Güncelleme Tarihi:
Beyaz Saray’ın kalbi Oval Ofis’te adeta bir film seti kurulmuş.
ABD Başkanı Obama, bir elinde, “Çekiç” lakaplı efsanevi beyzbol oyuncusu Hank Aaron’un sopası, öteki elinde telefonla poz veriyor. (Bkz. http://www.hurriyet.com.tr/planet/21125775.asp )
Arkasındaki duvarda, New York’taki meşhur Özgürlük Heykeli’nden bir detay; Roma mitolojisinin özgürlük tanrıçası Libertas’ın tuttuğu meşale görülüyor.
Obama, resmi açıklamada söylendiği gibi o anda gerçekten Başbakan Tayyip Erdoğan ile mi görüşüyordu, yoksa ahizeyi sırf bu mizansen için mi eline almıştı, bilinmez.
Ama bu karenin sembolizmle dolu olduğu kuşku götürmüyor.
Nitekim yine resmi açıklamaya göre telefon görüşmesinde Suriye’de geçiş sürecinin “hızlandırılmasına” karar veriliyor.
Diplomatik çözüm çabalarının tıkandığı, BM dışı bir askeri müdahaleden bahsedildiği bu günlerde buradaki “hızlandırma” sözcüğünden birçok çıkarsama yapılabilir.
Obama Yönetimi, kasım seçimleri öncesinde İsrail’i ve ABD’deki Yahudi lobisini tatmin etmek umuduyla İran’a karşı da “sopayı eline aldığını” gösterme çabasına girişmişti son günlerde…
El Kaide’ye karşıysa başından beri sopayı elinden bırakmadı Obama... ABD’nin, Asya ve Afrika’da düzenlediği, uluslararası hukuk açısından tartışmalı insansız hava aracı saldırıları artarak sürüyor.
Bu nedenle Obama’nın sopası ve arkasındaki tablo, ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan buyana gelenekselleşen “dünyaya özgürlük yayma gündeminin” çağdaş bir temsili gibi.
Ama ABD bu gündemi siyasi olduğu kadar sanatsal düzlemde de sergilerken, Bush Doktrini’nin terk edilmesinden beri ona eleştirel bir gözle bakabiliyor.
Batman üçlemesinden bahsediyorum…
ZAMANIMIZIN MİTOLOJİSİ
1939’da Bob Kane tarafından yaratılan,1967’den beri Türkiye’de de yayınlanan Batman çizgi romanı, 1943’te ilk kez sinemaya uyarlandıktan sonra, İngiliz-Amerikalı yönetmen Christopher Nolan tarafından beyazperdede hem ticari, hem de sanatsal anlamda (en az sekiz Oscar adaylığı ve 1 milyar doları aşan gelir) zirveye ulaştı.
Nolan, “Batman Başlıyor” (2005) ve “Kara Şövalye” (2008) ile başladığı üçlemeyi bugünlerde gösterimi süren “Kara Şövalye Yükseliyor” ile tamamladı.
Bence Godfather’dan (Baba) beri Hollywood’un en başarılı üçlemesini oluşturan bu Nolan şaheserleri, zamanımızın mitolojisi olan sinemanın derinlemesine ele alınmayı hak eden yapıtlarından…
Peki, 70 yıldır “çağdaş” kalabilen bu süper kahraman kim?
Özetle Batman, Bruce Wayne adlı Amerikalı bir milyarderin, yaşadığı Gotham şehrinde suçlularla mücadele etmek için geceleri büründüğü esrarengiz bir karakter.
Modern bir mitoloji olarak Star Wars ışık (İyi) ile karanlık (Kötü) arasındaki ezeli, ama o kadar da karmaşık olmayan ilişkiye odaklanırken, Batman çok daha çetrefilli bir meseleye, “iyiliğin karanlık tarafına” dair bir efsanedir.
BATMAN = ABD?
Şimdi, üçlemenin ilk iki filmini ele alalım.
“Batman Başlıyor” filmi “korku” temasını işlerken, “Kara Şövalye” daha çok “kaos” ile ilgiliydi. Bu iki kavram da aslında “terörle” bağlantılı...
New York’un karanlık bir kopyası olan Gotham’daki onca adaletsizliği gören Batman, yolsuzluğa batmış polise inat, suçluları kendisi cezalandırmaya başlar.
Kendisi de bir “korku” simgesine (yarasa) dönüşerek “korku salanları” (teröristleri) yenmeyi amaçlar. Yani şiddetin meşru bir kullanımı olabileceğine inanmaktadır.
“Kara Şövalye” vizyona girdiğinde Wall Street Journal’da yayınlanan bir makalede, Batman’in Bush dönemi ABD’sini yansıttığı savunulmuştu.
