Güncelleme Tarihi:
MAVİ GÖZLÜ DEV
Yön: Biket İlhan
Oyn: Yetkin Dikinciler, Dolunay Soysert, Özge Özberk, Uğur Polat
Tür: Dram-Politik
Komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle hapse atılan, işkence gören ve yıllar süren esaretin ardından serbest kaldıktan sonra çok sevdiği vatanını terk edip, Rusya’ya gitmek zorunda bırakılan, ölümünün ardından bir dönem hakkında her türlü kötü söz söylenen, bir dönem ise yere göğe sığdırılamayan ünlü şair Nazım Hikmet’in hayatı uzun süren özverili bir çalışmanın ardından nihayet beyazperdede.
Uzun diyorum, çünkü Metin Belgin’in yazılı kaynaklardan yola çıkarak yaptığı senaryo çalışmaları yaklaşık 4 yılını aldı. Hatta bu süre içinde senaryo 8 kez yeniden yazıldı.
Özverili diyorum, çünkü Biket İlhan inandığı bu projeyi bakanlıktan aldığı az miktardaki parayla, oldukça küçük bir bütçeyle kotarmayı başardı.
Ve şimdi karşımızda Nazım Hikmet’in esaret yıllarında çektiği acılara, aşklarına, düşüncelerine, şiirlerine ve inandığı yolda verdiği mücadeleye yer veren çok yönlü ve etkileyici bir Nazım Hikmet filmi var.
DÖRT DUVAR ARASINDA BİR ŞAİR
Geri dönüşlerle Nazım Hikmet’in gençlik yıllarına da yer veren Mavi Gözlü Dev, aslında şairin 1941 yılında nakledildiği Bursa Hapishanesi’nde geçirdiği yıllara odaklanıyor.
Nazım Himket’in hapse atılmasının nedeni komünizm propagandası yapmak. Devletin tehlikeli bulduğu ve düşünceleri için dört duvar arasına kapatmayı tercih ettiği ünlü şair hapishanede bir efsane haline geliyor. Yandaşları, sevenleri olduğu gibi ona karşı tavır alanlar da var tabii. O tüm bu karmaşa içinde resim yaparak, aşkını ve esaretini konu alan şiirler yazarak ve dostlarıyla konuşarak vakit geçirip, serbest kalacağı günün hayallerini kuruyor. Hapse girmiş olmasına bile bir anlam veremiyor zaten. Dışarı çıkacağı günü beklerken aklı hep çok sevdiği karısı Piraye’de (Dolunay Soysert). Hikmet’in tüm umutları müdür Tahsin Bey’den (Uğur Polat) hakkında verilen 28 yıl hapis cezası onaylandığı haberini almasıyla yıkılıyor. Arada sırada kendisini ziyarete gelen Piraye’yle şiddetli tartışmalar ve gelgitler yaşayan Nazım Hikmet’in aklı 1948 yılında kendisini ziyarete gelen dayı kızı Münevver’in (Özge Özberk) yaptığı bir itirafla iyice karışıyor.
Hapiste olmanın verdiği hüzne farklı hüzünler de ekleniyor böylece.
ŞİİRLE BÜTÜNLEŞEN ANLATIM
Mavi Gözlü Dev, bir ilki gerçekleştirerek Nazım Hikmet’in yaşamının bir bölümünü sinemaya taşımış olması açısından çok özel bir film. Ünlü şairi, onu tanımayanlara tanıtıp, sevdireceğine, bilenler için de anıları canlandıracağına, hatta yeni sayfalar açacağına şüphe yok. Aralara serpiştirilmiş o güzelim şiirlerin insanı alıp götürdüğünü söylemeye bile gerek belki!
Filmin yer yer sinema filminden uzaklaşıp, dar mekanlara sıkışarak tiyatro oyunu izlenimi vermesini sınırlı bütçesine bağladığımdan Mavi Gözlü Dev’i bu yönüyle eleştirmenin haksızlık olacağını düşünüyorum.
Hatta elindeki imkanlara bakıldığında Biket İlhan beklenenin çok üstünde bir filme imza attığını söyleyebilirim.
Ele aldığı dönemin atmosferini başarıyla yaratmış bir film var karşımızda. Mekanlar, kullanılan eşyalar, giysiler, saç modelleriyle o yıllara bir yolculuk yaptırıyor.
Ve kurulan bu atmosferin içinde Nazım Hikmet’in ta kendisini buluyoruz. Hem de tam olması gerektiği gibi. Her sanatçı gibi o da kimi zaman güçlü, kimi zaman kırılgan, ama her zaman duygusal.
Onu hapse attıran düşünceleri, acıları, özlemleri, üzüntüleri, tek başına verdiği mücadele, ayakta kalma savaşı, korkuları, aşkları ve kıskançlıkları, şiirlerle bütünleştirilmiş etkileyici bir anlatımla perdeye yansıyor.
