"Şarkılarım canımı acıtıyor!"

Güncelleme Tarihi:

Şarkılarım canımı acıtıyor
Oluşturulma Tarihi: Mart 14, 2009 00:00

Türk Pop Müziği’nin en başarılı yorumcularından, güçlü soprano seslerden biri. Yonca Lodi.

Haberin Devamı

Söylediği şarkılarda; duygusallık, derinlik, kalite ve başarı dörtlüsünü bir araya getirerek, insanların kalbine ulaşan bu özel isimle keyifli bir röportaj yaptık. ‘Buyrun, okuyun’ diyoruz!

Albümünüzde 4. klibiniz ‘Sende Yaram Var’ adlı şarkıya geldi. Klip de şarkı gibi sade ama etkileyici… Nasıl geçti çekimler?

Sende Yaram Var’ın klibini ‘Kabuslar Evi’ olarak bilinen metruk bir konakta çektik.  Evin yarattığı oldukça esrarengiz havaya, gece çekimlerden sonra koruda çamura saplanıp mahsur kalmamız da eklenince benim için unutulmaz bir maceraya dönüşen bir klip oldu.
Çekimlerde vinçle evin çatısına ve ağaçların üstüne çıkarılmam da çok ilginç görüntüler elde etmemize sebep verdi.

“AŞKIN TADI İÇİNDE ACI VARSA ÇIKAR!”

Ne anılarla ne acılarla nasıl da acıtır canımızı aşk yaraları. Ara ara bilerek o yaraların kabuklarını kaldırarak kanatıyoruz değil mi?

Aşkın tadı içinde acı varsa çıkar. Yaşadığımızın en belirgin göstergesi can acısıdır. İnsanoğlu dünyaya gözünü ağlayarak açar.

Peki sizi aşkta ve hayatta yaralayanlar neler?

Her türlü vazgeçişler… Umudun gücünü küçümseyerek kendine ve ilişkiye ihanet etmek…

Son albümünüzdeki şarkıları dinleyeduralım bir de ‘single’ ile çıktınız karşımıza. Bir Sezen Aksu imzası taşıyan ‘Yeter’ adlı şarkıya yaptığınız cover. Onca Sezen şarkısı arasından neden ‘Yeter’i seçtiniz?

Hani herkesin bir şarkısı vardır ya,’Yeter’ de galiba biraz benim şarkımdı. Sözleri benim için çok değerli ve ilk gençliğimde en çok dinlediğim şarkılardan biri. Hep aklımda olan, kendi sesimden paylaşmak istediğim müthiş bir şarkı…

Haberin Devamı

Bu single’ın bir özelliği de albüm yerine dijital ortamdan satışa sunulması… Yasal olan indirme sitelerinden de indirilebiliyor. Bu tarz çalışmalar arttıkça korsanla baş edilebilir mi sizce zamanla bu yöntemle?

En azından bu vesileyle yasal dijital ortamlara dinleyicinin alışacağını gördük. Bu adım bile bu kadar yeni bir platform için çok fazla gelecek olduğunu gösteriyor.

“KIRAÇ KADAR ÜMİTSİZ DEĞİLİM!”

Kıraç, “Müzik sektörü bitti" diyerek bu konudaki düşüncelerini belirtenlerden... Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?

Sanatın olduğu yerde her zaman güzel bir gelecek vardır. Belki de bu dibe vuruş sayesinde insanlar neyin doğru neyin yanlış olduğunu bir parça da olsa kavrayacaklar. Müziğin hayatımızda ne denli büyük bir yer ettiğini, destek vermezlerse hayatlarında baş gösterecek boşluğu fark edecekler. Çok pembe bakamıyorum ama Kıraç kadar da ümitsiz değilim doğrusu.

“Albüm yapan herkes Don Kişot şu anda!” diyorsunuz.

Evet bunu düşündüren tek sebep korsan değil. Yıllarca tek hit şarkı yapıp, geri kalan 9 şarkıyı  ne olursa gider mantığıyla albümlerine
dolduranların da parmağı var bu sıkıntılı dönemde. İçi boşaltılmış sözlerin, tek tip aranjelerin, birbirinin nerdeyse aynı şarkıların sahipleri sorumludur bu yaşadığımız durumdan.

Böyle olunca da müzik yozlaşmakla kalmıyor, kalite de düşüyor.

