Güncelleme Tarihi:
Güneşin sıcaklığını hissettirdiği hatta yaktığı günlerin birinde; Boğaz’ı karşımıza aldığımız cafede buluştuk bir arkadaşımla.
Kısa bir sessizlikten sonra “Hayat niye böyle?” diyerek başladı sözlerine.
“Sevdiğimiz şarkıları duyduğumda veya okuduğum şiirlerin onu anlatan dizelerinde kaybolurken bir anımız canlanıveriyor gözümde. Anılarla yeniden hatırlanan bir kaç hayal... Ne hayallerimiz vardı beraber gerçekleştirmeyi düşlediğimiz. Mutluluğun ve aşkın uçuştuğu bir evde oturacak, beraberken an be an sevdayı, hayatı yaşayacaktık. Mehtaba bakarken şiirler okuyup birbirimize, sevdiğimiz içecekleri yudumlayacaktık göz göze.
Sevdiğimiz şarkılarda dans edecek, uzun yürüyüşler yapacaktık. Sohbetlerimiz sürecekti saatlerce. Hedeflerimize giden yolda destek olacak, aşkla moral depolayacaktık birbirimize.
Sonra...
Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evimiz; güller, ortancalar ve menekşelerle renklendireceğimiz, küçük bir bölümünü domates, biber ekmek için ayıracağımız bahçemiz olacaktı. Seyahatlere çıkacak, yabancı ülkelerin aşk şehirlerine uğrayıp oralarda aşkımızın izini bırakacaktık. Daha bunlar ne ki... E hal böyle olunca, bir vesileyle bunlar canlanınca arada bir, onu nasıl unutabilirim söyler misin? Ama dedim ya ilginç bir durum, bir şekilde ondan haberim oluyor ve bundan haberi bile olmasa da onun varlığı benim için o kadar önemli ki… Hele son yaşadığım...”
“Neymiş son yaşadığın...” dedim.
“Son iki aydır her gece hep aynı şeyi görüyorum. Uçurumun kenarındayım ve ak sakallı bir dede “Tanıdığın biri hayatını değiştiriyor, bir karar alıyor” diyor her gece uykumda bana. Bu cümlenin ardından uçurumdan atlamaya yeltenirken arkamdan bir el tutup, atlamama engel oluyor. Dönüp bakıyorum, beni tutan kimse yok. Tekrar uçurumdan atlamak için kendimi boşluğa bırakıyorum. Ama düşmüyorum aşağıya. Uyanıyorum ve yatakta debeleniyorum. Her gece her gece sabaha karşı bu kâbus… Taa ki geçen gece atladığım sabaha karşı gördüğüm o rüyaya kadar.
Sonunda rüyamda uçuruma bıraktım kendimi, bu kez düştüm uçurumdan aşağıya. Evet en sonunda atladım. Atladım ama öldüm mü öğrenemedim çünkü o anda kan ter içinde sıçrayarak uyandım, ‘Ölmüşümdür’ diyerek.
Etkisinde kaldığımdan olsa gerek, bu son kâbus dolu rüyam öncesinde arkadaşlarıma ve tanıdıklarıma soruyordum yeri geldiğinde “Hayatında yeni kararlar alanlar var mı?” diye. Kimsenin hayatında bir gelişme yoktu. Hatta sana da sormuştum geçen gün hatırlıyor musun?”
“Evet” dedim.
“Ve tahmin edersin ki kan ter içinde uyandığım o rüyadan dolayı günüm çok perişan geçti, sesim filan gitti, ölü gibiydim. E uçurumdan atlayıp, öldüğüm için sanırım. Üç gün sonra da rüyamın anlamı ortaya çıktı zaten. İşin ilginci rüyamda uçuruma atladığım gün verilmiş bu...” diye kesik kesik heceleyerek söylediği, tamamlayamadığı son cümleyi.
“Onunla ilgili bir şey mi öğrendin yoksa?” dedim.
“Evet ama söylemeye dilim varmıyor biliyor musun? dedi sesi titreyerek. Acısı içini daha fazla kanatmasın diye onunla ilgili ne öğrendiğini sormadım ama “İçini acıtan şu halini öyle iyi anlıyorum ki… Çoğu kişi yaşar aşkta unutamamaları. Evet keşke hayatını ve seni bu kadar etkilemeseydi bu aşk. Ama uzun bir süre geçmesine rağmen unutamayışın, zaman zaman sana yaşatacak bu acıları, bu çaresizlikleri hepimize yaşattığı gibi. Seni çok iyi anlıyorum, bilirim bu depreşmeleri ama bırak artık” dedim.
“Sorun bu işte. Kolay olsa...” dedi, ‘Sevdiğini bırak’ dediğimi sanarak.
“Yok, onu bırak demek istemedim” dediğimde, gözlerini gölgeleyen hüzün ve kedere şaşkın bakışları eşlik etti.
“Onu değil, gözündeki yaşları...”
“Evleniyormuş!” dedi gözyaşlarını bırakırken!