Güncelleme Tarihi:
Tenin pürüzsüz olsun, saçın mümkünse “ahenkle dans etsin” en kötü parlasın, zinhar makyajsız, manikürsüz insan içine çıkma, güzel yürü, güzel konuş, aşırılığa kaçma ama yine de çok komik ol. Bacakların uzun, saçın sarı, dudakların dolgun, gözlerin renkli, yağ oranın %2 filan olsun. İşe git ama sinirlenme, hep aşırı anlayışlı bir tatlış ol; spor yap ama terleme. Tabii ki de modayı takip et; hep bir film setindeymişsin gibi buruşuksuz kıyafetlerin, parlak stilettoların olsun. Metrobüse binsen de limuzin tavrından ödün verme, süper tatlı bir selfie çek paylaş. Geri kalamazsın, zira herkes çok cool yerlerde takılıyor, herkes çok havalı ve herkes çok güzel. Kimse, hiçbir şey çirkin değil, onu bırak, ortalama bile değil. Kimsenin boşverdiği, biraz saldığı 1 gün bile geçmiyor.
Çirkin ama Güzel, Cengiz Üstün
Ne zaman çirkin olduğunuzu düşünmeye başladınız?
Meaghan Ramsey, güzellikle ilgili bir TED konuşmasında[1] ayda 10.000 kişinin “Ben çirkin miyim?” sorusunu Google’da arattığından bahsediyor. 10bin. Konuşmanın 2014’te yapıldığını düşünürsek, her gün artan sosyal medya gücü/etkisi/baskısı bu rakamı belki 20.000’e belki 50.000’e taşımıştır.
Medyanın algı, özellikle kadın güzelliği kavramı üzerindeki negatif etkisi üzerine çok yazılar[2], makaleler yazıldı, konu bir süredir tartışılıyor ve küçücük de olsa yaratılan dünyanın, sorunluluğuna dikkat çekecek kampanyalar yapılıyor.
Diğer bir yandani medyanın ateşlediği konuyu, aslında (konunun kurbanı) bizler bilinçli/bilinçsiz daha da alevlendiriyoruz. 2014’te yapılan bir araştırmaya göre[3] ABD’deki kadınların %78’i sosyal medyaya yansıyan kadın imajının gerçeklerden uzak olduğunu düşünürken, bu araştırmaya katılan kadınların %82’si buna rağmen sosyal medyanın güzellik standartlarını değiştirdiğini söylüyor. Dolayısıyla herkes online ve herkes gerçek olmayan bir güzellik-çirkinlik kavramı üzerinden hem birbirini kandırmaya hem de kendini kötü hissetmeye dünden razı.
“Çirkinliğin kötü tarafı, çok kolay alışılıyor olması”
Kadın bedeni ile ilgili yapılan güzellik-çirkinlik tartışmaları dünya popüler kültür gündemini meşgul ededursun, biz bir hayli zamandır başka bir çirkinlik tartışması içindeyiz. Şehrin içindeki tek tük parklarından birinin ortadan kaldırılıp kışla yapılması; ormanların dümdüz edilip yerine tıka basa dolu şehri daha da dolduracak (İzleyiniz: Ekümenopolis) yeni bir köprü yapılması, İstiklal’in artık eski İstiklal olmaması ama artık pek restore pek modern (!) olması gibi konular, farklı grupların farklı çirkinlik anlayışları arasında çekişme, tartışma sebepleri. Hepimizin bildiği üzere, “projelerin” o kadar aşırı bir hızla üst üste bindiği bir dönemdeyiz ki artık önü alınmaz, bambaşka bir güzellik anlayışı bizim çirkinlik söylemlerimizi eze eze düz etti. Denizden İstanbul’a şöyle bir baktığınızda yükseliveren gökdelenlerin artık düz değil baya alacalı bulacalı, olmadı ışıklı, bak biraz şurası şöyle alengirli mimari şahaneler olduğunu gördükçe o karaya hiç çıkmak istemiyorsunuz. Ülkemizde yükselen gökdelenlerin hızına dolar da yetişince, iyice içler şişiyor, ruhlar daralıyor.
Çamur Banyosu, Cem Dinlenmiş
“Ne çirkin bir kedi!”
İçimizi şişirmenin, bunun üzerine sürekli konuşmanın (ama bir şey yapamamanın) ne kadar faydalı olduğunu sorgular hale geldim şahsen. Bugün gazete okumasam da asabım bozulmasa, 3 tane kötü haber kaçırsam bir şey kaybetmediğim gibi kazanıyorum da sanki...
