Paylaş
Yaşayacağız derken, maksat onu biraz hafifletmek tabii... Ben söyleşi yapacağım, sen okuyacaksın arkadaş! Nasıl ama? Bakalım sendromumuz biraz hafifleyecek mi, azıcık “cumartesi havası” estirebilecek miyiz... Efendim açılışı müsaadenizle Gülşen’le yapıyorum. Biliyorsunuz kendisi yedinci albümü “Önsöz”ü kısa süre önce çıkardı. Son şarkı hariç tüm söz ve müzikler kendisine ait, bu albümün prodüktörü ise Ozan Çolakoğlu. Bu arada şunu söylemeden de geçmeyeyim, Nazan Öncel’in “Dillere Düşeceğiz Seninle”sini çok iyi yorumlamış Gülşen. Neden bilmem, “Ezberbozan”a en çok takıldım ben...
Ben neden Ezberbozan’a takıldım Gülşen?
- Yalnız değilsin! Radyoculardan tut da sokaktaki insana kadar herkes “Ezberbozan” diyor.
İkinci klibi ona çekersin artık...
- Valla, öyle görünüyor.
İki sene iki albüm arası ideal bir süre mi sence?
- Kimilerine uzun geliyor ama bence tam. Bir işin başlama, olgunlaşma ve kendini bulma süresi var, artık her şeyi anında tüketip bir daha hatırlamamacasına unutuyoruz. Ben bundan yana değilim. ınce eliyorum, sık dokuyorum, çıtayı yükseltemeyeceksem neden albüm çıkarayım?
Albümü yaptın, ilk kime dinlettin?
- Ablama.
Neden?
- Çok iyi bir dinleyici. Öngörüsü, değerlendirme gücü çok iyidir. Çok müdahale eder bana ve çok faydasını görmüşümdür bugüne kadar... Artık ilk dinleyenler arasına Nihat Odabaşı da katıldı. Kenan Erçetingöz ve tabii ki menajerim Haluk’a da dinletirim.
Bir şarkı hariç hepsini sen yazdın. Nasıl çıkıyor bu şarkılar?
- Yazabilen insanların yazamayanlara göre farkı her gördüğünden ayrı bir mana çıkarabilmek bence. Bende de bu var... Sohbet ettiğim insanların ağzından her çıkana dikkat ederim. Algılarım açıktır, çok gözlemlerim. ılgisiz bir kelimeyi bir yere not ederim ve ummadığın bir yerde çıkarırım. Ya da ne bileyim, bir şarkıda bir kelime duyarım ve o kelime beni o kadar etkiler ki tek bir şarkıyı ondan yola çıkarak yazabilirim. Yani bir tane ilham noktam yok, noktalarım var...
Önsöz kimi anlatıyor? Bir karakter var sanki...
- Evet biri var orada. Bir kız arkadaşım var, bir gün “Gülşen, neden sen hiç bana şarkı yazmıyorsun?” dedi. Hayata kafa tutan, asi, hiç orta yolu olmayan, siyah-beyaz bir insandır. Bu noktalarda birbirimize benzeriz. ışte bu şarkı hem onu anlatıyor hem de beni.
ZAMANLA ACIYA BAKIŞIM DEĞİŞTİ
Bu albümde ‘birine’ yazdığın bir şarkı oldu mu?
- Oldu, “Yukarıdan Ayarlı”. Hani bazı insanlar vardır hayatına bir şekilde girerler, sana iyi gelmeyeceğini bilsen de ısrarla onlarla vakit geçirirsin. Bir tarafın onun yanında olmak ister ama bir yandan da sana zarar vereceğini çok iyi bilirsin...
Aa, beni anlatıyorsun! Niye yapıyoruz bunu?
- O nasıl bir hayalse onu görüyor, saplı kalıyorsun! Aslında bir adım sonrasını görüyorsun ama yine de, bir türlü kendine uzak tutamıyorsun. Ve öngörülerim çıktı. Maddi değerleri çok fazla ön planda tutan, arkadaşlıklarını, ilişkilerini ya da kendini geliştirmek için fazla zaman ayırmayan, sadece hayatın ona sunduğu konfora odaklanarak yaşayan bir insan olduğunu idrak ettiğim zaman bu parçayı yazmıştım. “Bozulmasın aralar, aklında hep paralar” diye.