Aynen… Kim, nerde, nasıl, ne kadar ahlaklı, ne kadar iyi, ne kadar çıplak, kimsenin gözü bir şey görmüyor. Bu arada olan müziğe oluyor. Dinleyici gün geçtikçe müziğe ve müzisyene saygısını yitiriyor.

“AŞK YOĞUN BİR YANILSAMA HALİ!”

Aşk anlatılmaz yaşanır evet ama aşkı kalbinize bıraksanız neler söyler gönül diliniz aşk için?

Aşkın yoğun bir yanılsama hali olduğunu düşünüyorum. Ben galiba en çok emek verilen sevginin her şeyden üstün olduğuna inanıyorum.

“Bugünlerde çok güzel şeyler düşünmüyorum aşk hakkında!” diyorsunuz. Neden?

Çevremde aşk yüzünden acı çeken ve ruhunu hiç değmeyecek ilişkilerde heba eden öyle çok insan var ki… Aşkta mantığın nereye gittiğini sorgular oldum bu aralar. Aşk ve acısı evet bir bütün de nereye kadar?

Nereye kadar?

Bilsem… Kadın erkek arasındaki bu inanılmaz kutuplaşma var oldukça hiç de kolaylaşmayacak galiba.

“Şarkı söyleyebilmek benim için başlı başına bir ayrıcalık ve kocaman bir hayat avantajı.” diyorsunuz. Yani?

Hayatları boyunca yaşam amaçlarını bulabilmek adına enerjilerini tüketen insanlar var. Sevmedikleri işlerde çalışarak, risksiz ve renksiz hayatlara sahipler. Benim avantajım burada başlıyor öncelikle. Yaptığım işe hayranım. Yüce Tanrı tarafından ayrıcalıklı yaratıldığım için şükrediyorum. Yoksa bu müthiş maceranın tadını asla bilmeyecektim.

Günümüzde insanın yüreğine hitap eden melodi ve sözler yerine üretilenler daha fabrikasyon şarkılar… Bu tür şarkılar yerine yıllar önce yapılan ‘Güllerin İçinden, Yalnızlık Ömür Boyu, Bu Su Hiç Durmaz, Pencere Önü Çiçeği’ gibi duygusal şarkıları daha çok söylüyor olmamızı neye bağlıyorsunuz?

Bu tür şarkıların muhteşem sözlerine… Ruhlarımıza değen gerçek cümlelerine…

Haberin Devamı

'Oyunun içinde kalmaya çalışarak ama oynamadan’ yolunuza devam ederek müzik piyasasındaki bilinen kuralları reddediyorsunuz. Yani ‘Ne kadar skandalın varsa o kadar adamsın’ kuralı size uymaz. Peki bu kural sanıldığı gibi bir şeyler kazandırıyor mu uygulayanlara?

Yol, o yolu yürüyen için doğru yoldur. Ben kendim için bilincimin ve karakterimin huzurlu olacağı uzun bir yolu seçtim.

İNSAN CAN DAMARINI KESER Mİ?

Son albümünüze de verdiğiniz ‘Yolunuzu Bulurum’ ismi de bunun kanıtı zaten.

Aynen… Er ya da geç yolumu bulurum. Ve bundan bugüne kadar hiç de pişman olmadım. Çok isyan ettiğim, tamam buraya kadar dediğim zamanlar oldu. Yine de değiştirmeyi düşünmedim. Şarkı söylüyorum, şarkı söylediğim için mutluyum, şarkı söylemekle ilgili herhangi bir şeyin beni mutsuz etmesi yeteneğime ve yaşama sebebime aykırı ve haksızlık olur. Müziğimden asla vazgeçmem. İnsan can damarını keser mi?

Üç albümünüz var. Kimseye kolay kolay denilmeyen şey size daha ilk albümünüzde söylendi. ‘İyi yorumcu’ Bunu ilk albümde duymak neler hissettirmişti size?

Devamını getirme zorunluluğu nedeniyle bol bol korku ve uykusuz geceler… Sanılanın aksine öyle ilk albüm çıktıktan sonra her şey bitmiş olmuyor.

Her şey o zaman başlıyor aslında.

