Güncelleme Tarihi:
2004 yılında "Duvara Karşı" ile Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı ve FIBRESCI, 2007'de ise "Yaşamın Kıyısında" filmiyle Cannes Film Festivali'nde En İyi Senaryo ödüllerini kazanan Fatih Akın, "Soul Kitchen" adlı komediyle bir başarıya daha imza atarak Venedik Film Festivali'nde Jüri Özel Ödülü'ne layık görüldü. Kariyerinin 26. ödülünü alan Akın, Venedik'te Reha Erus'un sorularını yanıtladı.
Beş yılda Avrupa'nın önde gelen üç festivalinde ödül almak her yönetmene pek nasip olmuyor...
- Ödül almak elbette güzel ama inanın benim için önce seyircinin beğenisi önemli. Festivallerde ödül alırsınız ama filminiz boş koltuklara oynar ve hemen gösterimden kaldırılır. Bu çok yaşanan bir durum. Çok şükür "Soul Kitchen" daha şimdiden birçok ülkeye satıldı.
Önceki görüşmemizde "Entel dantel değil, bir komedi filminin Venedik'te yarışma bölümüne seçilmesi mesleğin doruğudur" demiştiniz.
- Elbette öyle... Aslında "Soul Kitchen", Cannes Film Festivali'ne davet edildi ama beğenmediğim veya eksik kalan, beni rahatsız eden sahneler vardı. Bunları tekrar çektik ve montajladık o yüzden Cannes'a yetişmedi. Cannes'a niyet Venedik'e kısmet oldu diyelim.
Bu filmin projesi diğer ödüllü iki filminiz "Duvara Karşı" ve "Yaşamın Kıyısında"dan önceye dayanıyor değil mi?
- Evet, 2003 yılında başladım senaryosunu yazmaya ama o dönemde böylesine bir güldürü filmi için hazır değildim. "Soul Kitchen" azınlıklar arasında ailenin, aşkın, inancın, dürüstlüğün, dostluğun, müziğin, gurmenin, dayanışmanın ve her bireyin kendi hikâyesinin güldürülü bir anlatımı oldu.
Bu kadar ödüller kazandıktan sonra Avrupa Sineması artık size dar gelmiyor mu? Mesela Hollywood sizi çekmiyor mu?
- Şöyle söyleyeyim: Almanya beni sınır dışı ederse, Türkiye de sığınma isteğimi kabul etmezse o zaman belki düşünürüm Hollywood'u.
"Bu filmle Hamburg kentine borcumu ödedim" dediniz. Nasıl bir borç mu?
- Ben Hamburg'la bütünleştim ama insan kendi oturduğu kenti keşfedemiyor. Bakın Türkiye'deki meslektaşlarım bana "Gel İstanbul'u bize yabancı gözüyle anlat. Bizim gözümüzden kaçanları bul" dediler. Ne kadar haklılarmış. İstanbul'da en ücra köşeleri gördüm. Otel odalarını anlattım. Beyoğlu'nun arka sokaklarını ezberledim. İşte aynısı Hamburg'da denedim ve bir film çıktı ortaya. Evet, bu filmle yaşadığım kente borcumu ödedim.
Filmde Uğur Yücel'in 20 saniyelik bir rolü var. Kemik kıran, çıkıkçı Kemal...
- Uğur Abi benim için bir efsane. O rol için başka kimseyi de düşünemezdim zaten. Üç saniyelik bir rol olsa bile o filmin can damarı olur. Uğur Abi'yi her filmimde oynatmak isterim.
Başrolde Yunanlı Adam Bousdoukus oynuyor...
- Adam benim neredeyse çocukluk arkadaşım. Yunan göçmen ailesinin ikinci nesil temsilcisi ve Hamburg'da bir tavernası var. Yani gerçekten lokanta sahibi ve iyi bir aşçı. Onun tavernası bizim buluşma yerimiz, maceralarımız için bir oyun alanı, kutlamaları yaptığımız ve projeler ürettiğimiz evimiz gibi bir yer. Böyle bir film için ondan daha iyi bir mekân bulamazdım.