Uzun lafın kısası, olaylar bizi boğuyorsa, başka taraftan bakmak, yine bir yerinden tutmak, aynı anda nefes almak lazım belki. Bu ülkede yaşayan insanlar olarak sanatçılar da haliyle bu dönemde işlerine dönemin baskısını, karanlığını sık sık yansıtıyorlar. x-ist, galeri olarak bu sefer konulara farklı bir yorumla bakmaya karar vermiş ve yeni sergisi Çirkin için karikatüristleri davet etmiş. Sergide yer alan Cengiz Üstün, Erdil Yaşaroğlu, Emrah Ablak, Ersin Karabulut, Gürcan Yurt, İltem Dilek, İpek Özsüslü, Memo Tembelçizer, Yılmaz Aslantürk (Otis Abi), Uğur Gürsoy, Selçuk Erdem ve Sönmez Karakurt ilk kez karikatür formunun dışına çıkarken x-ist’in kendi sanatçısı olan Cem Dinlenmiş ve Göksu Gül de hem sanatçı hem karikatürist kimlikleri ile karşımıza çıkıyorlar.
Çirkin Kral, İpek Özsüslü
Sergi kurgulanırken eser sahipleri serbest bırakılmış ve herkes kendi anladığı, algıladığı çirkinliği ortaya koymuş. İpek Özsüslü sinemaya gönderme yaparak Çirkin Kralı sergiye taşırken, Ersin Karabulut benim de ilk aklıma gelen sosyal medya-filtreleme konusuna değiniyor, Emrah Ablak ise karakteri Cemal üzerinden çirkinlerin isyanını çiziyor. Serginin en çok ilgi gören işlerinden biri, benim de favorilerimden olan Memo Tembelçizer’in “Bedenin Kutsallığı” heykeli, kendi yaptıklarına hayran olan çirkinleri konu alıyor.
Eserlerin anlattıklarının yanı sıra, Erdil Yaşaroğlu, Memo Tembelçizer, İltem Dilek, İpek Özsüslü ve Sönmez Karakurt’a çirkinlik ve çirkinler ile ilgili sorular sordum; onlar da kırmayıp çirkinlik üzerine birkaç kelam ettiler. Cevaplarını okurken de fark edebileceğiniz gibi, mevzu aslında çok katmanlı ve derin. Bir çok açıdan bakılabilir çirkinliğe. Konu ne kadar derin olursa olsun, işi espirili tarafından almaya, biraz rahatlamaya ihtiyacımız da var. Tartışmasını, espirisini, farklı bakış açısını size bu Aralık ayı içerisinde sağlayabilecek olan sergi, Çirkin, bu sezonun en eğlenceli, en görülesi sergilerinden!
Bedenin Kutsallığı, Memo Tembelçizer
Çirkinliği nasıl tanımlarsın?
Erdil Yaşaroğlu: En göreceli sıfatlardan biri çirkin. Ben kendi adıma görmek istemeyeceğim şey diye tanımlayabilirim.
Memo Tembelçizer: Çirkin, görmenin ve bakmanın bize rahatsızlık vereceği görüntüdür. Verdiği rahatsızlık görüntünün sadece formundaki renklerden ve oranlardan kaynaklanan algısal bir rahatsızlık da olabilir, içgüdülerimizin o görüntüden algıladığı bir tehlikeden uzak durmamızı sağlamak için bize verdiği bir iticilik hislenimi de olabilir, toplumsal ilişkilerin içimizde yapılandırdığı tabular ve yargılardan kaynaklanan yasaklılık duygusu da olabilir.
İltem Dilek: Görende/duyanda rahatsızlık hissi uyandıran herhangi bir şey olabilir. O kadar göreceli ki şudur ya da budur demek zor.
İpek Özsüslü: Herkesin kafasında farklı bir güzel algısı var. Güzeli tanımlayan bazı özellikler... Bunların yokluğu çirkini yaratıyor.
Bu aralar etrafında çirkinler/çirkinlikler kimler/neler?
Erdil Yaşaroğlu: Çirkinliğin kötü tarafı çok kolay alışılıyor olması. Aslında etrafımızda çok çirkin şeyler ve çirkin insanlar var. Bunların çoğunu farketmiyoruz. Belki de kendimizi korumak adına görmemeyi öğreniyoruz. Ama bunları ortaya çıkartmamız da gerekiyor. Bunun en iyi yöntemi de güzelliği yaymak. Çünkü güzelin yanında çirkin kendini birden ele veriyor. Mesela İstanbul'un çoğu çirkin binalarla dolu. Buna rağmen dünyanın en güzel şehrinde yaşadığımızı zannediyoruz. Ben bunu Adalar'a gittiğimde gördüğüm güzel evlerden sonra hep hatırlıyorum.
Memo Tembelçizer: Tüm dünyada toplumsal gidişatın kültürel deneyim yerine toplumun belleksiz kalabalığının ilkel ve anlık hislerine emanet edilmesi, tüm insanlığı gözümde çirkinleştiriyor.
İltem Dilek: İnsan zihninin kolektif deliliği. Yeryüzündeki gelmiş geçmiş en büyük çirkinliklerin kaynağı bana göre budur.