Evet, aynen dediğin gibi… Huzursuzluk ve bir türlü tatmin olamama hali daha çok baskın oluyor yaşamda. Tabii ki o ilk kendini kanıtlama telaşı yerini güvene ve gurura bırakıyor ama yine de o ilk zamanlara dönmek istemezdim.

“SEÇİCİ OLMAK, APTALLIK OLARAK GÖRÜLÜYOR!”

O kadar isim arasında, çizginizden ısrarla taviz vermeden başarılı olunacağını kanıtlayan üç – beş isimden birisiniz. Taviz vermeden yola devam etmek insanı zorlamasının yanı sıra neler katıyor ve neler alıyor sizden?

Her adımı tartmak ve düşünmek zaman kaybettiriyor biraz. Her şeyde seçici olmak, sanatın standartlarının maalesef çok da yüksek olmadığı ülkemizde bir parça aptallık olarak bile görülebiliyor bazen.’’Akarken doldur’’ zihniyeti bana çok çiğ ve çok sığ geliyor. Ama ne yazık ki bu mesleğe genel bakış açısı bu. Bu yüzden dört bir yanda yetenek yarışmaları var. Okul okuyamamış, istediği gibi bir işe sahip olamamış gençler pembe hayallerle ‘kolay’ iş diye düşündükleri şeye sahip olmak istiyorlar. Ama zor olan başlamak değil devam edebilmek. Bu da eğer gerçekten gönül verirsen çok meşakkatli ve yıpratıcı. Ama başarınca en gurur veren yanı gerçekten saygı duyulduğunu hissetmek. Dünyada tüm zenginliklerden daha değerli benim için.

ŞARKILARIM CANIMI ACITIYOR!

Sizi tanıdığımız ilk yıllara uzanırsak... İlk albümünüzle 1999'da sizi tanıdık. Yine bir Sezen Aksu’nun ‘Büklüm Büklüm’ şarkısıyla…  ‘Büklüm Büklüm, Sana Bir Şey Olmasın, Çözemedin, Hıçkırmalısın, Saklanma’ şarkıları; tüm şarkılarınız gibi harika, derin ve oldukça anlamlı sözlerden oluşuyor. Nasıl bir şarkılardır bunlar, insanın duygularını delip geçen, canını hatta etini acıtan... Bu şarkıları ilk duyduğunuzda sizde bıraktığı izler ne oldu?

Muhalefet ettim. (Gülüyor) Bu kadar can yakan sözlerin ajitasyon olarak algılanmasından korktum açıkçası. Mesela ‘Hıçkırmalısın’ şarkısı… Aysel (Gürel) harikalar yaratmıştı, Febyo’nun (Taşel) bestesi harikaydı. Ama ben düzenleme son haline gelene dek hep şüpheli yaklaştım. Albüm bitince de ‘Hıçkırmalısın’ şarkısıyla çıkmak istedim. Çünkü en çok benim canımı yakmıştı okurken.

Şarkılarınızda duygusallık, derinlik kalite ve kalıcılık söz konusu. Bunun dördünü bir araya getirmek o kadar kolay değil. Siz bunu nasıl başarıyorsunuz?

Şarkı sözleri benim için her şeyden önemli. Doldur boşalt sözler beni hiçbir zaman tatmin etmedi. Sözlerin önce beni yaralaması hep kriterim oldu. Önce ben hissettim, sonra da dinleyicime geçsin diye çabaladım. Hepsi bu!

“AŞKTA DA, AYRILIKTA DA CESARET LAZIM!”

Anılar ardına saklananlar aşkta ve hayatta daha çok mu yara alıyor sizce?

Hayatta da, aşkta da, ayrılıkta da cesaret lazım! Geçmiş ne kadar güzel olsa da her şeyin bir sonu var ve ah edecek zaman. Geriye döndürecek imkan yok. Ne olursa olsun ileriye bakmak, korkmadan kapalı kapıları açmak gerekiyor.

Daha önceden dinlediğimiz ama sizin yorumunuzla daha da bir anlam kazanan ve geniş kitlelere ulaşan, bir Melih Kibar şarkısı olan ‘Aldım Başımı Gidiyorum’ şarkısına da değinmek istiyorum. Albümdeki ikinci klip olarak çektiğiniz, söylediğiniz o harika şarkıdaki gibi; alıp başını gitmek... Hangi durumlarda?