Ä°KÄ°ZÄ° KADAR BENZÄ°YOR
Mavi Gözlü Dev’in başarısındaki kilit nokta başrol oyuncusunda, yani makyajın da yardımıyla Nazım Hikmet’e neredeyse ikizi kadar benzeyen Yetkin Dikinciler’de.
Dikinciler sadece fiziksel özellikleriyle değil, tutarlı oyunculuğuyla da bu film ve bu rol için doğru isim olduğunu gösteriyor.
Nazım Hikmet’in hapishane yıllarındaki hayal kırıklıklarını, umudunu yitirdiği zamanlardaki çaresizliğini, iki sevda arasındaki gelgitlerini, diğer yanda ise geriye dönüş sahnelerinde Piraye’nin kollarındaki mutluluğunu sağlam bir oyunculukla perdeye taşıyan Yetkin Dikinciler’e rol arkadaşları da iyi oyunlarla karşılık vermişler.
Nazım’ın kadınları Piraye ve Münevver rollerindeki Dolunay Soysert (kendisi geçen hafta Okan Bayülgen’in Makina’sına katıldı ve Piraye’ye Mektuplar’ın başucu kitabı olduğunu söyledi, kızıl saçtan vazgeçmemiş olmasını da Piraye’ye olan hayranlığına bağladı; karşımızda oynadığı karaktere aşık olan, onunla özdeşleşmiş bir oyuncu var yani) ve Özge Özberk mükemmel performanslarla çıkıyorlar karşımıza.
Uğur Polat, halen vizyonda olan Sis ve Gece’deki başarılı oyunculuğunun ardından burada da kısa bir rolle de olsa yeteneğini konuşturuyor. Rıza Sönmez, Orhan Kemal rolünde gayet iyi. Balaban’ı canlandıran Ferit Kaya’yı da atlamamak gerek. Sinemadaki ilk sınavını başarıyla verdiği söylenebilir.
Mavi Gözlü Dev, Nazım Hikmet’in yaşamının bir bölümüne odaklanan bir çalışma. Onun yaşamını bilenler kabul edecektir ki, ünlü şairin son yılları da başlı başına bir film olabilecek kadar ilginç. Perdeye aktaran yine Biket İlhan mı olur yoksa bir başkası mı bilemiyorum ama ileride Nazım Hikmet’in Türkiye’den Rusya’ya gitmek zorunda bırakıldığı dönemi, yani son yıllarını anlatan bir film de izlemek isteriz doğrusu. Nazım Hikmet’in perdede canlandığı ilk film başarılı olunca insan böyle hevesleniyor işte.
EN ÇOK ŞİİR BULACAKSINIZ
Mavi Gözlü Dev’de tabii ki pek çok Nazım Hikmet şiiri bulacaksınız. İşte ünlü şairin aşklarını, acılarını, yaşamını özetleyen bu dizelerden bazıları. Özellikle Kerem Gibi ve Davet’e dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu iki şiirin film içindeki yeri ve izleyici üzerindeki etkisi büyük.
MANİMavi Gözlü Dev, Türkiye'de Nazım Hikmet hakkında çekilen ilk sinema filmi.
Bursa’da cezaevi.
Kapatmışlar bir devi.
Ellerini ısıtsın,
yüreğimin alevi.
Bugün Pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
6 Ekim 1945
Bulutlar geçiyor haberlerle yüklü ağır.
Buruşuyor hâlâ gelmeyen mektup avucumda.
1945 yılı Aralık ayının dördü
İlk göz göze geldiğimiz günkü elbiseni çıkar sandıktan,giyin, kuşan,benze bahar ağaçlarına..
Hapisten mektubun içinde yolladığım karanfili tak saçlarına,kaldır, öpülesi çizgilerle kırışık beyaz, geniş alnını,böyle bir günde yılgın ve kederli değil, ne münasebet,
böyle bir günde bir isyan bayrağı gibi güzel olmalı Nâzım Hikmet’in kadını...
***************
26 Eylül 1945
Bizi esir ettiler,
bizi hapse attılar
beni duvarların içinde,
seni duvarların dışında.
******************
KEREM GÄ°BÄ°
Sen yanmasan ben yanmasam biz yanmasak,
nasıl çıkar
karanlıklar aydınlığa…
***************
ÇoÄŸunun yüzünü unuttum büsbütün,Â
yalnız, çok ince, çok uzun bir burundur aklımda kalan,
halbuki kaç kere karşımda oturup dizildiler.
Bir tek kaygıları vardı, hakkımda hüküm okunurken:heybetli olmak.
D e ÄŸ i l d i l e r.
İnsandan çok eşyaya benziyorlardı :
duvar saatleri gibi ahmak,
kibirli, ve kelepçe zincir filan gibi hazin ve rezildiler.
Bu akÅŸam, belki ÅŸimdi, ÅŸu dakka sen
arkadan bıçaklandın bacım.
Hem de ben bıçakladım seni,
kanın damlıyor ellerimden.
********************
DAVET
Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim...
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...
Â