Güncelleme Tarihi:
Bir derdimiz olduğunda arkadaşlarımıza açılmayı…
Denizde enginlere açılmayı…
Yazın giysilerimizle açılmayı…
Hatta daha baharda, ‘Bir an önce yaz gelse de açılıp saçılsak’ deriz.
Açılır, saçılırız, gerektiği ölçüde.
İçimizde sıkıntılarımız olduğunda arkadaşlarımıza, dostlarımıza açılırız.
Biraz soluk alırız böylece.
Açılınca rahatlarız.
Biz bu açılmayı hep yaşarız.
Her yaz…
Ama bu yaz bir ‘açılım’ oldu ki…
Gündeme oturdu.
Hoş, bundan yaklaşık on ay önce, kışın bir ‘açılım’ daha yaşamıştık.
CHP’nin türban açılımı!
Oy potansiyelini arttırmak için, çarşaflıları ve türbanlıları da partiye dahil etme düşüncesiyle yapılan…
‘Açılalım derken kapanmayalım’ demiştim o zaman bir yazımda.
Şimdiki açılım da…
Demokrasi açılımı!
Bu konuda her kafadan bir ses çıktı.
Herkes aklına eseni söyledi.
Hatta Sezen Aksu’yu, Hülya Avşar’ı bile olaya dahil ettiler.
Açılımın, çözümün bir parçası olmaya davet edildik toplum olarak.
Ama şu düşünülmedi belki de.
Bu açılımın gerçekleşmesi için öncelikli ve yapılması gerekli olan şeyler var.
Bunlar gerçekleşmeden, temel atılmadan demokrasi açılımından söz etmek ne kadar doğru?
Burada durup düşünmek gerekmiyor mu?
Medeni hakların, bireysel özgürlüklerin olmadığı, ekonomik dengenin sağlanmadığı, feodal düzenin hakim olduğu, bölge insanlarının baskı altında tutulduğu bir yerde demokrasi açılımından bahsetmek!
Ne kadar inandırıcı geliyor?
Â
Veee…
Bu ‘açılım’ın yerine ülkemizde çözülmesi, açılması, aşılması, halledilmesi gereken daha önemli ve daha birleştirici konular varken, bunları gerçekleştirmek için gerek birey gerek toplum olarak el ele verip, somut çalışmalara ‘kapansak’ olmaz mı?