Paylaş
Şu hayatta kadınlara en büyük lütuflardan birinin makyaj olduğunu düşünenlerdenim.
Kadını makyajdan daha iyi dönüştürebilen bir şey yok çünkü.
Kendin gibi, doğal olmak güzel ama bazen de insan başka bir kılığa girmek istiyor. Ve saç, baş, kıyafet fark etmiyor; tek yol makyaj.
Sadece değişip dönüşmek isteyenin değil, doğal güzellik peşinde olanın da elindeki en güçlü silah makyaj.
Ben de “doğal güzeldir”ciyim. Ama işte makyajı doğalmış gibi yapanların o güzelliğe kavuşabildiğine inananlardanım aynı zamanda.
Doğal makyaj yapma ustasıyım, hiç mütevazı davranmayacağım. İstedim mi öyle güzel “doğal makyaj” yaparım ki bakan makyajsızım, makyajsız halde “pürüzsüzüm” sanır.
İşin sırrı burada aslında. Yoksa gerçeklerin bununla alakası yok. Kaçımızın porselen gibi cildi var sonuçta?
Makyajın şeytan icadı gibi görüldüğü zamanlar çok gerilerde kaldı.
Evet öyleydi, bir zamanlar makyaja ahlaksızlık gözüyle bakılıyordu. 3’üncü yüzyılda teolog İskenderiyeli Clement kadınların kozmetik kullanmasını engelleyecek bir yasa çıkarmayı önermişti. Ona ve döneminin bir dolu adamına sorarsanız kadınlar “evlenmek için erkekleri makyaj yoluyla tuzağa düşürüyordu”...
4’üncü yüzyılda yaşamış bir Yunan tarihçisi de evlenmeden önce karısının makyaj yaparak gerçek yüzünü gizlediğini ve kendisini kandırdığını yazmıştı.
Aradan bin yıl geçti, fikirler pek değişmedi. 1770 gibi çok da eski olmayan bir tarihte İngiliz parlamentosu, düğün gününe kadar makyaj yapan bir kadınla kıyılan nikahın iptal edilebileceğine dair bir yasa çıkardı.
Doğrudur, makyaj bir tür kandırmaca. Ama artık insanların kendilerine yeni suratlar, vücutlar tasarlayabildiği bir çağda makyajın aldatıcılığından bahsetmek sadece komik olur.
Hem makyaj sadece kadınların tipine değil, psikolojisine de yarıyor.
Konuyla ilgili bir araştırmaya katılan kadınların yüzde 85’i makyajın ruh hallerini iyileştirdiğini, yüzde 67’si makyaj yaptıklarında daha iyi muamele gördüklerini belirtti. Araştırmada fikirleri sorulan erkeklerin önlerine ise aynı kadının artan miktarlarda makyajlı beş fotoğrafı kondu. Yüzde 75’i orta karar makyajlı fotoğrafın birlikte olmak isteyecekleri kadını yansıttığını söyledi.
Ama işte... Makyaj var... Bir de makyaj var...
Düğüne gidiyorsanız anlarım da... Gündelik hayatta boya küpü şeklinde sokağa çıkmayı anlayamam.
Hele de bu halde hastane ziyaretine hiç anlam veremem.
İbrahim Tatlıses için Acıbadem’e koşturmuş ünlülere bakıyorum da...
Seda Sayan’ın eyeliner’ı, Çağla Şıkel’in koyu göz makyajı ve parlatıcı ruju, Petek Dinçöz’ün takma kirpikleri...
O kadar üzgünler ki ruh hallerini iyileştirmek için makyaja teslim oldular diyeceğim ama...
Dediğime kendim bile inanamam.
Hayret ediyorum
- Cenazeye illa Chanel babet mi giyilmek zorunda?
- O babetlere 72 ekran güneş gözlükleri eşlik etmese olmuyor mu?
- “Düğüne beyaz giyilmez. Ortalıkta prenses gibi dolaşılmaz. Gelinin ışığı çalınmaz” kuralını 5 yaşında falan öğrendim sanırım. Bunu hâlâ bilmeyenler olması şaşırtıcı değil mi?
- Yeni doğum yapmış birini ziyarete giderken parfüm şişesi baştan ayağa boşaltılmaz.
- Bir televizyon programına folklor gösterisine çıkar gibi giyinerek katılınmaz. Bakın Nuray Mert’e, nasıl aslan gibi. Hep siyah düz bir şey, üzerine iki üç takı, tamamdır. Ya Nazlı Ilıcak? Yemenilerine bakmaktan ne dediğini anlamaya sıra gelmiyor.
Paylaş