Keşke çare olsaydı. Gittiğiniz her yere kendinizi ve sıkıntılarınızı da götürünce çare olmuyor tabii. Ama iyidir kan değişikliği. Farklı yerler, farklı insanlar, farklı hikayelere yol açar daima.

“MELİH KİBAR, DÜNYANIN EN İYİ SOLİSTİ OLDUĞUNUZU HİSSETTİRİRDİ!”

Rahmetli Melih Kibar... Sizde onun emeği ve desteği fazla sanırım. Hatta bir müzikal projeniz de varmış, yarım kalan... Nasıl olmuştu onunla tanışmanız ve çalışmaya başlamanız?


Bir televizyon programı vesilesiyle tanıştık. Bir anda öyle çok sevdik ki birbirimizi… Müzikal anlamda da, dostluk anlamında da paylaştığımız paha biçilmez zamanlarımız oldu. Melih Kibar da yaşı olmayanlardan biriydi, hatta benden küçüktü diyebilirim. (Gülüyor) Çok iyi iki dost, müzikal partner ve abla-kardeş, baba-kız, adı her neyse, çok özel unutulmaz zamanlardı. Yarım kalan çok şey var ardında, ama ben onun çok mutlu olduğunu hissediyorum.

Ondan müzikal bilgiler paralelinde öğrendikleriniz neler?

Bir kere öyle bir piyano çalardı ki, solist olarak dünyanın en iyi solisti olduğunuzu hissettirirdi size. Onunla yaşamadan şarkı söyleyebilmenin imkanı yoktu. Çok başkaydı, çaktırmadan öğretti bazı şeyleri. “Hatta sen de bana şunu öğrettin” diye alabildiğine mütevazı durarak. ‘Aldım Başımı Gidiyorum’ şarkısı benim Melih Ağabey’imi selamlama şeklimdi.

Sahne repertuarınızda genelde nostaljik şarkılara yer veriyorsunuz. Nedeni nedir bunun?

Aslında aklıma esen her şeyi söylüyorum. Çünkü eğlendirmeyi seviyorum. Nostaljik parçaların benim için değeri zaten ortada. Ölümsüz şarkılar onlar.

“ZOR ELDE EDİLEN HER ZAMAN DAHA DEĞERLİDİR!”

Eski günleri özlüyoruz değil mi birey ve toplum olarak?

Her şeyin safı, temizi, doğalı mutlu eder insanı. Zor elde edilen her zaman daha değerlidir. Şimdi aşk da kolay, özlediğin birine ulaşmak da kolay. Evlilikler sürmüyor. Kimse kimsenin kahrını çekmiyor. Herkes olabildiğince bencil ve umursamaz. Eskide kalan tüm masumiyet yerini hıza ve tükenmişliğe bıraktı.

“DUYGULAR YÜK OLUYOR!”

Sizce şarkılar başta olmak üzere birçok şey günümüzde neden bu kadar çabuk tüketiliyor?

Devir hız devri. Kimse beklemek istemiyor. Her şeyin en hızlısı, en küçüğü, en incesi, en hafifi moda. İnsana yük olma ihtimali olacak her şey kalkıyor tedavülden. Sanırım en çok duygular yük oluyor. Bu yüzden önce duygularımızı yitiriyoruz.

“Çok kaliteli bir müzik dinleyicisine sahibim.” diyorsunuz. Nasıl farkları var sizin şarkılarınızı dinleyen, sizi seven insanların?

Samimiyetin ve derinliğin aynı müzik türünde buluşabileceğini farkındalar. Çok can acıtan sözlerin de eğlendirebileceğini, sitemlerin altında umut olabileceğini algılayabiliyorlar.

Çok hoşuma gitti bu cümleniz. “Şarkı söylemek kar tanesini sevmek gibi” diyorsunuz. Yani…

Yani öyle göreceli ve bir anlık ki… Bir tek kelimenin söylenişi vurur bazen bizi. Bir ah deyişe, dünyayı yakarız. Müziğin ve edebiyatın gücü; bir notada, anlık bir dokunuşla baştan çıkarır. Bir an var bir an yok.

Gelelim Yonca Lodi’ye...  ‘Olmazsa olmaz’ dedikleriniz...

Şefkat, samimiyet, dürüstlük, adam gibi adam olmak…

Ya tahammül edemediğiniz şeyler nelerdir?

