Güncelleme Tarihi:
'Delibal’ aşkı anlatan bir film. Sizin sözlüğünüzde aşkın tanımı nedir?
Kimyanın tutması, tutku duymak, onu arzulamak... Çok uzun süren bir şey olduğunu düşünmüyorum. Ömrü bence iki sene falan.
‘Aşkın ömrü üç yıldır’ tezini yıktınız!
Onu duymamıştım. Bence aşk; arkadaşlık ve sevgiye dönüşebiliyorsa güzel.
Filmde ‘Aşk acıtır’ deniyor. Acıtır mı?
Zaten acı yoksa yaşanan aşk değildir.
Siz aşkın acı kısmını da yaşadınız mı?
Öyle dönemlerim, çok bağlandığım imkânsız aşklarım olmuştur. Ama artık öyle şeyler aramıyorum.
Bir Türkiye güzelinden bunları duymak çok garip...
Şimdi söyleyeceklerimden sayıca çok ilişki yaşadığımı çıkarma ama melankolik bir tarafım var. Çok bağlanıyorum. Kapılıp gitmeyi, deli deli aşkları seviyorum. Bu sebeple filmde kendimden çok şey buldum.
Şimdi de aynı şekilde kapıldığınız bir aşk var mı?
O şekilde demeyelim de, gerçekten aynı zamanda da en yakın arkadaşım olan biri var hayatımda ama kim olduğunu söylemek istemiyorum. Özel hayatımla ilgili konuşmayı pek sevmiyorum.
Canlandırdığınız Füsun karakteri ilk aşkını yaşıyor. Siz ilk aşkınızı hatırlıyor musunuz?
Lisedeydim. Arkadaşlarımız tanıştırmıştı bizi. İnsanın yaşı ilerledikçe düşünceleri değişiyor ve yollar ayrılıyor.
O SAHNELER BİR KADIN İÇİN DAHA ZOR
Şu meşhur sevişme sahnesine gelelim. Çağatay Ulusoy “Öpüşme sahnelerinde utandım” diye bir açıklama yaptı...
Çağatay o açıklamayı oyunculuğa başladığı zamanlarda yapmış ama nedense sanki yeniymiş gibi haber yapıldı. Takdir edersiniz ki; öpüşme, sevişme sahnelerini oynamak herhangi bir başka sahneye göre çok daha zor. Hele ki bir kadın için daha da zor. Bu filmde ben ilk kez bir sevişme sahnesinde oynadım. Senaryoyu okuduğumda “Ben bunu nasıl çekeceğim” diye düşünmüştüm. Bu çok doğal değil mi sizce de?
BUNLARIN KONUŞULMASI BENİ RAHATSIZ ETMİYOR
Nasıl çektiniz o sahneyi?
Aslında o kadar abartılacak bir sahne değil. Çekim başlamadan önce yönetmenimiz Ali Bilgin beni konuşarak rahatlatmıştı. Neyi, nasıl çekeceğini çok iyi tasarladığı için ona güvenebileceğimi biliyordum. Sahne çekilirken sette olması gereken kişilerin dışında herkes dışarıdaydı. O gün uzun süre gerginlikten midemin ağrıdığını hatırlıyorum. Biz oyuncuyuz ve hikâye neyi gerektiriyorsa yapmalıyız. Bu filmde tutkulu bir aşkı yansıtmaya çalışıyorduk ve bu sahneler gerekliydi.
Bu tip sahnelerden sonra “Gerçekten seviştik” açıklamasını yapanlar oluyor...
Kimsenin açıklamaları üzerine bir yorum yapamam. Bizimki tamamen kurguydu. “Bir şey hissettiniz mi gibi” sorular da oluyor mesela. Çok kızıyorum. O kadar insanın içinde o gerginlikle bir şey hissetmek mümkün mü?
Filmden çok bu tip sahnelerinin konuşulmasına bozuluyor musunuz?
Hayır. Filmi merak ettirecek sahnelerden olduğu için senaryoyu okuduğumda bunların konuşulacağının farkındaydım. Beni rahatsız etmiyor.
SEYİRCİ GÜZEL İNSANLARI İZLEMEYİ SEVİYOR
Önce Best Model’e katılıyorsunuz... Ardından güzellik yarışması... Bunlar ünlü olma çabaları mıydı?
Tam tersi. Ben içine kapanık bir çocuktum. 15 yaşımda Best Model’e girmiştim. O zaman modellik yapmak istiyordum. Belki de ergenliğin verdiği bir durumdu. Çevremdekiler de “Boyun uzun, çok güzelsin, bunu değerlendir” diyorlardı. Gelecek Vaat eden Model seçildim. 18 yaşındayken ajanslar Miss Turkey’ye katılmamı söyledi. O zamanlar yarışmaların hep torpilli olduğuna inanırdım. Bu yüzden başta katılmak istemedim ama başvuruların son günü aklıma esti, katıldım ve Türkiye Güzeli seçildim.
Konservatuvarda müzik okudunuz aslında...
11 yaşındayken devlet konservatuvarında yarı zamanlı keman, piyano, solfej okuyordum. Kendi isteğimle birkaç sene sonra bıraktım. Miss Turkey’den sonra bir televizyon kanalından program sunmam için teklif aldım. Ardından ‘Es Es’ dizisi için başrol teklifi geldi. Denemek istedim. Kendimi sete ait hissettiğimi fark ettim.
Başarınızda güzelliğinizin etkisi yok mu?
Güzellik kesinlikle önemli. Seyirci güzel insanları izlemeyi seviyor. Bu işlerde güzellik ve şans faktörü var elbette. Bunun üstüne bir de yetenekliyseniz tadından yenmez.
ÇOCUKKEN KENDİMİ UZAYLI GİBİ HİSSEDERDİM
Her şey harika duruyor; jönlerle başroller, tescilli güzellik, iyi bir eğitim... Hayatınız bu kadar tozpembe mi?
Herkesin travmaları vardır. Annemle babamın ben küçükken ayrılması benim için zor olmuştu.
Çocukluğunuza dair ilk anınız ne?
Berlin’deyim. Küçük bir apartman dairesi... Mutlu bir aile tablosu... Annem hukukçu bir Alman. Babam yüksek endüstri mühendisi bir Türk. Babam üniversite için Berlin’e gidiyor. İşyerinde annemle tanışıyor. Ben de altı yaşına kadar orada yaşadım.
İki farklı kültürle büyümek nasıldı?
İki kültürle büyüyenlerde hep bir iç çatışma olur. Kendini yabancı hissedersin. Ben de çocukken kendimi uzaylı gibi hissederdim. Neye, nasıl tepki vereceğimi bilemezdim. Önce Almanca öğrendim. Ama babam benimle Türkçe konuşurdu. Türkiye’ye geldikten sonra da annem benimle hep Almanca konuştu.
LEYLA LYDIA TUĞUTLU HAKKINDA BİLMENİZ GEREKEN 5 ŞEY
1- Bilimkurgu filmlerini çok seviyorum. ‘Interstellar’ ve ‘Contact’ favorilerim.
2- ‘Küçük Prens’ hayatımı değiştiren kitaplardan biridir.
3- Muzdan nefret ederim. Hatta kokusuna bile dayanamam.
4- Lydia, Lidyalılardan geliyor. Almanya’da kullanılan bir isim.
5- Burnumda estetik olduğunu sanıyorlar. Ama hiçbir estetik operasyon geçirmedim.