Metrobüsün ne kadar çağdışı kalmış bir ulaşım şekli olduğu her geçen gün kanıtlanıyor, işte son olarak dün Merter’de yoldan çıktı otomobillerin arasına daldı, trafik saatlerce felç oldu... Bu yeni değil ki her gün metrobüsle ilgili bir sıkıntı yansıyor gazetelere.
Yolcuların otobüslerden inip kilometrelerce yürümesi, İstanbul ulaşımının rutin görüntülerinden biri haline geldi. Bakın metro nasıl tıkır tıkır çalışıyor, 40 yılda bir problem çıkıyor... Çünkü modern dünyanın kurallarıyla yapılmıştır, dünyada metro sistemi nasılsa bizdeki de öyledir bu yüzden de sorunsuz çalışır. Metrobüs gibi ucubik bir icat değildir. Metrobüs ise tamamen melez; tramvay mı, otobüs mü, troleybüs mü ne olduğu belli olmayan garip bir icattır. E5’in şeritlerini çalıp, ana ve yan yolları tıkaması bir yana kendi içinde sağlıklı bir sistem olmadığı da daha bir yılını doldurmadan kanıtlanmıştır. Bu metrobüslerden hemen vazgeçilmeli... Hazır E5’te metrobüs için ayrılmış bir yol varken bu güzergah hemen kazılıp yeraltına indirilmeli ve metro çalışmalarına başlanmalıdır. 3 yıl mı sürer 5 yıl mı sürer fark etmez, bu sürede metrobüse katlanırız ama hiç olmazsa modern bir taşımacılık için umudumuz olur. Kendisine ayrılmış özel koca şeritlerden bile gidemeyen bir ulaşım sisteminin iyi olduğunu da lütfen kimse iddia etmesin artık...
Uçak düşüyor
TV dizilerinin üç güzel oyuncusunun üç filmi geçen hafta aynı anda vizyona girince medya çarşıyı kızıştırmak için haberlere başladı... Bakalım gişede hangisi başarılı olacak? Nergis Öztürk mü? Özgü Namal mı? Bergüzar Korel mi? Filmlerin ilk üç gün gişe rakamları gelince dünkü gazeteler başlıkları atmış; “Bergüzar Korel ezdi geçti”. Haberdeki gişe rakamlarına baktım... Nergis’in oynadığı Kıskanmak 8.420 gişe yapmış. Özgü’nün oynadığı İncir Çekirdeği’ni 1.754 kişi izlemiş. Bergüzar’ın rol aldığı Aşk Geliyorum Demez’in gişesi 66.250... Kağıt üzerinde bakınca gerçekten “Bergüzar ezmiş”... Peki kimse sormuyor mu, rakamlar bu kadar düşükken biri diğerini ‘ezse’ ne olur, ‘ezmese’ ne olur... Birinde 10, diğerinde 20 izleyici varsa “Yüzde 100 fazla izlendi” demek yerine, “Seyirci neden bu kadar az” diye düşünmek gerekmiyor mu? Uçak düşüyor bizimkiler uçağın içinde kim daha yükseğe zıplayacak diye yarışıyor.
Otel ve rezidans
Hande Ataizi, Sinan Çetin’in Gümüşsüyu’ndaki deniz manzaralı dairesini kiraladı, aylık 3000 lira para ödeyecek. Bu haberleri gazetede okurken bir şey dikkatimi çekti; Ataizi’nin yıllardır otellerde yaşadığı yazılıyordu. Bir ara Ritz Carlton’da yaşıyordu Hande Ataizi... Ritz Carlton otel olduğu için akıllara böyle yerleşmiş demek ki. Unutmayın bu tür binaların rezidans bölümü de vardır, otelden ayrı giriş çıkışı olan, son derece lüks dairelerdir bunlar. Rezidanslar da hiçbir zaman otel odası değildir. Bir ara Okan Bayülgen de Ritz’de yaşarken aynı hataya düşmüştü medya... Belli ki otel odası-rezidans konusunda bir kafa karışıklığı var. Bu arada benim bildiğim 7 yıla yakındır Elite’te yaşıyor Hande, şimdi bizim mahalleye komşu gelmeye hazırlanıyor.
O asker hep ağlayacak
Cumhuriyet’in kuruluşu gibi 10 Kasım’ı da görmeyen Taraf’ta dün Yıldıray Oğur diyordu ki; “Bahse girerim 10 Kasım sabahı saygı duruşunda bulunurken yatağın yanında bulunan askerlerden biri yine ağlayacak”... Her yıl aynı sahnenin tekrarlandığını, gazetelerin de her 11 Kasım’da ‘ağlayan askerin’ fotoğrafını bastığını söylüyordu. Konuyu sarakaya alıp, bunun bayat bir mizansen olduğunu söylemeye getiriyordu. Dün ne yazmıştım... Her 10 Kasım’da pencerenin önünde dimdik duran anneannemin gözlerinden süzülen yaşları... Peki o da mı mizansen?.. O askerin Atatürk’ün yatağının baş ucunda saat 9’u 5 geçe duygusallaşmaması mümkün mü? O duygusal iklimde askerin değil herhangi birinin gözyaşlarına hakim olması mümkün mü? Sarı Zeybek’i yıllarca gözyaşlarıyla izledi bu ülke insanı... Her 10 Kasım’da da boğazına bir şeyler düğümlenir, gözyaşlarını tutamaz. Tıpkı başucundaki asker gibi... Her yıl ağlar...