Paylaş
Başlamadan önce çok sorulan, merak tırtıklayan bazı jeopolitik noktaları en baştan açıklığa kavuşturayım:
Beş gün beş gece boyunca havalimanındaki banklarda mı yatıp kalktım? Tanrım yoksa çöplerden yiyecek filan mı topladım?
Tabii ki hayır! Nereden çıktı bu efsane kuzum? Buraya Tom Hanks’in oynadığı meşhur “Terminal” filminin yerli versiyonunu çevirmeye gelmedim ki...
Keza öyle bir şey yapmaya kalkışmak da çok göstermelik olurdu.
Peki geceleri nerede uyudum?
Çok yorulduğum gündüz vakitleri gerçekten banklarda, gece ise Dış Hatlar içindeki Airport Otel’de. Meraklısına: Bu oteldeki odalarda saatlik de kalınabiliyor.
Yerli Alain de Botton olmaya filan mı özeniyorum?
Tabii ki naynn! Ama fikir onun kitabından (Havaalanında Bir Hafta) sonra çıktı, şekillendi. Zaten bunu ta en başında yazdım. Uzun uzun kitaptan da bahsettim.
Ayrıca, ortaya çıkan malzemenin farklı olacağı aşikâr: Botton felsefeci yazar, ben gazeteci. Dünyalar farklı yani...
Peki esas amacım neydi?
Valla bu soruyu buradaki herkes, başta Emniyet’te çalışanlar olmak üzere sık sık sordu! Ve ben -maalesef- sık sık anlatmak zorunda kaldım. Ne diyeyim? Havalimanlarını severim, hem de çok! Atatürk Havalimanı’nın da dinamiklerini merak ediyordum.
İç yapısını, işleyişini, göremediğimiz kısımlarını, yolcu hikâyelerini...
Amaç, bunu elimden geldiğince yansıtmaktı yani sevgili “kara” tarafındaki okur.
En tenha gün salı
Havalimanının en tenha günü salı. Çünkü az uçuş var. Ayrıca gece yarısından sonra uçuşlar bittiği için sabah 05.00’e kadar hayalet şehir kıvamında Dış Hatlar. Çok acayip bu hali. Ortalıkta yolcu var tabii. Transitler, uçağı rötar yapanlar... Ama çok az.
İşte öyle gezinip dururken Mescit’e yolum düştü. Çünkü burası ibadetin yanı sıra transit yolcuların uyuma yeri!
Haklılar, burada gürültü hiç yok!
DAHA BİTMEDİ, YARIN DA BUNLAR VAR:
Danimarka’da yaşayan Iraklı yolcunun trajik hikâyesi, milyarderlerin uçtuğu Genel Havacılık’ın lounge’larında olup bitenler, kırmızı kepli kadınlar ve sahte pasaportlular nasıl yakalanıyor?
Sıkıldım mı? Kaçmak istedim mi?
Kara tarafı ne demek, hava tarafı ne demek?
İçeri girer girmez önce bunu öğrendim. Biz yolcuların check-in yapıp bavullarını verdiği o ilk giriş bölgesi “kara tarafı”.
Pasaporttan geçip Duty Free’de alışveriş yaptığımız bölge ise “hava tarafı”. Havalimanı çalışanları böyle diyor, böyle tarif ediyor.
Dur bakalım, öğrenecek çok şey var. Heyecanlıyım, biraz da gerginim.
Ya çok sıkılırsam, ya daha ilk gün şehre kaçmak istersem?
Olmadı, hiçbiri olmadı. Hatta, çarşamba günü kulenin tepesine çıkıncaya kadar hiç havalimanı dışına çıkmadım! (O da çıkmak sayılırsa tabii!)
Özetle burada yaşamayı sevdim. Ama gün geçtikçe yorulmaya başladım ve enerjim düştü...
Kolay değil; buradaki elektromanyetik akım, onca ışık, sürekli yapılan anonslar ve her milletten insan kalabalığı. Sersem edebiliyor insanı.
O yüzden, tıpkı “Terminal” filmindeki gibi, türlü gerekçelerle burada yaşamak zorunda kalanların halini düşünemiyorum.
Mesela iki ay boyunca Afrikalı bir adam yaşamış “hava tarafı”nda.
Türkiye’ye giremiyor. Ülkesine dönmek istemiyor. Pasaportunu yırtmış. Tam karambol.
Çalışanlar, verdikleri yiyeceklerle beslemiş adamı.
Havalimanında benim yaşadığım süre aslında “layt” bir süre yani...
Dünyanın hiçbir yerinde bu uygulama yok!
