne salık verirsiniz?
-Ben hiçbir ticari kaygıyı önemsemeden herkesin istediği müziği yapması gerektiğine inanıyorum. Müzik bir disiplin işi, hangi türü yaparsanız yapın. Usanmadan, azimle çalışmayı gerektiriyor. Hele hele enstrüman çalıyorsa gençler, mutlaka sıkı sıkıya enstrümanlarına sarılmalarını salık veririm.
İnsan kendisine inanınca hayaller gerçek oluyor. Ben bunu kendi hayatımda gördüm!.
Yazarın son yazıları |
#25 Haziran 2013 Peki Şimdi Ne olacak?
#18 Haziran 2013 #Direnpiyano yuvaya geri döndü
#18 Haziran 2013 #direnpiyona
#14 Haziran 2013 Mabel Matiz:Ahıra Girmeyen Koç
#11 Haziran 2013 Gezi Parkı'nın akılda kalan şarkıları
#7 Haziran 2013 Gezi Parkı'nın farklı dünyası
Paylaş