Yazara göre Batman de, “ahlaki çoğunluk” tarafından kınanma pahasına doğru olanı yapıyor ve “teröristlerle, anladıkları dilden” (şiddet dilinden) konuşuyordu. Toplum için, topluma rağmen…
Yani uluslararası alanda yaptıkları yüzünden artık eskisi gibi “dünyanın Superman’e benzer kusursuz ve lekesiz kahramanı” imajını koruyamayacağını anlayan ABD, tıpkı Batman gibi, İyi’nin yanında bir “anti-kahraman” olarak kendisini sunmaya başlıyordu. Batman’in peşindeki polisler ise BM gibi uluslararası kurumların alegorisiydi...
RA’S = BİN LADİN?
Batman’in, kendisini eğiten Ra’s Al Ghul karakterine başkaldırması çok önemliydi. Çünkü ismi Arapça’da “Şeytan’ın Başı” anlamına gelen Ra’s Al Ghul, dünyayı mahveden insanlığa karşı “etik” bir tepki gösteren, daha âdil bir düzen için önce mevcut sistemin tamamen yıkılmasını şart koşan bir radikal.
Tıpkı Usame Bin Ladin gibi kendi “ahlaki normları” var, ancak bu normları başkalarına dayatmayı elzem buluyor. Batman ise aşırıya kaçan İyi’nin, Kötü’ye dönüştüğü görüşünde. Bu nedenle, adaleti yasadışı yollardan bizzat kendisi sağlamayı sürdürse de, Ra’s tarzı bir radikalizme kaçmıyor, hatta onunla mücadele ediyor.
JOKER = JULIAN ASSANGE?
İkinci film Kara Şövalye’de Batman, her türlü kirli işe bulaşan savcı Harvey Dent’i öldürmek zorunda kalır. Fakat dostu olan “ahlaklı” polis komiseri Gordon’un da teşvikiyle, Dent’in işlediği cinayetleri kamuoyuna açıklamama kararı verir. Aksi halde adalete olan inanç darbe yiyecek, toplumsal moral çökecektir.
Onlar bu “yalanı” savunurken, “gerçeğin” açıklanmasını isteyen tek kişi, filmin kötü adamı Joker olur. Joker, Batman’ın gerçek kimliği açıklanırsa artık Gotham’a saldırmayacağını duyurur, ama Batman ve çevresindekiler yeni “yalanlarla” statükoyu koruma yolunu seçer.
Sloven felsefeci Slavoj Zizek’e göre Joker, bu açıdan, WikiLeaks kurucusu Julian Assange gibidir. Assange da meşru biçimde gizlenen, ama yine de kirli olan gerçekleri ifşa etmektedir. Toplumsal sistemimizin ayakta kalması için neden hep yalanlara ihtiyaç vardır?
KÖTÜ KAPİTALİZME KARŞI İYİ KAPİTALİZM Mİ
Bir diğer tartışma, Batman’in “anti-kapitalist” bir figür olup olmadığı hakkında.
Batman kılığına giren Bruce Wayne, milyarder bir girişimci olarak kuşkusuz sermayenin bir temsilcisidir. Ancak gerek mirasını devraldığı babasının toplumsal adalet sağlama yolundaki çabaları, gerekse mevcut kapitalist sisteme bizzat getirdiği eleştirilerle düzene muhalif bir tavrı da vardır.
Mark Fisher gibi akademisyenler bu noktada Kara Şövalye’yi şöyle okuyor:
“Batman Başlıyor’da şeytanlaştırılan, kapitalizmin kendisi değil, belirli bir türüdür. Bu tür, post-Fordist mali sermayeye dayanır. Mussolini döneminde olduğu gibi faşistleşen kapitalizme karşı, eldeki kötüler içinde ‘en az kötü sistem’ olarak parlamenter liberal kapitalizmi savunur. Bir alternatif olabileceğini hayal bile edemez.”
BELKİ DE NOLAN TARAF TUTMUYOR
Bu iddialı yoruma pek katılmıyorum.
Üçlemenin son filmi Kara Şövalye Yükseliyor’da da görüldüğü gibi Nolan, alternatif bir dünya hayal edemediğinden eldeki kötüler içinde en kötü sistemin savunusunu yapmıyor. Sadece, olası tüm sistemlerin kötülüğünü vurguluyor aslında…
Bunu yaparken seri, gerçek dünyanın kronolojisini izlemeyi sürdürdüğü gibi, fena halde yanlış anlaşılmaya da devam ediyor.
İlk film çekildiğinde ABD’nin baş düşmanı olan Bin Ladin, bu filmdeki kötü adam R’as ile özdeşleştirilmişti.
İkinci film çekilirken ABD’nin Irak’ta işlediği bir savaş suçunun görüntülü kanıtını henüz yayınlayan WikiLeaks kurucusu Julian Assange ise bu filmin kötü adamı Joker ile özdeşleştirilmişti.
Üçüncü film olan Kara Şövalye Yükseliyor’da Joker’in ismi bile geçmiyor. Belki de bu, aktör Heath Ledger’ın trajik ölümünden uzak durma isteğinden çok, tartışmalı yargı süreci devam ederken Londra’daki Ekvador Büyükelçiliği’ne sığınan Julian Assange’dan uzak durma çabasıdır!
