Güncelleme Tarihi:
İsmail TÜRKMEN
Yaşadıkları kasabaya çöken sis esrarengiz biçimde insanları yutmaya başlayınca, afiş tasarımcısı David Drayton (Thomas Jane), oğlu Billy (Nathan Gamble) ve diğer müşterilerle birlikte bir süper markette mahsur kalır. İçinde Drayton’un da bulunduğu, karşılaştıkları tehlikenin nitelik ve boyutunu fark edebilen bir grup, bir yandan sisten çıkan canavarlarla mücadele ederken bir yandan da bu felaketin kıyametin yaklaşmasıyla ilgili olduğunu ve Tanrı’nın “kurban kanı” istediğini söyleyen Bayan Carmody’nin (Marcia Gay Harden) pençesinden kurtulmaya çalışır.
Korku ve gerilim unsurlarının iç içe geçtiği ve ülkemizde 29 Şubat’ta gösterime girecek Öldüren Sis’in en başarılı olduğu alan senaryosu. Daha önce Stephen King’in eserlerinden sinemaya uyarladığı Esaretin Bedeli (The Shawshank Redemption, 1994) ve Yeşil Yol (The Green Mile, 1999) ile de sinemaseverlerden iyi notlar alan yönetmen-senarist Frank Darabont, bu son uyarlamasında farklı bir yola giriyor ve “insanoğlunun daha karanlık yüzünü,” hatta belki de son tahlilde korkak tarafını aktarıyor beyazperdeye. Ve gölgemizden bile korkan yaratıklar olduğumuzu özellikle filmin sonunda çok vurucu bir şekilde iletiyor.
AZRAİL’İN YAMAĞI
Süper markette kuşatılmış vaziyetteyken karşılaştıkları çeşitli sorunları büyük bir soğukkanlılık ve aklıselimle alt edebilen Drayton ve dostları, cesaretlerini toplayıp kendilerini doğru zamanda dışarı atmışken ve tam da kurtuluşa bir adım kalmışken büyük bir tuzağa düşüyorlar.
İçlerinden bir kısmının bu tuzağa “kurban edilmesi”ni izlerken benim aklıma iki atasözümüz geldi. Atasözlerimizden biri duruma aynen uyuyordu: Acele eden ecele gider. Öyle görünüyor ki insan kurtuluş ararken bile işine şeytanı karıştırmamalı. Diğerini ise birazcık değiştirmek gerekiyordu: Korkunun ecele faydası var. Çünkü bazen korkularımız bize değil sadece Azrail’e çalışır.
FİLMİN FRAGMANI VE GÖSTERİLDİĞİ SİNEMALARLA İLGİLİ AYRINTILI BİLGİ