İpek Özsüslü: Çirkin ve çirkinlik bende cok farklı çagrışımlar yaratıyor. Çirkin diye tanımladığım bir şey çok sevimli ya da çok iyi ya da tabloda işlediğim haliyle müthiş bir sinemacı (çirkin kral -Yılmaz Güney ) olabilir. Yani çirkini sevebilirim. Çirkinlikse içinde kötülük de barındıran daha olumsuz bir çağrışım yaratıyor bende. Çok çirkin bir kedim var. Gören herkesin en sağlam hayvanseverlerin bile kayıtsız kalamadığı , "ne çirkin bir kedi " diye söylemeden geçemedigi çirkinlikte bir kedi ama onu çok seviyorum. Kadınlar ve çocuklar üzerinden yapılan politikalar , doğa katliamı, mizaha tahammülsüzlük, farklı görüşlerdeki insanların arasında günden güne büyüyen nefret, korkunç beton yığınları, savaşlar, aç insanlar vs.. Bunlar benim hayatımdaki çirkinlikler ve bunlarda sevilecek ya da savunulacak bir taraf bulmak imkansız.
Cemal, Emrah Ablak
Birine göre şu silikonlu, apartman topuklu kadın güzel, öbürüne göre doğal kadın; başkasına göre boğazın yanında yükselen gökdelen çok güzel, orman yerine 3.köprü şahane, İstiklal’in yeni hali çok güzel. Sanki ortak çirkinlik/güzellik anlayışı son dönemde yok olmuş gibi. Nasıl aşacağız bu algı meselesini? Ya da aşmaya çalışmalı mıyız?
Erdil Yaşaroğlu: Güzellik öğrenilen bir şey. İnsana öğretmezsen, Taksim'e dökülen betonu, dudağa fütursuzca sıkılar silikonu güzel zanneder. Birlikte mutlu yaşamak için, bir düzeyde ortak bir kültür düzeyine erişebilmemiz gerekir. O yüzden evet. Aşmaya çalışmalıyız.
Memo Tembelçizer: Toplumun her tabakasında aynı beğenilerin olması beklenmez, beğeniler kişiye, ortama ve zamana göre değişir. Bugün çirkin ve demode bir kıyafet on beş yıl sonra trendy olur. Bugün çirkin gördüğümüz bir bina iki yüz yıl sonra güzel ve özel sayılır. Güzellik bireyin yaşadığı bir histir, toplumsal boyutta önemli olan işlev ve faydadır. Üçüncü köprü, güzel ağaçları yokettiği için değil İstanbul’un ormanlarını yok ederek iklimini ve yaşam koşullarını bozduğu için kötüdür. Çirkinlik ise, zarar olduğu açıkça görünenin bize ısrarla fayda iddiasıyla dayatılması dolayısıyla içimizde yer eden kandırılmanın, dışlanmanın ve çaresizliğin, köprüyü her görüşümüzde ruhumuzda yarattığı sızlamadan kaynaklanmaktadır.
İltem Dilek: 2000’lerin başındaki halini bilene İstiklal’in yeni hali çirkin görünür. Çölden kalkıp gelmiş adama ise her daim güzel görünecektir. Dış dünya dediğimiz şey tamamen algılarımızın bir yansıması. Tek bir doğru yok ki. Güzel de çirkin de içimizde.
İpek Özsüslü: Ortak bir güzellik anlayışı bence hiçbir zaman yoktu. Sadece eski çirkinlere alıştık. Bir de insanlar eskiye özlem konusunda birleşiyorlar bu da eskiden insanlar aynı fikirdeymiş gibi bir hava oluşturuyor. Güzellik göreceli bir kavramsa çirkinlik de öyle. Güzellik algısı çok değişen bir şey kadın için de erkek için de. Kalın kaşlı kadınları bir zaman makinesine koyup 10 yıl öncesine göndersek taşlarlar :) nerede o keman kaşlar? Dizilere bakıyorum da kadınların kaşları doğal bırakılmış hatta kalınlaştırılmış erkeklerin kaşlarıysa alınmış. 90’larda bütün kadınlar vatkalarıyla pehlivan gibi dolaştılar şimdi o günlere dair fotoğrafları utanç vesikası gibi taşıyorlar :) Nereden nereye…
Sönmez Karakurt: Köy Enstitülerinin de kapatılmasıyla evrensel değil yönetenlerin kendi sığ doğrularını dayattıkları ve en doğrusunun bu olduğuna inandırdıkları kasaba kültürüne hapsedilmiş, yozlaştırılmış kitlelerin bilgi, sanat ve zanaat birikimine sahip azınlıkları, değişime haiz, barışçıl insanları kovalaması sonucu başbaşa kaldığımız bir hayatın; zorbalığın estetitiği, güzelliği olur mu hiç? Maalesef bu süreç gittikçe şiddetlenerek devam ediyor.
irmakozer.com Tarafından hazırlanmıştır.