Dış Hatlar girişindeki güvenlik uygulamasını biliyorsunuz.
Buraya her gelişinizde, kemerinizi/ kolyenizi her çıkarışınızda, “Dünyanın hiçbir terminalinde girişte güvenlik yok” sitemini iletiyorsanız güvenlik görevlisine, bilin ki yalnız değilsiniz.
TAV’a bağlı çalışan güvenlik görevlisi arkadaşlarla konuştum.
Hepimiz, yani biz Türkler, hep bu cümleyi söylüyormuşuz istisnasız!
Tamam, bir yandan haklıyız. Dünyanın hiçbir terminalinde, daha girer girmez güvenlik uygulamasına ben de rastlamadım.
Peki bizde niye var? Bu tamamen ulusal bir karar.
TAV’cılar kaldırılması için talepte bulunmuş. Ama kabul edilmemiş.
Burada çalışan güvenlikçi arkadaşlarla konuştuğumda bu karara hak vermedim değil.
Mesela burada bir uyuşturucu kuryesini yakalamışlar.
Hem de 70 yaşlarındaki bir kuryeyi!
(Dipnot 1: Kaçakçılar, yaşları dolayısıyla ceza yemedikleri için yaşı küçük gençleri ya da yaşlıları kullanıyor kuryelikte.)
Nasıl yakalanmış yaşlı kurye peki?
Girişteki güvenliğe gelmiş malum teyze. Elinde baston. Yanında orta büyüklükte bir bavul. Bavul X-ray’den geçmiş. X-ray’den bavula bakan güvenlikçi, bavulda elektronik bir alet bulunmamasını yadırgamış.
(Dipnot 2: Bavulda şarj aleti, tıraş makinesi ya da benzeri elektronik alet bulundurulmaması genelde şüphe uyandırıyor.)
Neyse. Teyzenin tuhaf davranışları da güvenlikçileri işkillendirince harekete geçilmiş ve bavula bakılmış.
Sonuç? Paket paket eroinler çıkmış bavulun alt kısmından!
HİÇBİR YERE UÇMAMIŞLAR
Son olarak, güvenlikte sohbet ettiğim arkadaşlara şunu soruyorum:
“En son nereye uçtunuz ya da hiç uçtunuz mu?”
Konuştuğum dört güvenlikçi hayatlarında hiç uçmamış.
İki kişi, eğer uçma imkanı olursa Almanya ve Belçika’da yaşayan yakınlarının yanına gitmek istediğini söyledi.
Umarım bir gün giderler; bir gün “hava tarafı”na geçip uçmanın da keyfine varırlar...
Başroldeki Ruslar
Hangi çalışanla konuşsam, kafamı ne yöne çevirsem onlar! Yani Ruslar...
Ruslar’ın beğenilen özelliği şunlar:
Duty Free’nin kozmetik bölümünde en çok para harcayan millet onlarmış.
Aynı şekilde lüks mağazalarda da. Hermes’in, Versace’nin, Ermenegildo Zegna’nın en iyi para harcayan müşterisi hep Ruslar.
Çok içiyor, çok yiyorlar.
Restoranlara en iyi hesabı bırakanlar da onlar.
Gel gör ki, şu özellikleri de personelin dilinden düşmüyor:
Tamam, iyi hesap bırakıyorlar, ama çok içtikleri için bazen kavga çıktığı oluyor ya da ilginç şovlar yapıyorlar.
Mesela Rus bir kadın, tam Ferragamo mağazasının karşısında üzerindeki kıyafetleri değiştirmiş herkesin önünde.
Yarı çıplak kaldığında da kimseyi umursamamış!
Bir Rus beyefendi ise biri kadın, diğeri erkek iki personele sınırları zorlayıcı fanteziler önermiş!
Kibar bir şekilde bu teklifi reddedilmiş tabii sarhoş Rus abinin...
Bir de hırsızlık hikâyeleri var. Bir Duty Free çalışanı anlattı.
Kasa yanında duran kişisel eşyaları yürütülmüş bir Rus kadın yolcu tarafından. Hemen farkına varınca çalışan, uçağa binmeden yakalatıp almış eşyalarını...
Of of! Daha çok hikâyesi var Ruslar’ın. Sonuncusuna geldik. Ki buna çok şaşırdım.
Bir gece yarısı, uçuş olmayan gate’lerden birinde Rus bir çift banklarda öpüşüp koklaşırken hayli ileri gitmişler.
Ve meraklı bakışlara aldırmadan eylemlerine devam etmişler...
Paylaş