Hadsizlik, yalan, riya, güçsüz ve sürekli negatif olma hali. Ve de tene sinen sigara kokusu.

“Evliliğim, benim müziğimi besleyen bir paylaşım” diyorsunuz. Oysa bu camiadaki çoğu kişi o veya bu nedenle evliliğe sıcak bakmazken sizin böyle düşünmeniz ilginç ve de güzel.

Herkesin doğrusu kendine tabii. Bir şey diyemem. Yaşlar büyüdükçe bencillikler artıyor. Bu devirde evlilikler de rafa kalkıyor gibi. Sonsuz bir aşk hali değil evlilik. İnsan bunu bilip önce her durumda yanında yer alabilecek bir yol arkadaşı seçmeli kendine.

“OĞLUM BENİ UMURSAMIYOR. ÇOK BOZULUYORUM!”


Gelelim anneliğe... Sorumlulukları ağır olsa da en güzel mutluluklardan biri olsa gerek. Nasıl gidiyor annelik?

Aşk o işte. Sonsuz bir kalp çarpıntısı, merak etme duygusu, sınırsız bir endişe hali, sürekli adrenalin yani. (Gülüyor)

“Küçük adamım” dediğiniz oğlunuz Egehan nasıl bir çocuk? Müziğe ilgili mi annesi gibi mesela?

Her çocuk, annesi için dahidir. Oğlum müthiş bir çocuk. Yaramaz, akıllı, duygusal, duyarlı, bilmiş,esprili, komik ve kurnaz. Çok ilgisi var müziğe. Sesi harika ve kulağı çok sağlam. Hatta öğrettim. Bazen canı sıkılınca “Anne hadi şan egzersizi yapalım” diyor. Çok alem.

Sizi ekranda görünce ne yapıyor?

Daha küçükken televizyonun içine girmeye çalışıyordu. Şimdi alıştı, umursamıyor bile. Çok bozuluyorum! (Gülüyor)

Müzik dışında nelerle ilgilenmek mutlu eder sizi?

Oğlumla ve dostlarımla vakit geçirmek… Yalnızlıktan da çok keyif alırım. Hele geceyse, hele bir şeyler yazabiliyorsam… İçimden bir şarkı geçiyorsa…

“BÜLENT ORTAÇGİL’İN YERİNE KİMSEYİ KOYAMIYORUM!”

Biz sizi beğenerek dinliyoruz. Peki sizin beğenerek dinlediğiniz isimler kimler?

Bülent Ortaçgil hayranıyım ben. Çok uzun yıllardır onun yerine kimseyi koyamıyorum. (Gülüyor)

Gülmek size çok yakışıyor. Nelere, kimlere gülüyorsunuz son günlerde?

En çok oğluma… Sanırım çok komik bir genç adam olacak o. Öyle espriler yapıyor ki… Evde sürekli bir komedyen var sanki. Dostlar arasında olmaksa bana her zaman huzur ve neşe verir. Onları güldürme görevi çoğunlukla benimdir. Bu durumdan da hiç şikayetçi değilim. Gülebilmek gerek, sevmeyi bilmek gerek. Sevgiyi hak edenlere vermek gerek…

Röportaj öncesi sohbetimizde fark ettiğim şu oldu. Birçok insan hayatı ciddiye alırken, siz hayatı ti’ye alıyorsunuz. Nasıl başarıyorsunuz bunu?

Hayat çok ciddi, çok zor… Öyle böyle derken, bir ölüm haberiyle tokat yemişe dönebilir insan. Çok özlediği biri aniden köşe başından karşısına çıkabilir. Büyük aşklar aniden bitebilir. Hiç düşünmediğiniz birine deliler gibi aşık olabilirsiniz. Kaçırdığınız bir film için hayıflanırken, bir arkadaşınız elinde DVD’siyle size gelebilir. Her şeyden umudunuzu kesmişken minicik bir bebek size hayatınızın en büyük hediyesi olabilir. Kocaman inişler, kocaman çıkışlar hepsi bizim için. Yani çözüm ne dünde ne de yarında... Cevap bugünde!
Bundan sonra yapmak istediklerinizin arasında neler var?
Yapmak istediğim çooook şey var. Eylemlerim devam edecek. (Gülüyor) Çok şaşırtacağım sizleri.

Haberin Devamı


Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!