Acaba biz bu adamları “içinde kesin normal bir adam var ve ben onu bulup çıkaracağım” diye mi yanımızdan ayırmıyoruz ne dersin? “Proje” gibi yani!
- Kesinlikle! Ben de o adamın içindeki çocuğu görüyordum. Ama bu olay başıma birkaç yıl önce gelseydi anlamazdım. Bu şarkı da çıkmazdı. Hayatın sana kattığı o kadar fazla şey oluyor ki... Duyguların yıpransa da seni geliştiren pek çok şey oluyor. ınsanları nereye koyacağını daha iyi tayin etmeye başlıyorsun. O yüzden bu durumdan zarar görmedim. Zaten ben, her şeyin bir nedeni olduğuna inanırım. Acı ve kötülüğün bana zarar vereceğini değil, aksine iyiliğim için olduğunu düşünürüm.
Ama insan acı çekerken “Bu acı kesin ben iyi olayım diye geldi bana” diyemiyor...
- Elbette, o anda bunu düşünmek mümkün değil ama hayatı uzun bir yolculuk olarak görüyorsak acıya bakışın da değişiyor. Hayattaki en ufak zerrenin bile sana bir katkısı olduğunu düşünmeye başlıyorsun.
NE YAPSAM MUTLAKA KONUŞULUR
Kendine dışarıdan bakabiliyor musun?
- Evet, kesinlikle...
Nasıl görünüyor dışarıdan Gülşen?
- Kendimi çok eleştiririm. “Olduğunu” düşünmek, insanı çok büyük bir rehavete sokar. Özellikle sanatçılar “ben tamamım” dedi mi tıkanır. Hep daha fazlasını istemek, yetinmemek hem insani açıdan hem de mesleki açıdan doğru olan diye düşünüyorum.
Seni sanal sosyal ortamlarda göremiyoruz...
- Aslında Twitter’a yazıyorum ama her an kapatabilirim hesabımı, çok dışa dönük olmayı sevmiyorum. O kadar “ulaşılabilir” olmayı sevmiyorum. Bulunduğum konum itibarıyla değil, karakterim böyle benim. Gizliliklerin olmasını, insanların birbirine daha zor ulaşabilmesinin verdiği heyecanı yaşamak istiyorum.
Eh starlık müessesesinde biraz da ulaşılmazlık yatıyor galiba...
- Öyle tabii. Onun dozunu ve dilini iyi ayarlamak lazım. Her saniyeyi paylaşmayı doğru bulmuyorum.
Eleştirilere olan bakışını merak ederim. Mesela zamanında cinselliğini çok ön plana çıkardığını düşünenler olmuştu, bilhassa “Sarışınım” zamanın-
da... Kime kulağını tıkıyorsun, kimi dinliyorsun?
- Ben “şarkımı yaparım, görsel kısım beni alakadar etmez” diyen biri değilim. Her şeyle uğraşırım. O zamana göre doğru bir iş olduğunu düşünüyorum. Sanat kendini kontrol ederek yapabileceğin bir şey değil. O zaman o klip çıkmıştı içimden. Bir de ben bir iş yapınca konuşuluyor, bunun önüne geçemiyorum. Bu avantaj mı dezavantaj mı bilemiyorum ama ne yaparsam yapayım konuşuluyor. Sadece şunu söyleyeyim, ben içime sinmeyen hiçbir şeyin altına imzamı atmam.
BAŞARILI İNSANLAR ÇEKİCİDİR
Şu imajına gelelim. Çok güzel ve seksi kadın imajından, içinde maskulen öğeler barındıran ve güzellikten ziyade stil yönünü vurguladığın bir imaja geçtin. Genelde kadınlar büyük değişiklikler, sıkıntılar yaşadıklarında bu kadar dramatik değişiklikler yapar. Sendeki durum da öyle mi?