Fakat bu filmde R’as bir hayalet olarak geri dönüyor. Geçen yıl öldürülen Usame Bin Ladin’in, hayalet olarak da olsa El Kaide için hâlâ bir lider olmayı sürdürmesini akla getiriyor bu durum.
Joker’den bahsedilmese bile üçüncü filmdeki bir sahnenin Assange’ı hatırlattığı söylenebilir mi?Kötü adam Bane’in, Komiser Gordon’un gizlediği, acı gerçekleri içeren konuşmasını bulup ifşa ettiği sahne…
WALL STREET’İ İŞGAL ET VE FRANSIZ DEVRİMİ
Zaten Kara Şövalye Yükseliyor’da gerçek kötülük, R’as’dan değil, halkı temsil ettikleri vurgusuyla neredeyse “Gotham Baharı” denebilecek bir devrime imza atan radikal bir azınlıktan geliyor.
Hapishanede doğduğu vurgusuyla kader kurbanı olarak sunulan kötü lider figürü, ezilenleri (evsizler, sistemin yozluğu yüzünden suç işlemekten başka çaresi kalmayanlar, vs.) örgütleyerek Gotham’da iktidar kurumlarını “işgal ediyor.”
Fransız Devrimi’nin tepeden inmeci Jakobenleri gibi mahkemeler kuran, hatta bu mahkemelerin başına da önceki filmin kötü adamlarından olan Crane gibi bir psikopatı getiren devrimciler, en az “eskinin yoz ama düzenli Gotham’ı” kadar ürkütücü bir ortam yaratıyorlar.
Borsayı basan, kimileri Crane gibi gözlüklü ve “nerd” tipli bu devrimciler, Wall Street’i İşgal Et eylemcileri gibi “sınıf savaşçılarını” temsil ediyorlar bazı yorumculara göre... Başkaları, burada Fransız Devrimi’ne yönelik bir eleştiri de görüyor.
SONUÇ: BURASI DÜNYA, BURADAN ÇIKIŞ YOK
Bana kalırsa ne Batman, George W. Bush’u (yahut artık sopayı eline alan Nobel Barış Ödüllü Başkan Obama’yı) temsil ediyor, ne de Kara Şövalye Yükseliyor’un kötü adamları, Wall Street İşgalcilerini…
George Orwell’in “Tüm sanat eserleri propagandadır” sözüne katılsam da, Nolan’ın Batman üçlemesinin “statükoyu meşrulaştırdığı” yönündeki eleştiriyi reddediyorum. ( http://tinyurl.com/cbnsbp3 )
Bu yöndeki tahliller, son Batman üçlemesiyle Nolan’ın önce bir eleştiri yaptığı, sonra bir çözüm önerisi sunduğu çıkarımına dayanıyor.
Oysa, Nolan’ın eleştiri yaptığı doğru, ama postmodern sinemanın Fight Club gibi bir diğer başyapıtında da gözlendiği üzere, aslında bir çözüm önerisi sunmuyor.
Sadece kaçınılmaz bir açmazdan bahsediyor Nolan’ın Batman’i…
İktidarın yozlaştırdığını; ister İyi, ister Kötü tarafından yönetilsin her tür düzenin eninde sonunda çürüdüğünü savunan bir eleştiri.
Yalnızca mevcut sistemi değil, olası tüm sistemleri eleştiren bir bakış açısı bu.
Eski Gotham kadar yeni Gotham’ı da eleştiriyor.
R’as, Joker ve Bane’inkiler kadar, Batman’in yöntemlerini de sorguluyor.
Komiser Gordon’un tâbiriyle “yapıların (kurulu düzenin) prangalara dönüştüğünü” savunan bir söylemi muhafazâkar diye nitelemek haksızlık olur.
Bu söylem, Wall Street’i İşgal Et hareketinde görülen türden anarşist unsurları da içermiyor aslında.
Modern araç ve yöntemlerle oluşturulmuş postmodern bir anlatıdan beklenebilecek bir mesaj vermekle yetiniyor:
Mutlak bir gerçeklik yoktur; görünüşteki gerçeklikler toplumsal yapılara bağlı değişkenlerdir, ahlâk görelidir; her türlü yapı yozlaşır ve yozlaştırır, her tür ahlâkın çifte standartları vardır ve hayır; burası dünya, buradan çıkış yok.
* Bu yazı ilk olarak 3 Ağustos 2012'de, Hürriyet'in tablet edisyonu Son Baskı'da yayınlanmıştır. Hürriyet Gazetesi Dış Haberler Şefi Emre KIZILKAYA’nın iletişim bilgileri ve bloguna http://about.me/emrekizilkaya adresinden ulaşılabilir. Ayrıca: http://www.twitter.com/ekizilkaya