- Hayatta geçirdiğimiz evreler bizim son halimizi yaratıyor. Stilin oturması vakit alıyor, zaten stil dediğin de insanın değişim ve gelişiminin dışına yansıması... Zaten böyle giyinmeye başlamıştım, Ceyda Balaban’la çalışmaya başladık ve o da bu tarzı sahneye ve çekimlere adapte etti.
Geyik soru sorma hakkımı kullanıyorum: Ednan Bey mi yoksa Behlül mü? Yakışıklı adam mı yoksa güçlü adam mı? Hangisi seni daha çok çeker?
- İnsanın neye ihtiyacı olduğu hep değişiyor. Yani şimdi Behlül derim, öbür gün Adnan... Ben, ne iş yapıyor olursa olsun, işini en iyi şekilde yapan insanlardan etkilenirim. Başarılı insanlar benim için çekicidir yani. Ama yakışıklılık ilk planda değil.
ORDU’DA BİR İLKOKUL YAPTIRMAK İSTİYORUM
İlk albümün çıktığında, evlendin ve hemen sonra da kabuğuna çekildin. Neden?
- Aslında hiç müziği bırakmadım. Önem sırası başkaydı sadece, ilk sırada özel hayat vardı.
Bugün de aynı şeyi yapar mısın?
- Yapmam, işime sıkı sıkıya bağlıyım. Her dakika iş düşünüyorum, yeni projeler geliştiriyorum. Bu arada, son 2 yıldır sosyal sorumluluk projelerine de katılamadım, bundan sonra tekrar başlıyorum. Bizim Lösemili Çocuklar Vakfı’yla projelerimiz söz konusu. Ayrıca bir ilkokul yaptırmak istiyorum. Aslında bunu Ordu’da yaptırmak istiyorum, bir araştırma yapacağım ve nerede ihtiyaç varsa orada yaptırmak için harekete geçeceğim. Ayrıca son 15 gündür hem kozmetik hem de tekstil ürünlerinin yüzü olmam için teklifler aldım. Bunları değerlendireceğim. Görüntümü değerlendirmek istiyorum, kamerayı seviyorum, başka teklifler gelecek olursa onları da değerlendiririm.
H DÖVMESİ HALUK’A DOĞUM GÜNÜ HEDİYEM
Bir insan menajerinin isminin baş harfini neden koluna yaptırır?
- Şöyle anlatayım, bulunduğum konum gereği bana sunulan imkanlar var. Çok şaşaalı, çok lüks yaşayabilir, gerçek hayattan ve insanlardan kopabilirim. Ancak bunun tam aksi yönde bir idealim ve çabam var her zaman. Ben, ailemi ve çok sınırlı sayıda sevdiğim insanı hayatımda önemli yerlere koyuyorum. Bulunduğum bu imkanlar dünyasının yarattığı halüsinasyonlar içinde kaybolmaya izin vermiyorum. Gerçek hayattan kopmamak için sevdiklerime tutunuyorum. ılk çıktığım günden beri birlikte çalışıyoruz Haluk’la. Son 5 yıldır da benim menajerliğimi yapıyor. Hayatımda en değer verdiğim insanlardan biri... Dövme olarak illa sevgili ismi mi yapılır yani? Sevdiğim insanların adını da yaptırabilirim diye düşündüm ve ona doğum gününde sürpriz yaptım. Ona kendi ellerimle yemekler hazırladım, onun sevdiği insanları davet ettim. O gün kolum sargılıydı, sürprizi kaçmasın diye “tencereyle yaktım” dedim. Gecenin ilerleyen saatlerinde şu sargıyı da açayım artık dedim ve ona açtırdım. Açtı ve H harfini gördü, gözleri doldu. Hikâyesi böyle....
Eh neticede annenin babanın değil, menajerinin ismi olduğu için dikkat çekmesi, sevgili denmesi normal değil mi?
- Haluk benim en iyi dostlarımdan biri. Herkes her şeyi düşünebilir, gerçek bir tane ve değişmiyor. ınsanların iyi ya da kötü niyetlerine bağlı...
Paylaş